Gazeteci Fehim Taştekin, Suriye'nin Güneybatı, İsrail'in Kuzeydoğu ucundaki tepelik bölgede yer alan Golan Tepeleri’ndeki Çerkesleri ve yaşamlarını yazdı.

Taştekin, “Golan deyince Çerkesler akla gelir. Buraların tarihini, Osmanlı’nın ticaret yollarını tahkim etmek ve aşiret isyanlarına karşı kullanmak için yerleştirdiği Çerkeslerin hikâyelerinden ayrı tutmak mümkün değil. Kentteki en büyük hastane Memduh Abaza’nın adını taşıyor. İsrail’le savaşta bir hava kuvvetleri pilotu olarak efsaneleşen Abaza, 1982’de Şam’da Müslüman Kardeşler’in Hava Kuvvetleri binasına düzenlediği bombalı saldırıda öldü. Golan’da 13 köyde yaşayan Çerkesler epey direndikten sonra evlerini terk etmek zorunda kaldı. Bugün Kuneytra’da geriye Bir Acem, Breyka ve Mudariye gibi birkaç Çerkes köyü kaldı. Buralar da 2012’de Nusra Cephesi’nin eline geçti” dedi.

Fehim Taştekin’in Al Monitör’de yayınlanan, “Golan’ın Çerkesleri: Ateş hattında hayat” başlıklı yazısı şöyle:

Madianat-ul Baath, Golan Tepeleri -- Şam’dan Kuneytra’ya yol alıyoruz. Ana yol silahlı grupların tehdidi altında olduğundan daha kuzeydeki alternatif yolu kullanıyoruz. Han El Şeyh taraflarında keskin nişancı ateşine karşı yol boyunca topraktan set çekilmiş. Setin arkasında çatışmaların ağır izlerini taşıyan binalar görülüyor. Bölge temizlenmiş olsa da sürücü ayağını gaz pedalından kaldırmıyor.

Cebel Şeyh’in eteklerinde bol yağmur alan geniş volkanik topraklar çıplak, taşlı olması nedeniyle tarıma elvermiyor.

1967’de İsrail’in işgali ettiği Golan Tepeleri’ni geri almak için 1973’te başlatılan ancak sadece Kuneytra kentinin kurtuluşuyla sonuçlanan savaşın ardından oluşturulan ateşkes hattının bekçisi BM artık yok.

Suriye ordusu dahil silahlı hiçbir gücün geçişine izin vermemekle görevli olan BM gözlemcileri dışında herkes var: Bir tarafta İsrail ve desteklediği El Nusra Cephesi ve ortakları; diğer tarafta Suriye ordusu ve Ketaib El Baas gibi Ulusal Savunma Güçleri.

Ateşkes hattının girişindeki BM üssü terk edilmiş. Suriyeli askerin cömertliği tuttu, zincirin kilidini açıp bizi üsse soktular, üzerine konulan taşlarla havan toplarına karşı korunaklı hale getirilmiş çelikten barakaları gezdirdiler. Her yer zifiri karanlık. Cep telefonunun ışığıyla dolaştık. İçeride yatakları sabitlemek için kullanılan zincirler dışında tek bir eşya kalmamış.

İsrail’in 1973’te çekilirken yakıp yıktığı Kuneytra açık savaş müzesi haline getirilmiş. Kuneytralılar eski evlerine değil biraz ötede inşa edilen Medinetü’l Baas’a (Baas Kenti) yerleştirilmişti. Bölge halkı Baas Kenti’ni de Kuneytra olarak anıyor.

Suriye’ye düşen yağışın onda birini alan Cebel Şeyh’in karlı tepelerinden bıraktığı kar ve yağmur sularının yüzde 90’ı işgal altındaki bölgeye akıyor. İşte Golan’ı İsrail için vazgeçilmez kılan da yaz kış tepesinde karların eksik olmadığı Cebel Şeyh’in suları.

