HDP Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın TBMM Başkanlığı’na verdiği araştırma önergesinde, “Türkiye’de cezaevlerinde yaşanan sorunlar son aylarda artış göstermiş olup kadın cezaevlerinde de ne yazık ki olumsuz koşulların getirdiği mağduriyet giderek ağır hak ihlallerine dönüşmektedir” denildi.

Ceza Tevkif Evi Genel Müdürlüğü’nün verilerine yer verilen önergede, Mart 2016’da tarihi itibariyle kadın mahpus sayısının 6 bin 788 olduğu belirtildi.

Yasal mevzuatta kadının cezaevi koşullarına ve uygulanacak infaz rejimine ilişkin hiçbir düzenleme olmaması yüzünden bir çok kadının çocuğu ile birlikte kaldığına dikkat çeken Beştaş'ın “Türkiye’de kadın cezaevlerinde yaşanan sorunların tüm boyutlarıyla araştırılarak gerekli çalışmaların yapılmasını” öngören araştırma önergesi ve gerekçesi şöyle:

Türkiye’de cezaevlerinde yaşanan sorunlar son aylarda artış göstermiş olup kadın cezaevlerinde de ne yazık ki olumsuz koşulların getirdiği mağduriyet giderek ağır hak ihlallerine dönüşmektedir.

Türkiye'de cezaevlerindeki hükümlü ve suç işledikleri iddiasıyla tutuklu kadın sayısı; toplam tutuklu ve hükümlü sayısının yaklaşık yüzde 3,4’ünü oluşturmaktadır. Ceza Tevkif Evi Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre Mart 2016’da tarihi itibariyle kadın mahpus sayısı 6 bin 788’dir. .Adli ve politik suçlar yönünden bakıldığında ise bu oranlarda farklılıklar söz konusu olup; politik kadın mahpusların toplam politik mahpus sayısına oranı ise yaklaşık olarak %10’dur. Adlilerde ise bu oran yaklaşık %2 olarak ifade edilmektedir.

Cezaevinde kadın olgusu tartışılırken kuşkusuz bunu genel anlamda “kadın” ve “cezaevleri” sorunlarından azade tutmak mümkün değildir. Ancak buna rağmen “cezaevlerinde kadın” olgusu ve cezaevlerindeki kadın mahpusların maruz kaldığı ihlaller özel bir çalışma alanına konu edilmemiştir. Oysa “cezaevlerinde kadın” olgusu; kadınların cezaevlerinde hem işlemiş olduğu ve/veya işlediği iddia edilen suç bakımından, hem de cinsiyete dayalı ayırımcılığa uğramamaları açısından çok boyutlu olarak ele alınması gereken bir konudur. Bu hususta mevzuatta ve cezaevi uygulamalarında ciddi eksiklikler vardır.

Cezaevlerinde kadınlara yönelik rejim tümüyle uygulama içinde cezaevi personellerinin uygulamalarına göre belirlenmekte ve biçim almaktadır. Ayrıca, -cezaevi sayısının artmasına yönelik karşı duruşumuz sabit olmak üzere- az sayıda kadın cezaevi olmasından ötürü kadınlar, genel cezaevlerinde eril şiddet ve baskıya çok daha fazla maruz bırakılmaktadır.

Bir diğer can alıcı nokta da; erkek egemen toplum yapısından kaynaklı olarak kadının cezaevinde olması, toplumun namus kavramları ile değerlendirilmesiyle cezaevindeki kadın açısından ikincil bir baskı aracına dönüşmektedir. Cezaevi olgusunda rastlanan cinsiyete dayalı ayırımcılığı besleyen toplumsal yargıların yanı sıra önemli bir başka etken de hukuk sistemidir. Yasal mevzuatta kadının cezaevindeki yaşayışına dair düzenlemeler söz konusu değildir. Sadece “gebe” kadın için bir takım düzenlemeler söz konusu ise de 0-6 yaş aralığında çocuk sahibi kadın için koruyucu hiçbir hüküm bulunmamaktadır.

Hâlihazırda Türkiye cezaevlerinde 560 çocuk anneleri ile birlikte demir parmaklıklar arasına hapsedilmiş durumdadır. Çocuk gelişimi açısından bu yaş aralığı son derece önemli olup ne yazık ki 560 çocuk gökyüzünden, ihtiyacı olan sıcak ev ortamından, diğer ebeveyn ve kardeşlerinden, oyun ve aktivitelerden yoksun olarak büyümeye zorlanmaktadır. Bu gerçekten hiçbir evrensel kriterle örtüşmeyen, çocuk haklarına, cezaların şahsiliği ilkesine aykırı bir uygulamadır. Sıfır-Altı yaş aralığında bir çocuğun cezaevi ortamında büyümeye zorlanması; hem hukuken, hem de psikolojik ve sosyolojik olarak değerlendirilerek acil çözüm üretilmesi gereken bir meseledir.

Cezaevlerinde çalışma kuralları da hem mevzuatta hem de uygulamada cinsiyetçi istihdam anlayışına kurban edilmekte kadınlar ikincil planda tutulmaktadırlar. Bundan kaynaklı olarak birçok kadın geliri olmadığı için cezaevinde oldukça kötü koşullarda yaşamaya mahkûm edilmektedir.

Bir diğer mesele de kadın koğuşlarında yapılan aramalar sırasında, mahkeme ve hastaneye sevk sırasında gerçekleşen cinsel taciz vakalarıdır. “Çıplak arama” dayatması kuşkusuz hâlihazırda Türkiye cezaevlerinin en başat sorunlarındandır. Daha önceki yıllarda jandarma eşliğinde jinekolojik muayene dayatması da gündem olan konuların başında gelmekteydi. Kaldı ki hala cezaevlerinde hala jinekolog olmadığından ve hastaneye sevk esnasında da kelepçe dayatıldığından kadınlar rutin muayenelerini dahi gerçekleştirememekte, bilhassa bu durum hamile kadınlar için ciddiyet arzetmektedir.
Kadınlara uygulanan “hücre” cezası da ele alınması gereken hususlar arasındadır. İkincil bir cezalandırma biçiminde seyreden hücre cezası, adı konmamış bir tecrit uygulamasına tekabül etmektedir.

Yine darp, hakaret gibi uygulamalar neredeyse rutin bir uygulama halini almış olup ceza içinde ceza yöntemi söz konusudur.

Açıklamış olduğum üzere kadın cezaevlerindeki sorunlar hayati önemdedir. Bu bahisle sorunların tespiti, mevcut sorunlar için acil önlemlerin alınması ve bunun bir Komisyon eliyle sağlanması için Meclis Araştırması talep zorunluluğu doğmuştur.