CHP (Cumhuriyet Halk Partisi) Ankara Milletvekili Şenal Sarıhan, gözaltında alındığı 27 Mayıs'tan bu yana kendisinden haber alınamayan Hurşit Külter ile birlikte “zorla kaybetme” suçunun Türkiye’de yeniden gündeme geldiğini belirtti.

Türkiye’nin "BM Herkesin Zorla Kaybetmelere Karşı Korunması Hakkında Sözleşmesi"ne neden imza atmadığını Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’na soran Sarıhan, zorla kaybetmenin bir insanlık suçu olduğunu vurguladı. 

"ZORLA KAYBETME"YE NEDEN İMZA ATILMIYOR

İnsan hakları örgütlerinin verilerine göre, 1980-2005 yılları arasında zorla kaybedilen bin 352 insanın sorumlusu olan Türkiye devleti, 20 Aralık 2006 yılında kabul edilen “BM Herkesin Zorla Kaybetmelere Karşı Korunması Hakkında Sözleşmesi”ne imza atmıyor. 

Konuyu gündeme taşıyan CHP Ankara Milletvekili Şenal Sarıhan, Türkiye’nin sözleşmeye taraf olmamasına dair Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu tarafından yanıtlanması istemiyle Meclis Başkanlığı’na yazılı soru önergesi verdi. 

Sarıhan önergesinin gerekçesinde, çatışma ve şiddet koşullarının veya otoriter rejimlerin hüküm sürdüğü ortamlarda muhalefeti bastırmaya yönelik olarak uygulanan bir yöntem olan "zorla kaybetme" suçunun 12 Eylül 1980 askeri darbesi ve sıkıyönetim rejimi dönemi ile olağanüstü hal rejiminin yürürlükte olduğu 90’lı yıllarda Türkiye’de insanlığa karşı suç oluşturacak biçimde, yaygın veya sistematik bir saldırı şeklinde işlendiğini belirtti. 

Sarıhan, "zorla kaybetme" suçunun gerek uluslararası insan hakları hukuku, gerekse uluslararası ceza hukuku sözleşmelerinde, suçun nitelikleri itibariyle insanlığa karşı suç olarak tanımlandığını ve dolayısıyla uluslararası suç teşkil etmekte olduğunu hatırlattı. 

‘KÜLTER İLE BİRLİKTE SUÇ TEKRAR GÜNDEME GELDİ’

Sarıhan, gözaltına alındığı 27 Mayıs Cuma gününden bu yana geçen 22 günde kendisinden haber alınmayan Hurşit Külter’in bulunması için de çağrı yapmıştı. Külter’in nerede olduğunun hala bilinmemesi üzerine "zorla kaybetme" suçlarının yeniden gündeme geldiğini kaydeden Sarıhan, bu suçların artacağı yönündeki kaygıların çoğaldığını dile getirdi. 

Sarıhan önergesinde şunlara yer verdi: 

“BM Herkesin Zorla Kaybetmelere Karşı Korunması Hakkındaki Sözleşme, 20 Aralık 2006 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından kabul edilmiş ve 23 Aralık 2010 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Sözleşmede ‘hiç kimse zorla kaybedilmeye maruz bırakılamaz’ denilerek, bireylerin bu eylemden korunma hakkı mutlak şekilde güvenceye bağlanmış ve ‘fiili savaş durumu, savaş tehdidi, ülke içinde siyasal istikrarsızlık veya başka herhangi bir kamusal acil durum dahil olmak üzere, hangi istisnai koşullar söz konusu olursa olsun, bunlar zorla kaybedilme olayları için gerekçe olarak ileri sürülemez’ hükmü getirilmiştir. Sözleşme’nin amaçları açısından ‘zorla kaybedilme’ terimi de ‘kişilerin, Devlet adına görev yapan veya Devletin yetkilendirmesi, desteği ve bilgisiyle hareket eden kişiler veya gruplar tarafından tutuklanması, gözaltına alınması, kaçırılması veya başka herhangi bir biçimde özgürlüklerinden yoksun bırakılması; ardından söz konusu kişilerin kendi fiillerini reddetmeleri veya kaybolan kişinin nerede ve ne durumda olduğunu gizlemeleri ve sonuçta kayıp kişinin hukukun koruması dışında kalması durumunu anlatmak amacıyla kullanılır’ denilmiştir. 

Sözleşmeye göre taraf devletler; ‘kayıpların soruşturulması için gerekli önlemleri alacaklardır’ ve ‘zorla kaybetmeyi suç olarak düzenleyeceklerdir.’ Yaygın ve sistematik kayıplar, insanlığa karşı işlenmiş suç kategorisinde kabul edilecek ve bu suçlar zamanaşımına dâhil edilmeyeceklerdir. Sözleşme’yi 93 devlet imzalamış ve 42 devlet sözleşmeye taraf olmuştur. Ancak Türkiye henüz Sözleşme’yi imzalamamıştır.”

Sarıhan, Bakan Çavuşoğlu’na şu soruyu yöneltti: 

“Birleşmiş Milletler Örgütü'nün en eski üyelerinden olan Türkiye’nin 23 Aralık 2010 tarihinde yürürlüğe girmiş bulunan Birleşmiş Milletler Herkesin Zorla Kaybetmelere Karşı Korunması Hakkındaki Sözleşmesi’ne taraf olmasına ilişkin görüşünüz nedir?”

Kaynak: DİHA