EL NURA KUŞATMASI

Medinetü’l Baas’ın etrafı Nusra ve müttefikleriyle çevrili. Çatışmalara üç kilometre mesafedeki kent 24 saat tehdit altında. Askerdeki oğlunu Hama’da yitiren, Kuneytra düşmek üzereyken bisikletine atlayıp Şam’a giden, sonra dönüp silah kuşanarak savunma güçlerine katılan 65 yaşındaki çiftçi Şihab Abaza dürbünü ufuk çizgisinde gezdirirken durumu anlattı:

“Sol taraftaki köy Mudariye, Nusra’nın elinde. Cami minaresinin yıkıldığı şu yer Hamidiye. Orası da Nusra’da. Yanındaki köy Hürriyet. Onun yanındaki Cubbeta. Nusra’nın adamları İsrail tarafına buradan girip çıkıyor. Onun ilerisinde bir sahra hastanesi yaptılar. Yaralı teröristlere önce sınırdaki sağlık tesisinde müdahale ediyorlar. Durumu ağır olanları ilerideki sahra hastanesine taşıyorlar. Daha da ağır olanları İsrail’deki hastanelere taşıyorlar. Cubbeta’nın sağındaki köy Ofanya. Ardından gelen köy Turunca. Hepsi silahlıların elinde. Cubbeta'da şu anda silahlılarla ordu arasında uzlaşma çabaları var. Gördüğün bu tarlalara gidemiyoruz, arazilerimizi ekemiyoruz, çünkü tehlike var, silahlı gruplar çok yakında.”

ANADİL KONUŞAN SON NESİL

Karanlık çökünce Çerkeslere misafir olduk. Golan deyince Çerkesler akla gelir. Buraların tarihini, Osmanlı’nın ticaret yollarını tahkim etmek ve aşiret isyanlarına karşı kullanmak için yerleştirdiği Çerkeslerin hikâyelerinden ayrı tutmak mümkün değil. Kentteki en büyük hastane Memduh Abaza’nın adını taşıyor.

İsrail’le savaşta bir hava kuvvetleri pilotu olarak efsaneleşen Abaza, 1982’de Şam’da Müslüman Kardeşler’in Hava Kuvvetleri binasına düzenlediği bombalı saldırıda öldü. Golan’da 13 köyde yaşayan Çerkesler epey direndikten sonra evlerini terk etmek zorunda kaldı. Bugün Kuneytra’da geriye Bir Acem, Breyka ve Mudariye gibi birkaç Çerkes köyü kaldı. Buralar da 2012’de Nusra Cephesi’nin eline geçti. Suriye ordusu ile Nusra arasında yaşanan çatışmalar sırasında iki ateş arasında kalan Çerkesler 15 can yitirdi.

Kuneytra’da önce Lamiya Golfeç’in evinde şıpsi pasta, kıymalı ve sebzeli böreklerin ikram edildiği Çerkes sofrasından sonra sohbet için Dr. Hüsam Toğuş’un evine geçtik.

Golan’da bugüne kadar 300 kişinin ölümüne, 500 kişinin yaralanmasına yol açan mayınlarla ilgili programlarda çalışmış olan Dr. Toğuş’un verdiği bilgilere göre üç köy tamamen boşalırken Kuneytra’da (Medinetu’l Baas) 52 aileden 23’ü kaldı. Bir kısmı Şam’a yerleşirken önemli bir kısmı Türkiye’ye ya da anavatanları Kafkasya’ya gitti.

Nüfus erozyonu uzun vadede etnik kimlik ve kültürel yok oluşu da beraberinde getiriyor. Çerkesler 1967 hezimetinden sonra 2011’de yaşadıkları felaketlerin de kendi sonlarını hızlandırdığının farkında.

Şimdiye kadar Suriye’deki Çerkes dernekleri anadil ve kültürün yeni nesillere aktarılmasında önemli bir işlev gördü. Mudariye’deki dernek 2012’den beri Nusra’ya karargâh olmuş durumda. Kuneytra’daki dernek açık ama faaliyet yok. Doğrusu dernek faaliyetlerine katılacak yeteri kadar çocuk da kalmadı.

Misafir olduğumuz üçüncü ev ziraat mühendisi Zuheyr Veccukh’a aitti. Dr. Husam Toğuş burada da bize eşlik etti. Sohbetin tam ortasında bir top patlamasıyla kapı ve pencereler şakırdadı. Patlamalar nedeniyle camlar kırıldığından bütün pencereler naylonla kapalı. Ev sahibi “İlk zamanlar korkudan ne yapacağımızı bilemiyorduk, artık alıştık. Bir süre önce 20 metre öteye roket düştü. Her gece roket ya da havan topu düşüyordu. Bu sıralar seyrekleşti” dedi.

Çerkeslerin komşusu bir Türkmen ekledi: “Çatışma nedeniyle düşen roketler de var. Ama çatışma olmasa da kasıtlı olarak kente roket atıyorlar. Buranın adı Baas ve halkı da Şebbiha olarak görüyorlar.”

