Hrant Kasparyan / Demokrat Haber

1915 Ermeni Soykırımı’nın ardından, Anadolu’nun farklı kentlerinde hayatta kalan Ermeni yetimlerin toplandığı bir yetimhanenin yazlık konutu olarak Ermeni toplumu tarafından 1962 yılında Tuzla’da kurulan ve asıl adı ‘Kamp Armen’ olan Tuzla Ermeni Yetimhanesi’nin Ermeni halkına iade edilmesi için başlatılan direniş ve Kamp Armen’in iade edilmemesi hakkında son dönemde basında çıkan manipülasyonlar hakkında, bugün İstanbul Beyoğlu’nda bir toplantı düzenlendi.  

Yaklaşık olarak 30 gündür devam eden Kamp Armen direnişini örgütleyen Nor Zartonk’un düzenlediği toplantıya, İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi Irkçılık ve Ayrımcılığa Karşı Komisyon üyeleri de katılarak destek verdi.

İHD Genel Başkan Yardımcısı Meral Çıldır, toplantıda yaptığı konuşmada, Kamp Armen’in Ermeni halkına iade edilmesi talebiyle Avrupa Konseyi’ne başvuruda bulunacaklarını duyurdu.

İHD İstanbul Şubesi Irkçılığa ve Ayrımcılığa Karşı Komisyon adına açıklamada bulunan Meral Çıldır, İHD’nin 1996 yılında Ankara’da Tuzla Ermeni Çocuk Kampı: Bir El Koyma Öyküsü başlıklı bir sergi açtığını, fakat serginin saldırıya maruz kaldığını belirtti.

Serginin ardından İHD İstanbul Şubesi’ne kapatma davası açıldığını hatırlatan Çıldır, “Beraat ettik ama açılan davayla mesaj netti: Dokunmayın yanarsınız” dedi.

Kamp Armen’in iade edilme süreci hakkında yapılan manipülasyonlara dikkat çeken İHD Genel Başkan Yardımcısı, Paros dergisinde, “Kamp Armen Ermeni toplumuna iade edildi” gibi gerçek dışı bir başlıkla bir haber yayımlandığını, haberde, AKP milletvekili adayı Markar Esayan’ın, AKP’nin konuya el koyduğunu ve çözüme ulaştırmakta olduğunu anlattığını belirterek, söz konusu haber hakkında, “Başlık da doğru değil, Markar Esayan da doğru söylemiyor” dedi.

İHD Genel Başkan Yardımcısı Çıldır açıklamasında şu ifadelere yer verdi:  

“İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi olarak Kamp Armen direnişini, direnişi örgütleyen Nor Zartonk’u selamlıyoruz. Direnişe can katan Türkiye’nin Ermeni toplumunu selamlıyoruz. Destek veren, ziyaret ederek onların mücadelesini büyüten herkesi selamlıyoruz. En önemlisi, Kamp Armen’in harcında emeği, alın teri olan, bugün de direnişin temel taşlarından birini oluşturan, dünün Kamp Armen çocuklarını Garabed Orunöz’ü, Silva Özyerli’yi ve elbette diğer hepsini selamlıyoruz. O çocukların arasındayken yetişip kampın yöneticiliğini üstlenen Hrant Dink’i ve Rakel Dink’i selamlıyoruz. Ama özel olarak da, kampın ilk yöneticisi, kamp ve çocuklar üzerinde büyük emeği olan, 12 Eylül darbesinin hemen ardından kampta militan yetiştirdiği iddiasıyla tutuklanan ve işkence gören Hrant Küçükgüzelyan’ı buradan selamlıyoruz. Devlet kampa beslediği düşmanlığı ta o zaman ortaya koymuştu. Bugünkü durum o sürecin bir parçasıdır.

İHD’NİN ANKARA’DAKİ SERGİSİNE SALDIRI OLMUŞTU

İnsan Hakları Derneği tarihinde Kamp Armen’in özel bir yeri var. Bizdeki anısı çok değerli. Hrant Dink 1996 yılında bizi onurlandırmış, bize kapılarını açmış, özel arşivini önümüze sermiş, fotoğraflarını güvenerek bize emanet etmiş, öyküyü ayrıntılarıyla aktarmış, her bir fotoğrafta gördüklerimizin bize neler söylediğini anlatmıştı. Verdiği fotoğraflar ve anlattığı öyküden hazırladığımız metinlerle o yıl Tuzla Ermeni Çocuk Kampı: Bir El Koyma Öyküsü başlıklı sergiyi açmış, sunuş yazısında Müslüman olmayan toplumların vakıf mallarına devlet tarafından el konulmasının tarihçesini ve bunun Anadolu’yu Türkleştirme politikasının bir parçası olduğunu anlatmıştık.

