Dershanelerin kapatılmasıyla ilgili üst üste açıklamalar yapan Fethullah Gülen'den bir açıklama daha geldi.

İşte Gülen'in o açıklaması:

Şimdi hak bildiğimiz mevzu, ona sahip çıkmamız lazım. Mesela siz, bizim duygu ve düşünce dünyamızı dünyanın dört bir yanına götürüyor, panayırlarda bunları sergiliyor gibi sergiliyorsunuz ve bu şimdiye kadar on beş yirmi senedir dünyada pozitif bir düşünce oluşturmuş da bunun neresi kötü diyoruz. Bunun hak olmayan yanı neresi? Bir yönüyle sigara ve uyuşturucu, çocuklara kadar inmiş bir konu. Siz böyle bir problemin oluşmasına meydan vermeyeceğiniz ilim yuvaları açıyorsunuz. Ta 1960’lı yıllarda, İzmir’e tayin edildim. O yıllarda belki şimdi ‘merdivenaltı’ diyorlar da hani sizinle aynı düşünceyi, duyguyu paylaşan insanların üniversiteye girebilmeleri için üniversitelerdeki talebeler, lise sondaki talebelere bazı camilerin altında, eskiden medrese olarak kullanılmış yerlerde ders veriyorlardı. 45 senedir bu meseleyi bu şekilde götüren insanlar bunun faydalı ve yararlı olduğuna inanmışlar. Bunların içinde bir tane uyuşturucu kullanan yok, bir tane içki içen yok, varsa terk etmişler. Şimdi bu iyi midir kötü müdür, hak mıdır? Haksa Hak’ta sabit kadem olmak lazım.

MÜMİNLERİ KARALAMA KAMPANYASI MÜSLÜMANCA BİR TAVIR DEĞİL

İçtihat farklılığı ile insanlar farklı düşünebilirler. Siz kendi içtihadınızla meseleleri temel disiplinlere vurarak, doğru bir hükme varmışsanız şayet, o doğru hükümden dönmeniz Hakk’a karşı saygısızlıktır. Allah onun hesabını size sorar. Fakat o mesele öyle doğru diye bir başkalarının da o mevzuda kendilerine göre farklı mütalaaları yok demek değildir. Belki onlar da bir şey düşünüyordur. O açıdan da karalanmaya karşı hemen karalama kampanyası ile karşı koymak doğru değildir. Müminleri karalama kampanyası Müslümanca bir tavır değildir.

HAZIMSIZLIK, RUHİ BİR RAHATSIZLIKTIR

Şimdi sizin hayır adına yaptığınız şeyler birileri tarafından sindirilemiyor, hazmedilemiyorsa, yani bu mesele hazımsızlık, sindirememe esasen bir ruhi rahatsızlıktır. Hazımsızlık, sindirememe, kabul edememe tımarhanelerde bile tedavisi kabil olmayan bir ruhi rahatsızlıktır.

MÜMİN ÖVÜLMEYİ SÖVME GİBİ KABUL ETMELİ

Bir mümin övülmeyi dövme gibi, sövülme gibi kabul etmelidir. Yoksa hafizanallah hep böyle beklentiye girerse alkışlasınlar, takdir etsinler sonra... Mümin şöyle düşünmelidir; ‘Benim yerimde, bizim yerimizde halkın teveccühü ile bu imkânlar başkalarının elinde olsaydı arzın altını üstüne getirirlerdi. 160 ülkeye değil şimdiye kadar 250 ülkeye girmiş olurlardı. Bin 200 okul değil de şimdiye kadar 5 bin tane okul açmış olurlardı. Keşke bizim yerimizde her şeyi Allah rızasına bağlamış o insanlar olsaydı.’ gibi böyle samimi bir mülahaza ile kendimizi sorgulama, Hz. Ömer’in ifadesiyle, ‘Hesaba çekilmeden evvel kendinizi hesaba çekiniz’.

ULEMA, USUL VE FÜRU'YU BİRBİRİNDEN AYIRMIŞTIR

Çıkar birisi füru' dediğinizden dolayı sizi tenkit edebilir. Hemen onu tenkide yönelmemelisiniz. Şuna vermelisiniz; din uleması usul ile füru'u birbirinden ayırmıştır. Bazı meseleler dinin temel disiplinleridir. Onları demediği, etmediği, yapmadığı zaman insan dinin dışına çıkar. Bazı şeyler de vardır ki füru’dur onlar, usule göre temel disiplinlere göre usuliddin ulemasının sahabe-i kiramın tarz-ı telakkilerine dayandırarak ortaya koyduğu disiplinlerdir bunlar. Onu yapmadığı zaman kafir olmaz. Yani bir insan namazı inkâr etmiyorsa namaz kılmadığı zaman kafir olmaz. Ama hafizanallah Allah'ı kabul etmeme, peygamberleri kabul etmeme ki, bunlar usuliddindir, ümmü haktır. Bunları kabul etmeme insanı küfre götürür, insan kafir olur...

Bir usuliddin ulemasının bu mevzudaki usul-füru’ tefrikini bilemeyebilir o. İki sırf sadece birini yerden yere vurmak için bir hafifliğe kendisini salmış olabilir. Fakat Kur'an'a gönül vermiş insanlar hafif olmamalılar bence. Küre-i arz'la tartıldıkları zaman, küre-i arz'ın kefesinde bulunduğu o kefe yukarıya kalkmalı, o insan ağır basmalıdır Allah nezdindeki kıymet-i harbiyesi ile. Biri size karşı naseza bir şey yaptı. Aynı şeyle mukabele etmemek lazım. Yediler, içtiler, malikanelerde yattılar kalktılar; hiçbiri doğru değil bunların.

Bunlara karşı mukabelede bulunduğunuz zaman bir şöyle diyebilirsiniz bunlara; “Yalan söylüyorsunuz, eğer dediğiniz şey doğruysa Allah bizi yerin dibine batırsın." Bir böyle deme var. Fakat böyle demeyin zinhar. Kur'an'a gönül vermişseniz, şöyle de denebilir: “Bu mümin kardeşlerimiz ihtimal bazı meseleleri burada doğru tespit edememişler, doğru göremiyorlar, usul-füru’ farklılığını bilemiyorlar. Onlar onu doğru biliyorlardır, dolayısıyla acaba bu meseleye bir içtihat hatası mülahazasıyla yaklaşabilir miyiz? Kadimden bu yana olagelmiştir. İnsanlığın İftihar Tablosu'nun (sas) da içtihadı var. Hz. Ebubekir'in de içtihadı var. Ömer'in de içtihadı var. Osman'ın da içtihadı var. Ali'nin de içtihadı var.”