150 tutuklunun ölümüne, yüzlercesinin yaralanıp sakat kalmasına neden olan “Hayat Dönüş Operasyonu" olarak nitelendirilen 19 Aralık cezaevi operasyonun üzerinden 17 yıl geçti.

Üzerinden 17 yıl geçen 19 Aralık 2000 kanlı cezaevi operasyonu tanıklarından Vefa Serdar, adına "hayata dönüş" dedikleri operasyonda kolunu kaybettiğini, 28 tutuklunun da yaşamını yitirdiğini hatırlatarak, “Bunun adı nasıl olur da hayata dönüş oluyor?” diye sordu.

Mezopotamya Ajansı’ndan Metin Yoksu’nun haberine göre, cezaevlerinde bulunan siyasi tutukluların F Tipi cezaevlerine karşı başlattıkları ölüm orucunun 60'ıncı gününde, 19-22 Aralık tarihlerinde cezaevlerinde 8 jandarma komando taburu, 37 bölük asker, binlerce çevik kuvvet ve ceza infaz memurunun katıldığı operasyonda binlerce mermi, el bombası ve 20 bini aşkın gaz bombası kullanıldı.

Operasyon sırasında 28 tutuklu hayatını kaybetti.

“Hayat Dönüş Operasyonu"nun ardından devam eden ölüm oruçlarıyla birlikte 122 tutuklu daha yaşamını yitirirken, 600'ün üzerinde tutuklu operasyon ve ölüm orucuna yapılan müdahaleler sonucu sakat kaldı.

“Hayat Dönüş Operasyonu” ile ilgili tutukluların aileleri ve avukatlar tarafından açılan ve halen süren davalarda hiçbir ilerleme kaydedilemezken, operasyonun talimatını veren asıl sorumluların soruşturma dosyalarında adı bile geçmedi.

19 Aralık 2000’de operasyonun yapıldığı Çanakkale E Tipi Cezaevinde olan Vefa Serdar’ın (47) kolu tedavilerin çare olmaması üzerine kesildi. 4 arkadaşının öldürülmesine tanıklık eden Serdar, 19 Aralık 2000’i ve günümüz cezaevlerinin durumunu anlattı.

'BOMBA ATARLARA KARŞI ÇIPLAK BEDENİMİZ VARDI'

Serdar, operasyonun başladığı anı şöyle anlattı:

"Sabahın 05.00’i gibi baskın yapıldı. F Tipi dayatmalarına karşı ölüm oruçları devam ediyordu ve onların yapacağı bir baskını her an bekliyorduk. Daha önce Ulucanlar ve birkaç cezaevine baskınlar yapılmış ve arkadaşlarımızın kafalarına sopalarla vurarak katletmişlerdi. Biz de bunları bildiğimiz için geceleri nöbetçiler belirlemiştik. Ve askerin maltaya indiği haberiyle yataklarımızdan uyandık. Kalktığımızda tüm maltada gözleri dahi görülmeyen özel birlikleri gördük. Ellerinde çeşitli silahlar ve bomba atarların olduğu bu birliklere karşı ise çıplak bedenimizden başka hiçbir şeyimiz yoktu. Bize düşen sadece direnmekti ve öyle de yaptık"

'ÖLÜM KÜÇÜLDÜ'

Çanakkale Cezaevinde Fidan Kalşen, Fahri Sarı, Sultan Sarı, İlker Babacan’ın yaşamını yitirdiğini hatırlatan Serdar, "Operasyon öncesi askeri gören Fidan, 'eğer operasyonu durdurmazsanız kendimi yakacağım' diye bağırmasına rağmen operasyon devam edince üzerine yanıcı bir madde dökerek kendini yaktı. Gözlerimizin önünde eriyip giden o devrimci yüreği görünce, hepimizin gözünde ölüm küçüldü. Ölüm orucunda olan yoldaşlarımızı korumak için onların bulunduğu koğuşa gittim. Sayısını hatırlayamadığımız kadar içeriye bomba atıldı. Bu kimyasalların bırakın kapalı bir yere normalde dahi kullanılmaması gerekiyor. Bunlardan biri benim koluma isabet etti ve kolumdan yaralandım" diye konuştu.

'KOLUM KESİLDİ'

Kolundan yaralanan Serdar, baygın bir şekilde askerlerin bulunduğu alana çıkarıldığını ve ardından önce İstanbul'da bulunan Çapa Hastanesine götürüldüğünü ve burada tutuklu koğuşu olmadığı için de Cerrahpaşa Hastanesine götürüldüğünü anlattı.

Kendisine ilk müdahalenin Türk Tabipleri Birliği doktorlarınca yapıldığını dile getiren Serdar, "Doktorlar bana müdahalede bulunduktan sonra 'Kolunu kesmek isteyebilirler ama biz kolundan sinyaller aldık. Kolun iyi bir tedavi ile kurtarılabilir' dediler. Ama benim kaldırıldığım Bayrampaşa Hastanesi'nde tedavi doğru dürüst yapılmadı. Kolumun karardığına çıplak gözlerim ile an be an şahit oldum. En sonunda beni ameliyata aldılar ve ‘kolun kangren olmuş’ denilerek kesildi" dedi. Serdar, adına "hayata dönüş" dedikleri operasyonda kolunu kaybettiğini 28 tutuklunun da yaşamını yitirdiğini hatırlatarak, “Bunun adı nasıl olurda hayata dönüş oluyor?” diye sordu.

'MÜCADELE EDERSEK POLİTİKALARI BOŞA DÜŞECEK'

Operasyonun yaşandığı yılda ekonomik bir kriz olduğunu, halk hareketinin ve sınıf hareketinin yükseldiği bir dönem olduğuna ifade eden Serdar, "Devlet açıkça ya teslim olacaksınız ya da biz sizi katledeceğiz diyordu. Ama esas mesaj dışarıyaydı. Çünkü ekonomik kriz vardı. Toplumsal bir mücadele, halk hareketi, sınıf hareketi çoğalmıştı. Devrimci önderlere, devrimcilere yönelik baskılar ile dışarıyı da baskı altına almak istiyorlardı. Dönemin Başbakanı Ecevit gittiği her yerde içerisini zapturapt altına alamazsak dışarıyı zapturapt altına alamayız diyordu. Bugün de buna benzer süreçler var. Cezaevlerinde tep tip elbise dayatmaları var. Tutuklular açıkça bunu kabul etmeyeceklerini direneceklerini söylüyor. Bize düşen görev de onlara destek vermek. Önemli olan dışarının içerisi ile bağı ve mücadelesi. Eğer biz birlik içinde dünden ders çıkarırsak mücadele edersek bu politikaların tamamı boşa düşecektir” dedi.

Kaynak: Mezopotamya Ajansı