Cumhurbaşkanlığı adaylığını açıklayan gazeteci-yazar Levent Gültekin, AKP-MHP koailsyonunun erken seçim kararını ve neden aday olduğunu açıkladı.

24 Haziran’da yapılacak seçimlerde Türkiye’nin geleceği için sorumluluk aldığını ifade eden Gültekin, adaylığını olmanın “ölümü göze almak” olduğunu savundu.

Gültekin, “Beni buna mecbur eden şartlar, ne yazık ki muhalefetin bir araya gelemiyor oluşu. Bu ülkenin dezavantajı benim avantajım nasıl olabilir ki? Onlar bir araya gelebilmiş olsalardı, ben de bu riski almak zorunda kalmazdım. Risk var çünkü bugün aday olmak iftirayı, hapsi, ölümü göze almak demek. Tek başıma bir insanım. Ne cemaatim, ne tarikatım, ne de partim var. Yalnızca benim gibi üzülen, ülkesi için endişe eden milyonlardan biriyim” dedi.

Seçilmesi durumunda kuvvetler ayrılığını sağlayacağını söyleyen Gültekin, “İlk iş hukuku tesis etmek olacak. Bu ülkede adalet olmazsa hiçbir şeyi gerçekleştiremeyiz. Bağımsız yargı, denge denetleme, kuvvetler ayrılığı, güçlü parlamento ve yeni anayasa ilk işimiz. Biz ve onlar ayrımı son bulacak. İnanç, mezhep, kimlik, ideoloji üzerinden siyaset yapmak tarihin çöplüğüne gömülecek. Referandumla tek adam rejimi inşası var, ondan geri dönülecek. Her kesimden iyi yetişmiş, yetkin, uzman insanlarla el ele vererek bu yangını söndüreceğiz” ifadelerini kullandı.

Gazeteci-yazar Levent Gültekin, Diken’den Tunca Öğreten’in sorularını yanıtladı.

‘BU NE ERKEN, NE DE BASKIN SEÇİMDİR, ÜLKENİN KADERİNİ GASP ETME ÇABASIDIR’

MHP lideri Devlet Bahçeli’nin erken seçim çağrısına, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’dan 24 Haziran tarihiyle yanıt geldi. Seçimler neden erkene çekildi?

Türkiye’nin tüm imkanlarını, medyasını, yargısını, kasasını ele geçirmiş bir iktidarın, küçük ayak oyunlarına başvurması utanç verici bir durum. Bir gün önce seçim 2019’da derken, müsamere ile ertesi gün 24 Haziran’da seçim demek yakışıksız bir durum. Türkiye, iktidarını sürdürmek isteyen iki liderin çıkar oyununa teslim olmuş vaziyette. Biz de ikisinin birbirine olan muhtaçlığı arasında sıkışıp kalıyoruz. Bu ne erken, ne de baskın seçimdir. Bu, “Ben varsam Türkiye var, yoksam Türkiye mahvolur” diyen iktidarın, ülkenin kaderini gasp etme çabasıdır.

Peki, erken seçim kararıyla AKP-MHP ittifakı umduğunu bulabilecek mi?

Bunu şimdiden kestirmek mümkün değil. Zira 24 Haziran’da seçim yapacak olmak, aslında “Ben halihazırda seçimleri yaptım, haberiniz var mı” demektir. Bu da bize iktidarın çok korktuğunu gösteriyor. Anketlerde Tayyip Erdoğan’ın oyu 40-43 bandında çıkıyor. Karşı taraftaysa yüzde 60’lık bir blok var. Sonucu, bu yüzde 60’ın nasıl davranacağı belirleyecek. İktidarın bütün çabasıysa işte bu yüzde 60’ın birleşmesini engellemeye dönük. Bunu başarırsa, antidemokratik şartlarda gidilen seçimi de almış olacaklar. Yüzde 60 kaderine sahip çıkarsa kazanmaları mümkün değil.

‘TÜRKİYE, ERDOĞAN’DAN BÜYÜKTÜR’

Yüzde 60’dan nasıl bir beklentiniz var?

