Milliyet Gazetesi’nin tartışmalı bir şekilde tasfiye ettiği usta gazeteci Hasan Cemal “Uyan evlat! Yolculuk bitince uyumak için fazlasıyla vaktin olacak” diyerek T24 için Diyarbakır’dan yazmaya başladı:

Diyarbakır’da genel hava:

Çözüm sürecinden geri dönüş uzak ihtimal!

DİYARBAKIR

Kandil’de geçen ay tanıdım onu, Murat Karayılan’la görüşmeye gittiğim zaman. Sakalı daha bitmemiş çok genç bir gerillaydı, omzunda kocaman Kalaşnikof’uyla. 

“Adın ne?” diye sordum. 

“Mahir Çayan.”

Şaşırdım: 

“Annenle babanın nerden aklına gelmiş sana bu ismi koymak?” 

Yanıt daha şaşırtıcıydı: 

“Bu ismi onlar değil ben koydum.”

 Jeton ancak düştü: 

“Yani bu senin kod adın. Peki, neden Mahir Çayan?” 

“Evde annemle babam Mahir Çayan’ı aralarında konuşurlardı, onlardan duymuştum.” 

Kandil’deki Mahir Çayan’ı geçen gün Fırat Anlı’yla kahvaltı ettiğimiz Hasanpaşa Hanı’nda hatırladım. Bu ülkede devlete isyan edenlerin, başkaldıranların, bu yüzden idam sehpasında, çatışmada, sürgünde hayatını kaybedenlerin resimlerini kare şeklinde küçük halılara işlemişler, hanın bir duvarına boydan boya asmışlar. 

Aralarında Mahir Çayan da var. Ama en üstte Şeyh Sait. Sonra Seyid Rıza. Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Yılmaz Güney, Ahmet Kaya. Che Guavera... Bu tablo bana Diyarbakır gibi barışını arayan bir şehirde, barış için ödenen bedelleri, yaşanan kopuş ve acıları düşündürüyor.

BARIŞ OLACAK, İNADINA BARIŞ

Yanıma oturuyor: 

Lice'liyim ben. Biz tam 12 yıl köyümüze gidemedik, sokmadılar.” 

“Umudun var mı süreçten?” 

“Barış olacak, inadına barış...”

 “Yoksa bu resmi görüş mü?”

 “Hayır, söylüyorum inadına barış... Elbette Türkler de yardımcı olacak. Batı’dakiler de biraz anlayış gösterecek. Her dil var, bizim de Kürtçemiz var. Ana dilde eğitim bizim de hakkımız...”

“Kafalar biraz karışık mı?” 

“İnsanların kafası karışık da olsa, bu barış işi olacak. Başka çaresi yok.” 

Hemen ekliyor: 

Sabır lazım, kolay değil tabii.” 

Sohbetler, 2009’un Habur öncesinden, yani demokratik açılım döneminden farklı. Barış süreci konusunda kafa karışıklığı, eleştirel yaklaşımlar yok değil. Ama dil negatif değil, pozitif.

Daha uçaktan iner inmez şöyle dedi: 

“Bu sefer beklenti çıtası çok yüksek. Habur zamanı, yani demokratik açılım dönemindeki gibi değil. Barış umudu çok daha güçlü. Hemen herkes bu defa iyi bir şeyler olacağını düşünüyor.”

DEMİR OTEL'DEN LİLUZ HOTEL'E...

Diyarbakır’ın faili meçhul cinayetlerle cehennemi yaşadığı 1990’ların olağanüstü hal dönemlerinde gazeteci milletinin kahrını çekmiş olan Demir Otel artık Liluz Hotel olmuş. Barış zamanına hazırlanan tertemiz gıcır otelin restoranında, çok uzun yıllardır bölgenin nabzını çok iyi tutan, değişik meslek gruplarından Kürt dostlara şu soruyu sordum:

“Bu süreç bu saatten sonra tersine döner mi?”

 Yanıtlar kısaydı: 

“Çok düşük ihtimal.” 

“Uzun zamana yayılırsa dönebilir.” 

“Zaman iyi değerlendirilirse dönmez.” 

“Az da olsa sürecin geri dönme ihtimali var. Fakat Apo’nun çözümü Kandil’e kabul ettirecek gücü var.”

“Hani kızla oğlan işi pişirmiştir. Aileler de bilir artık evliliğin yakın olduğunu. Ama yine de kız istemeye gidilir, âdet yerini bulsun diye... İşte bizim çözüm sürecinde de durum böyle diye düşünüyorum. Bu sürecin geri dönüşü çok uzak ihtimal...”

