Gazeteci Hasan Cemal, HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’in CHP’ye yönelik eleştirilerini köşesine taşıdı.

Cemal, “Bilmem kaç yıllık “Kürt sorunu yok, terör sorunu var” klişesi bu memlekette devletin Kürt meselesiyle ilgili klasik ‘kırmızı çizgisi’dir. CHP’nin de bu ‘kırmızı çizgi’den saptığı söylenemez” ifadelerini kullandı.

Hasan Cemal’in t24’te yayınlanan, "CHP’liler, Demirtaş’a kulak verin" başlıklı yazısı şöyle:

“Bir defa daha takrarlamak istiyorum:

Dokunulmazlık konusunda Kılıçdaroğlu, yaptığı vahim hatayla Erdoğan’ın elini güçlendirdi.

Şimdi ne kadar bağırıp çağırsa, bu yanlışını düzeltmesi mümkün değil Kılıçdaroğlu’nun.

CHP bugün, “Kürt sorunu yok, terör sorunu var!” diyen Erdoğan’la aynı çizgide sayılır.

Bilmem kaç yıllık “Kürt sorunu yok, terör sorunu var” klişesi bu memlekette devletin Kürt meselesiyle ilgili klasik ‘kırmızı çizgisi’dir.

CHP’nin de bu ‘kırmızı çizgi’den saptığı söylenemez.

Bir ara Erdoğan sapar gibi oldu ama sonra o da ‘doğru yol’a geldi ve Ergenekon’la, ‘asker’le aynı ‘kırmızı çizgi’de buluştu.

Devletin bu kırmızı çizgisi, bu memlekette demokrasi ve hukuk devletinin ‘birinci sınıflığı’nı sürekli olarak engelledi.

Engellemekle kalmadı, Türkiye’nin önünde bölünme kapısını da açtı.

Bu yakınlarda bir yazıma şu başlığı koydum:

CHP bugün, “Kürt sorunu yok, terör sorunu var!” diyen Erdoğan’la aynı çizgide sayılır.

Kılıçdaroğlu’nun dokunulmazlık konusundaki hatası, bu bakımdan, Erdoğan’ın değirmenine su taşıyor.

Kılıçdaroğlu’nun bu tutumu, aynı zamanda, CHP’nin öteden beri neden sosyal demokrat olamadığına, hatta niçin doğru dürüst demokrat bir parti olamadığına ve niye bunca yıldır muhalefette olmasına rağmen bir türlü seçim kazanamadığına da ışık tutuyor.

Bu eleştirilerim yeni değil.

Kısa kesiyorum onun için...

Ve HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın dokunulmazlık konusunda CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’na dönük eleştirilerini köşeme alıyorum.

Klasik devlet politikasının Türkiye'deki her siyasi partiye bir miktar sinmiş rengi vardır.

CHP’de bu renk daha ağırdır. HDP’lilere dokunmak, HDP’lilere bir şekilde vurmak gündeme gelmiş ise bunu AKP'den önce devlet adına CHP yapmalıdır.

CHP’ye göre AKP zaten devleti temsil etmiyor.

CHP’deki birçok arkadaşı tenzih ederek söylüyorum.

Mutlaka farklı yönde düşünen birçok insan var orada, ancak kurumsal akıl böyle.

CHP evet demeseydi dokunulmazlık konusu komisyona bile gelemezdi.

Sayın Kılıçdaroğlu’nun “evet oyu vereceğiz” açıklamasından sonra AKP cesaret edip, Meclis’e bu teklifi getirmiştir.

Dolayısıyla teklifin sahibi AKP değil, Kılıçdaroğlu’dur.

Bu çok nettir.

Çünkü Erdoğan dayatmasına rağmen Davutoğlu cesaret edemedi.

Muhalefet partisinin desteğini alana dek beklettiler, ondan sonra parlamentoya geldi.

Dokunulmazlığın kaldırılması için çıkan 376 evet oyu, yani Meclis'te üçte ikiye yakın çoğunluk, kesinlikle çokkültürlü, çokdilli, çok inançlı parlamento gerçeğinden rahatsız.

Şu gün gerçekten tarihi sorumluluklarımız olmasa parti ya da birey olarak bir tek gün bile o parlamentoya gitmek istemiyorum.

Faşizme, diktatörlüğe evet demiş 376 insanın oradaki varlığı beni huzursuz ediyor.

Bu sıradan bir olay değildi.

Doğrudan bizi parlamentodan atmanın, parlamentoyı kendi malı mülkü gibi gören bir anlayışın dışavurumuydu.

376 rakamı bunu tüm çıplaklığı ile gösterdi.

MHP, AKP, CHP genel başkanlarının söylemlerine baktığınızda, birbirleri ile ilgisi olmayan üç uzlaşmaz parti görürsünüz.

Ama söz konusu Kürt sorunu, Alevi meselesi, insan hakları gibi köklü reformlar isteyen konular olduğunda üçü de kurumsal olarak çok rahat anlaşabiliyor.

Bir araya gelebiliyorlar.

Şimdi kritik bir dönem yaşıyoruz.

Erdoğan diktası şahsında Türkiye'de totaliter bir rejimin inşasını durdurmaya çalışıyoruz.

Bunu 7 Haziran, 1 Kasım seçimlerinde başardık, onu durdurduk.

HDP seçime katılmasa ya da bağımsız olarak girse, şu anda Erdoğan, Türkiye Cumhuriyeti'nin resmi olarak diktatörüydü.

Bu iş bitmişti, 400'den fazla milletvekili vardı.

Ancak bir bakıyorsunuz, CHP her yerde onun önünü açıyor.

Dokunulmazlık meselesi de budur.

Kılıçdaroğlu’nun çok büyük hata yaptığını düşünüyorum.

Çünkü kendi parti yönetimi hayır kararı almıştı.

CHP'nin parti meclisi ve merkez yürütme kurulu, hatta meclis grubunun ağırlığı hayır kararı almıştı.

Bu oylamaya hayır verilecekti ama bir genel başkan kendi partisinin yönetiminin aldığı kararı bile tanımayacak şekilde ordudan gelen isteği yerine getiriyorsa, bizim artık konuşacak bir şeyimiz kalmamamıştır.

Gönül teli koptu tabii ki, Cizre'de koptu.

Cizre'de bu yaşanmasın diye çok uğraştık.

Cizre'deki bodrum katliamını yaklaşık bir aya yaydılar.

Bilerek herkes hücrelerine kadar korksun istediler.

Biz orada insanların canını kurtarmaya çalıştık ama devletin vermek istediği mesajın karşılığında, Kürtlerin vereceği mesajın da unutulmaması gerektiğini anlatmaya çalıştık.

Olmadı.

Devlet yine de kendi mesajını vermek istedi.

Evet, Kürtler devletin o mesajını, “Bize biat etmeyenlere karşı işte bu denli acımasız oluruz” mesajını aldı.

Dersim’de, Maraş’ta, Sivas’ta gerektiğinde bu mesajı gösteren devlet 2016’da da değişmemişti.

Kürtler bu mesajı aldı.

Bu mesajı almış olan Kürtlerin gönlünde bir daha asla Türk devleti ile bir aidiyet ilişkisi kurulamayacak.

Böyle bir Türk devleti ile bu mesajı almış bir Kürt toplumu arasında bir ilişki asla kurulamayacak.

Maalesef buraya gelindi.

Kürtler geçmişle yüzleşmeye ve helalleşmeye hazırdı.

Ama bu maalesef Cizre ile bitti.