Bu sergiyi Ankara’ya taşıdık ve 31 Mayıs 1997’de Ankara’da Çankaya Belediyesi Sergi Salonu’nda açtık. Bir hafta sürmesi planlanan sergi, zamanından önce kapanmak zorunda kaldı; çünkü Belediye’ye ait kapalı bir salona sabahın erken saatlerinde -her nasılsa kimse görmeden- girebilen, kimliği belirsiz kişiler, sergi malzemesini tahrip etmiş, metin bölümlerini kopararak götürmüşlerdi.

Bir süre sonra derneğimize duruşma tebligatı geldiğinde, serginin kimler tarafından ve hangi nedenle tahrip edildiği açıklığa kavuştu. İstanbul Beyoğlu 9. Asliye Ceza Mahkemesi, İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi aleyhine kapatma istemiyle dava açmıştı. Beraat ettik ama açılan davayla mesaj netti: Dokunmayın yanarsınız.

Kısacası bundan 19 yıl önce hem Kamp Armen’in hikâyesini, hem de bu özel örnek üzerinden genel kabul görmüş deyimiyle “Azınlık Vakıf Malları”na devlet tarafından el konulması sürecinin tarihini, nasıl ve neye dayanarak bu sürecin başladığını anlatmış, kamuoyuna sunmuştuk. Ancak Ermeni toplumu dışında Türkiye sivil toplumunda sunduğumuz bu ağır insan hakları ihlali yankı bulmadı. Ne sosyalist hareketten, ne de genel olarak demokratik muhalefet çevrelerinden bir ses geldi. Kamp Armen yıkılmaya başlayıncaya, Nor Zartonk direnişi başlatıncaya kadar, tam 19 yıl bu sessizlik devam etti.

Kitabı 2000 yılında Ermenice, İngilizce ve Türkçe olarak yayınladık. Hrant Dink ünlü “Şikâyetim var ey insanlık” başlıklı yazısını bu kitap için yazdı. Kitaba yine sadece Ermeni toplumu ve Kamp Armen’de yetişmiş Ermeniler ilgi gösterdi.

Bugün bu direnişle birlikte Kamp Armen ilgi görüyorsa, bunu yine genç Ermenilere, Nor Zartonk’a borçluyuz, onlarla birlikte bugün orta yaşı bulmuş, dünün Kamp Armen çocuklarına, Rakel Dink’e, Ermeni toplumunun diğer düşünce önderlerine borçluyuz.

“MARKAR ESAYAN DOĞRUYU SÖYLEMİYOR”

İHD olarak bizim gözümüz Nor Zartonk’ta. Her yeni haberde Nor Zartonk’a kulak veriyoruz. “Kamp iade ediliyor” diye bir haber mi okuyoruz, Nor Zartonk ne diyor diye bakıyoruz. Diyorlar ki, “Tapu iade edilmedi, edilinceye kadar direneceğiz.” Bugün de onların dikkat çektiği bir manipülasyona değinmek istiyoruz. Paros dergisinde, “Kamp Armen Ermeni toplumuna iade edildi” gibi gerçek dışı bir başlıkla yayımlanan haberde, AKP milletvekili adayı Markar Esayan, konuya AKP’nin el koyduğunu ve çözüme ulaştırmakta olduğunu anlatıyor. Başlık da doğru değil, Markar Esayan da doğru söylemiyor. Evet, Vakıflar Genel Müdürü direnişin yükseldiği günlerde, makamında açıklama yaparak Ermeni toplumunun “mağdur olduğunu” teslim etti ve çözüm aradıklarını söyledi. Ancak şu ana kadar kampın Ermeni toplumuna iadesi için somut hiçbir adım atılmadı. Bu devlet 1997’de sadece Kamp Armen’in öyküsünü anlattığı için İHD’ye kapatma davası açmış bir devlettir. Devlet aynı devlettir. Türkiye’de devletin devamlılığı esastır. Markar Esayan’ın dediği gibi iktidar meseleye el koymuşsa, tapuyu görelim.

Buradan ilan ediyoruz. Hazırladığımız dosya ile Avrupa Konseyi’ne başvuracak, Türkiye Cumhuriyeti’ni resmen şikâyet edeceğiz. Türkiye’nin, aday adaylığına temel olan kriter ve standartları ihlal ettiğini, taahhütlerini yerine getirmediğini, yalnızca -uluslararası hukukta geçtiği tanımla- Azınlık Hakları’nı ihlal etmekle kalmadığını, mülkiyet hakkını da ihlal ettiğini anlatacak ve Türkiye’nin uyarılmasını talep edeceğiz.”