Ankara – İmralı - Kandil üçgeninin nabzını şöyle ya da böyle tutabilenlere kulak verildiğinde genellikle şöyle bir değerlendirme şekilleniyor:

“Ankara’yla, bir başka deyişle MİT Müsteşarı Hakan Fidan’la Öcalan arasında ayrıntılı bir yol haritası çizilmiş durumda. Bu harita sıkı bir mühendislik çalışmasına dayanıyor. Öcalan’la Kandil’deki lider kadrosunun geleceklerini de güvence altına alan bir yol haritasının uygulamasına geçilmiş durumda...” 

NASIL BİR YOL HARİTASI?

 Nasıl bir yol haritası sorusunu biri şöyle özetledi: 

“Şu aşamalar akla geliyor: 

(1) Ateşkes... 

İlan edildi.

(2) KCK tutuklularının salınması...

Bu süreç de başlamış durumda. Ankara, Adana, İzmir, Van, hatta Erzurum’da yoğun KCK tahliyeleri oldu. Ankara’da KESK’çilerin 22’si birden tahliye oldu. Buna karşılık Diyarbakır ve İstanbul’da tahliyeler henüz çok sınırlı... Bu konuda şu söylenebilir: 

Cemaat, sürece mesafeli duruyor ama suyu da bulandırmıyor. 

(3) Yeni yargı paketleri ile ‘yol temizliği’ne devam etmek, yani Terörle Mücadele Kanunu, Türk Ceza Kanunu, Siyasi Partiler Kanunu ve Seçim Kanunu’nda demokratik düzenlemeler yapmak... 

(4) PYD’nin Suriye’de Esat karşıtı muhalefetle çatışmaması, Şam rejimine karşı tavır geliştirmesi... (Bunun da Öcalan’ın talimatıyla gerçekleşme yoluna girdiği söyleniyor.) 

(5) Sınır dışına çekilme süreci...

Çekilme süreci, öyle anlaşılıyor ki, çok yakında Öcalan’ın yapacağı bir çağrıyla, Kandil’de mevcut endişe ve tereddütlere rağmen başlayacak. Ama Ankara’da bazı adımlar atılmazsa, çekilme sürecinin aksayabileceğini söyleyenlere de rastlanıyor. 

(6) Anayasa meselesi.

Yeni vatandaşlık tarifi... Ana dilde eğitimin önünü açmak... Yerinden yönetimi güçlendirici formüller... 

(7) Adını koymadan af konusu.  

Bir başka deyişle, Öcalan’la Kandil’deki lider kadrosunun geleceğini güvence altına alabilecek düzenlemeler... Öcalan’a gelecekte ev gibi bir hapishane... Kandil kadrolarına bilmem kaç yıl sonra siyaset yapma hakkının tanınması... Öcalan’ın “Hep birlikte özgürleşeceğiz” sözünü unutmayın. 

(8) Silahların gömülmesi...

Bir başka deyişle, PKK’nın dağdan inmesi... Sekiz maddelik yol haritası için bu noktalar söylenebilir.”

Süreci baştan beri yakın markajda tutanlar, bu sekiz maddede özetlenen ‘yol haritası’nın uygulanmaya başladığını belirtiyorlar. Ama aynı zamanda sürece eleştirel yaklaşmayı da elden bırakmıyorlar.

'BARIŞ SÜRECİNE ELBETTE TARAFTARIZ, AMA' DİYENLER...

Elbette barış sürecine taraftarız ama...” demenin, ama sözcüğünü eklemenin barışa karşı olmak diye algılanmasını yanlış bulanlar var. Sürecin sağlıklı işlemesi için bazı eleştirel soruların sorulması gerektiğini belirten BDP’li bir üst düzey yetkili bana şöyle dedi: 

“Bu süreçte daha çok silahlar konuşuluyor. Silahlar nasıl gömülecek, sürekli olarak bu boyut ön planda. Tamam silahları gömelim de... Demokratikleşme ne olacak?.. Hükümet,  nasıl bir demokratikleşme konusunu, özgürlükleri fazla konuşmuyor. Gerçek barış ancak demokrasi ve özgürlüklerle mümkün. Hükümet de, hükümete yakın medya da bu noktayı çok konuşmuyor. Ayrıca AKP her şeyi kendi kontrolünde tutmak istiyor. Ve son on, on iki yılın güvensizliği var tabii... İşte bu iki nokta ister istemez Kürtlerde soru işaretlerine yol açıyor.” 

Biri kulağıma eğildi:

Apo ne dedi 21 Mart’taki Newroz çağrısında? 'Silahları bırakın, demokratik siyasete geçin' dedi. 23 Mart’ta Kandil’de Murat Karayılan size ne dedi? 'Türk ordusu bizi bitireceğini sandı; biz de Türk ordusunu Kürdistan’dan çıkaracağımızı sandık; ikisi de olmadı' dedi. İşte bu, sizin de deyişinizle barışın olgunlaşması demektir. Bu saatten sonra bu süreçten geri dönmek olmaz, oyunbozanlık olmaz. Yoksa alnına barış karşıtı, barış düşmanı damgasını yersin.” (T24)