Berxwedan Yaruk, Radikal Blog’daki “Hitler halk oylamasına gitmedi mi sayın Başbakan?” başlıklı yazısında, Gezi Parkı direnişinin ardından gündeme gelen ‘referandum’ tartışmalarını ele aldı. 

Referandum kararını savunan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “Hangi diktatör halk oylamasına gider” sözlerine dikkati çeken Yaruk, tarihten Kenan Evren, Adolf Hitler, Mussolini gibi örnekleri referans göstererek, “Halk oylamasına giden bu isimler, diktatör mü? Değil mi?” diye soruyor.

İşte Berxwedan Yaruk'un o yazısı:

Gezi parkı ile başlayıp ülkenin birçok kentinde muhalif gösterilere yol açan isyanın 19.günündeyiz. Halkın taleplerinin her gün bir başka hükümet yetkilisi tarafından farklı ‘komisyonlar’ aracılığı ile dinlendiği ve her seferinde farklı yöntemlerin çözüm olarak deklere edildiği bir süreç. Bahşedilen formüllerin hiçbirisinin halk nezdinde karşılık bulmadığı beyanlardan sonuncusu ise Başbakan’ın kendisi tarafından zikredildi. Referandum olarak vuku bulan beyan plebisit olarak değişim gösterse de her ikisi de eylemcilerde karşılık bulmayıp, meydanların da boşalmasına zemin yaratmadı.

Başbakan’ın 14 Haziran günü beyanı ise tarihin kapılarını aralamaya ve anlatılanın izan edilerek düzeltilmesine muhtaç. “Hangi diktatör halk oylamasına gider” diyen ve peşi sıra gülümseyen Sayın Başbakan’a detaylara girmeden Başbakan’ı olduğu ülkeden başlayarak diktatörsel yöntemlerin kullanıldığı 1987 Özal referandumu, 1988 zorunlu halk oylaması ile 1982’de Kenan Evren’in asker ile halka gidişini hatırlatmakta fayda var. Sayın Başbakan’ın Taksim Gezi Parkı’na dönük, mahkemenin AVM için açık şekilde yürütmeyi durdurma kararı olmasına karşın dile getirdiği ‘halka gitme’ hukuksuzluğu da yeni değil. Demokratik bir hareket olarak lanse edilen bu girişim 1987’de Turgut Özal tarafınca, ‘siyasal yasakların kaldırılması’ talebi ile (anayasaya alenen aykırı bir biçimde) halka götürüldü ki Özal, yasakların kaldırılmasında ‘hayır’ taraftarıydı.

Yine Sayın Başbakan’ın 14 Haziran günü dile getirdiği ‘erken seçim’ kararı ise 1988’de yerel seçimlerin 1 yıl öne alınması talebi ile zorunlu olarak halka sunulmuştu ve Özal bunu bir güven oylamasına dönüştürme çabasına girmişti. Zira Özal’ın istifasının istendiği o süreçte %35 olumlu oy ile son genel seçime yakın oy oranı alarak istifa etmeyip görevine olduğu mevkide devam etti. Halk oylaması olarak tabir edilen lakin amacından ve anlamından uzak, çarpık yürütülen bu oylama biçiminin en abes örneği ise 1982 Anayasa’sıdır. Medya’nın iktidar kontrolünde olduğu gerçeğini göz önüne alırsak gündemde tutulan anayasal değişiklikler ya da hamlelerin ortalama bir yurttaş tarafından bilinmesi ne kadar mümkündür? Yurttaşın bilgi sahibi olamadığı konuda oylamaya gitmesi ise iktidar aleyhinde bir sonuca zemin olur mu? 1982 darbe anayasasının %94’lük evet oyu buna en iyi cevaptır.

Diktatörlerin halka gitmediğini varsayarak konuşan Başbakan’a dünyadan örnekler verecek olursak 1936 Adolf Hitler referandumu ile başlamak gerekir. Rheinland’ın işgali için halk desteği almak isteyen lakin sloganlarında “kömür ile ısınma sorununa son” diyerek ev ev kömür dağıttıran Hitler’in seçimi Nazi adaylarını kazandırması bize tanıdık geliyor olsa gerek.

Fransa’da Bonapartlar’ın egemenliklerini güçlü tutmak için daimi olarak halk oylamasına gittiği gerçeği tarih olarak ortada. ‘Halk oylaması’ ve anayasal meselelerde başvurulan ‘plebisit’ yöntemi çoğu zaman iç içe geçer. 1982 Anayasa’sı oylaması ile Kenan Evren’in de Cumhurbaşkanı seçilmiş sayılması ve 1969’da Fransa’da Senato ile ilgili değişiklik oylamasında Gaulle’ün “hayır” oylarını güvensizlik olarak sayıp devlet başkanlığından istifa etmiş olması buna örnektir.  Genel lanse edilen meselelerin bireysel yetkilenme ile bir araya getirilmesi ve manipüle edilmesi ‘plebisit’in tarihsel pratiğinde gizlidir.

Referandum, Mussolini’nin de plebisit demokrasisinin en gözde yöntemi ve aracıydı.  Avrupa Birliği’nde önemli çalışmalarda bulunmuş Britanya’lı politikacı Chris Patent bu konuda şöyle diyor: “Bence referandumlar zayıf hükümetlerin başvurduğu bir yöntemdir.” Diktatör’ün sözlük karşılığına denk düşen bu isimlerin tarihte başvurduğu referandum yöntem ve zamanlamasından birkaç örnek yukarda yazılıdır. Politik bilinçten uzak kitlelere kısa süre içinde dayatılan oylamaların, Tv propagandası ile şekil  verilebildiği tezi bilimsel zeminde aşikardır. Ülke televizyonlarının 35 yıldır Diyarbakır, Hakkari, 18 gündür ise Ankara, İstanbul, İzmir, Adana başta olmak üzere çokça ilde yaşanan eylemleri vermiyor oluşu oylama sürecinde nasıl yayın yapacaklarına işarettir. İşlenilen yöntem kadar sorulan sorunun formülasyonu da elzemdir. Zira halkın taleplerinden uzak iki şıkkın sunulduğu oylama pusulasına 3.bir şık iliştirilemez ki egemenin formu bu formülasyon çerçevesinde yürür.

Şimdi bu örnekler ışığında biz de Sayın Başbakan’a soralım; Halk oylamasına giden bu isimler, diktatör mü? Değil mi?