Eğer bu yüzde 60 ve hatta Erdoğan’a oy vermeye hazır yüzde 40’ın içindekilerin de bir kısmı “Biz bu ülkeden başka bir yere gidemeyiz. İnsan gibi, ağız tadıyla burada yaşamak istiyoruz” der ve ona göre hareket ederse, Türkiye bu sorunlu siyasi anlayıştan kurtulur. Erdoğan tek adam rejimi kurma çabasında. Bunu engellemek hepimizin görevi. Ülkemizin selameti için… Çünkü tek adam rejimleriyle yönetilen bütün ülkeler sonunda büyük bir yıkıma uğruyor. Bu yıkımı engellemek hepimizin görevi. Türkiye, Erdoğan’dan büyüktür. Bunu göstermemiz gerekiyor.

‘EKONOMİ DAHA DA ÇÖKMEDEN BANA OY VERİN DİYORLAR’

Son anketlerde ekonomik sorunların ön plana çıktığı, verilerinse ekonominin daha da kötüye gideceğini gösterdiği bir süreçteyiz. Erken seçim kararı bu yüzden alınmış olabilir mi?

“Ekonomi zaten çökecekti, çökmeden önce beni seçin çünkü çöktükten sonra bana oy vermezsiniz” anlayışında oldukları için seçime mecbur oldular.  Öncelikle iktidara “16 yıldır bu ülkeyi sen yönetmiyor musun? Ekonomi niye bu halde? Dolar neden 4 lira? Tarım neden çöktü? Neden 40 milyon insan yoksulluk sınırında yaşıyor? İstanbul’da bir milyon insanın doğalgazı, elektriği, suyu, faturasını ödeyemediği için kesik değil mi?” diye sormak gerekiyor. Dünyada, ekonomisi gelişmiş, refah seviyesi yüksek, huzur içinde yaşayan ülkelerin ortak bir noktası vardır: Çoğulcu demokrasinin olması. Hukuku, özgürlükleri yok ettikleri, bütün dünya ile kavga ettikleri için ekonomi çöktü. İşte bu çökmüş ekonominin faturasını ödememek için de apar topar seçime gidiyorlar.

Bahçeli ve ardından da Erdoğan’ın açıklamalarından sonra muhalefetin, erken seçim kararını olumlu karşıladığını gördük. Sizce muhalefet erken seçime hazır mı?

Muhalefet maalesef vehametin farkında değil. Hiçbir hazırlığı da yok. Bir araya gelemiyorlar. Erdoğan’ın en büyük gücü ve baskın seçim kararı almasının sebebi de muhalefetin bu durumu zaten. Umarım muhalefet aklını başına toplar, bunun bir seçim değil de ülkenin varlık mücadelesi olduğu anlar ve gündelik kısır çekişmeleri bir tarafa bırakırlar.

‘BU BİR ONUR, HAYSİYET, VİCDAN MESELESİ’

Daha önce, size ihtiyaç duyulduğunda cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olabileceğinizi söylemiştiniz. Dün de adaylığınızı açıkladınız. Niye size ihtiyaç duyulduğunu düşünüyorsunuz?

Geleceğimizin gasp edilmesi, “Bu ülkeyi benden başka kimse yönetemez” anlayışı, hepimizin onuruna vurulmuş bir tokattır. Bu, bizleri köle olarak görmektir. İşte böyle bir anda, bu ülkenin huzur içinde yaşamak isteyen bir evladı olarak “Hayır bunu kabul etmiyorum, size mecbur değiliz”i göstermek için “Ben de varım” diyorum. Muhalefet keşke kendi içindeki bütünlüğü sağlamış olsaydı da bu görev bana düşmeseydi. Muhalefetin farklı nedenlerle bir araya gelip birlik oluşturmasının önünde engeller var. Bu nedenle kendimce bir sorumluluk almak istedim. Çocuklar, kadınlar, engelliler, yoksullar, işçiler, gençler için ve en nihayetinde tüm bu yaşananları kabullenemediğimden kendi onurum için bir şey yapmam gerekiyordu. Biliyorsunuz, 100 bin imza gerekiyor bağımsız cumhurbaşkanı adayı olabilmek için. Fakat iktidar imzaların nasıl toplanacağı hususundaki yasayı bile henüz çıkarmadı. Göz göre göre bir hukuksuzluk yapılıyor. Anayasal hakkımı sonuna kadar zorlayıp, başarabilirsem seçimlere girme hakkını alacağım. Bu bir onur, haysiyet, vicdan meselesi. Kaderime razı olmak, bütün bu yapılanları sineye çekenlerden olmak istemiyorum.

‘TEK ADAM REJİMİNDEN GERİ DÖNECEĞİZ’

Peki, cumhurbaşkanı seçilirseniz bu ülkede ne değişecek?

İlk iş hukuku tesis etmek olacak. Bu ülkede adalet olmazsa hiçbir şeyi gerçekleştiremeyiz. Bağımsız yargı, denge denetleme, kuvvetler ayrılığı, güçlü parlamento ve yeni anayasa ilk işimiz. Biz ve onlar ayrımı son bulacak. İnanç, mezhep, kimlik, ideoloji üzerinden siyaset yapmak tarihin çöplüğüne gömülecek. Referandumla tek adam rejimi inşası var, ondan geri dönülecek. Her kesimden iyi yetişmiş, yetkin, uzman insanlarla el ele vererek bu yangını söndüreceğiz.

Bağımsız bir aday, bahsettiğiniz yangını söndürebilir mi?

Partiler, kendi odalarına çekilmiş, ortak bir odada buluşamaz olmuşlar. Hepsi bir diğerini, kendi odasına çağırıyor. Bağımsız adaylık, bir diğerinin odasına gitmeyi reddeden herkesi salonda toplanmaya çağıran ve herkesin elini taşın altına koyabileceği bir zemini yaratma kolaylığına sahip. Bağımsız adaylık, partiler üstü bir geçiş sürecidir, konuşmak, anlaşmak için o masayı kurmaktır.

Seçilecek olursanız, cumhurbaşkanlığınızı parlamenter sisteme bir geçiş süreci olarak mı görüyorsunuz?

Evet, geçmişten de ders çıkararak gerçek bir kuvvetler ayrılığı olan parlamentonun güçlü olduğu, bağımsız yargının tesis edildiği bir sisteme geçmemiz gerek. Bir anlamda kurtuluş savaşı ve yeni bir ülke kurma çabası. Dahası, toplumsal bir sözleşme anlamına gelen bütünlükçü, çoğulcu yeni bir anayasaya ihtiyacımız var. Bütün bunları toplumun her kesimini temsil eden partilerle yapabiliriz. Bizimkisi bir anlamda hakemlik görevi.

Bugün geldiğimiz noktada 16 yıllık AKP iktidarı, Türkiye’nin yarısının dindar siyasetçilere olan güveninin sarsılmasına neden oldu. Siz de dindar bir yazar olarak tanınıyorsunuz. Bu bir handikap değil mi?

Ben kendimi dindar olarak tanımlamıyorum, demokrat olarak tanımlıyorum. İnanç başka, görüş, fikir, düşünce başka. Ama insanların geçmişine bakarak oluşan güvensizliği de anlıyorum. Çünkü toplum çok aldatıldı. Ama geçmişte yapılan aldatmaların faturasının bana çıkarılması da haksızlık. Çünkü ben, iktidar düşüşe geçtiği zaman muhalif olanlardan değilim. İktidarın daha ilk yıllarından beri yapılanların yanlış olduğunu söyleyen, arkadaşları bütün ülkeyi, kurumları ele geçirmişken, yanlış yaptıklarını gördüğünde arkasını dönüp çıkmış biriyim. Ve o gün bugündür de yani tam dokuz yıldır gördüğüm yanlışları kaleme alıyorum. Derdim, iktidar, makam, inanç üzerinden bir hayat kurmak olsaydı zaten arkadaşlarımın yanında kalırdım.

Kendi düşünsel değişim sürecimi anlattığım ‘Onurlu Çıkış’ adlı kitabımda, Türkiye’nin laikliğe neden ihtiyaç duyduğunu, cumhuriyet felsefesini neden bu ülkenin tek çıkışı olarak gördüğümü anlattım. Aynı zamanda bir inancın, ideoloji haline getirilmediğinde bireyin vicdan terazisi olabileceğine de değindim. Şimdi bana “Sen eskiden böyleydin, şöyleydin” derlerse haksızlık etmiş olurlar.

‘ADAY OLMAK, HAPSİ VE ÖLÜMÜ GÖZE ALMAKTIR’

Aday olabilir ve ikinci tura kalabilirseniz muhalefet partilerinin sizi destekleyeceğini düşünüyor musunuz?

Esasında bu bir ‘demokrasi mi’ yoksa ‘tek adam rejimi mi’ seçimi. Kuşkusuz o anda herkes hangi değerden yanaysa ona göre tavır alacak. Partilerin yanında esas karar verecek olan halktır. Kaldı ki partilerle de zamanı geldiğinde gerekli görüşmeler elbette yapılacak çünkü ülkeyi ancak hep birlikte ayağa kaldırabiliriz.

Bağımsız cumhurbaşkanı adayı olmak, bir anlamda oyların bölünmesine de neden olmaz mı?

Cumhurbaşkanlığı seçiminde oy bölmek teknik olarak mümkün değil. Yani biz CHP’liye, “Milletvekili seçiminde partine, cumhurbaşkanlığındaysa oyunu bize ver” diyeceğiz. AKP’liye de, HDP’liye de, tüm partililere de…. Ayrıca, ikinci tura kalan iki adaydan biri kazanacak. O zaman kim kimin oyunu nasıl bölebilir ki?

Muhalefet partilerinin ortak paydada buluşamıyor oluşu sizin açınızdan bir avantaj mı?

Kendi avantajıma bakmıyorum. Beni buna mecbur eden şartlar, ne yazık ki muhalefetin bir araya gelemiyor oluşu. Bu ülkenin dezavantajı benim avantajım nasıl olabilir ki? Onlar bir araya gelebilmiş olsalardı, ben de bu riski almak zorunda kalmazdım. Risk var çünkü bugün aday olmak iftirayı, hapsi, ölümü göze almak demek. Tek başıma bir insanım. Ne cemaatim, ne tarikatım, ne de partim var. Yalnızca benim gibi üzülen, ülkesi için endişe eden milyonlardan biriyim. O milyonların eli, kulağı, gözü, dili olmak için yola çıktım. Bana telefon açıp “Abi üç bin lira maaşım var, kampanyan için sana göndermek istiyorum” diyen o temiz vatandaşa; “Doğu’da bir polis memuruyum, bir arabam var satıp göndermeye hazırım” diyen genç insana; Bu ülkenin temiz insanlarına güveniyorum ben. Tek başına yapma şansım yok zaten. Ancak onlarla birlikte başarabiliriz.

Seçim kampanyası yürütmek çok maliyetli bir iş. Sizi kim finanse edecek?

Bu işler parayla değil cesaretle, heyecanla, umutla, enerjiyle, akılla  yapılır. Bunlar olursa para da gelir. Arkamda iş dünyası yok. Sermaye yok. İhtiyacım da yok. Halk olarak biz yapacağız. Hepimiz imkanlarımız dahilinde ortak olacağız. Mesela  “Abi benim bin liram var, onu göndermeye hazırım” diyen temiz yürekli insanlar var. Kiminin emeği, kiminin duası, kiminin de üç kuruş yardımı… Bu mücadeleyi hep birlikte kazanacağız. Alın terimizi, emeğimizi ortaya koyacağız çünkü yaşanacak bir ülkemiz olmadıktan sonra servetimizin bir kıymeti de yok.

Söyleşinin tamamı burada.

Kaynak: Diken