Söz Çerkes dili ve kültürünün yaşatılmasından açılınca evin kadını Felek, “Ben Kabardey’im, eşim Şapsugh. Birbirimizin lehçesini anlayabiliyoruz. Ama biz Çerkesçeyi (Adıgece) konuşan son nesiliz. Kızım (Nansi) Çerkesçe şarkı söyleyebiliyor ama konuşamıyor. Evde Arapça konuşuyoruz. Çocuklar okula gidinceye kadar Çerkesçe konuşup anlayabiliyorlardı. Okulda Arapça öğrendiler, biz de evde onlarla Arapça konuşmaya başladık. Bu bizim hatamız. Evde Çerkesçe konuşmaya devam etseydik, çocuklar öğrendiklerini unutmazlardı” dedi.

İktisat Fakültesi’nde öğrenci olan Nansi, Çerkesceyi konuşamamayı içine sindirememiş olmalı ki, ilk fırsatta Çerkesçe şarkı söyleyerek kültüre dair bağını gösterdi. Dernekteki dans kurslarına katılmayı da ihmal etmeyen Nansi üç kez Suriye genelinde gülle atma şampiyonluğu bulunan bir sporcu.

İSRAİL’LE SAVAŞIN HATRINA KÜLTÜREL HAK

Nansi’nin durumu üzerinden Çerkeslerin kültürel varoluşuna dair sohbetimiz ilerledi:

Önceden Çerkesçe eğitim imkânları vardı, ne oldu?

Hüsam Toğuş: Golan’da Çerkesçe dil okulu Fransızlar zamanında 1936'da açıldı. Dört yıl açık kaldı. Çerkes Hayır Derneği henüz kurulmamıştı. Bir daha okul açılmasına izin verilmedi. Öğrendiğimiz dil kendi çabamızla, devletin sunduğu imkânlarla değil. Ne Kafkasya’dan ne de başka yerden öğretmen getirebildik. Kendimiz gönüllü öğretmenlik yaptık. 1948'te Şam’da Çerkes Hayır Derneği kuruldu. Bu dernek de Çerkeslerin Filistin’deki savaşta sundukları üstün hizmetin hatırına açıldı. Dernek Çerkeslerin bulunduğu her yerde şube açtı. Çerkeslerin kültür ve dilleriyle ilgili çalışmalar bu dernek sayesinde başladı.

Zübeyr Veccuk: Golan’da savaşı kaybettikten sonra Çerkesler olarak ağır bir darbe aldık. Köylerden çıkarıldık. Yeniden dağıldık. Nüfus yoğunluğunu kaybetti. Birçoğu Şam’a gitti, Kafkasya’ya dönmek için Şam’daki Rus elçiliğine müracaat yapıldı ama olumlu yanıt verilmedi. Bunun üzerine ABD, Golan’daki evlerini geri istememeleri şartıyla Çerkeslerin bir kısmını New Jersey’e taşıdı. ABD bunu, İsrail’in işini kolaylaştırmak için yaptı. Çerkeslerin dağılması dil ve kültürle ilgili çalışmaları daha da zayıflattı. Ayrıca Araplar içinde ikinci bir kültür küçük görülüyordu. Türkiye’de olduğu gibi. Okul açmamıza zaten izin verilmiyordu.

Sovyetler döneminde Türkiye’deki Çerkeslerin anavatanlarıyla ilişki kurması zordu. İlişki kuranlar casus muamelesi görüyordu. SSCB’deki Çerkesler Türk casusu, Türkiye’deki Çerkesler de Rus casusu olarak suçlanabiliyordu. Ancak Rusya-Suriye müttefikti. Bu dostluk ilişkisi Çerkeslerin anavatanla kültürel ve akrabalık ilişkilerini kolaylaştırmadı mı?

Toğuş: Rusya-Suriye ilişkilerine rağmen Ruslar Çerkeslerle ilişki kurulmasına şüpheyle bakıyordu. Bu bakış açısı bugün de değişmedi. Dün başka korkular vardı, şimdi Orta Doğu’daki Çerkeslerin anavatanlarına radikal İslamcılığı taşıyacağı korkusu vardı.

Veccuk: Sovyetler dağılınca bin 500 kişi Kafkasya’ya gitti. Sonra anavatana dönüşler giderek zorlaştı. İslamcı hareketlerden korkuyorlar. Suriye savaşı başladığından beri bu korku daha da arttı. Rusya Federasyonu’na gidip Kafkasya’da ikamet almak istiyorsunuz, işi yokuşa sürüyorlar. Bir tanıdığım var, ikametini altı ayda bir yenilemesi gerekiyor, her seferinde sıkıntı yaşıyor, çok pahalıya mal oluyor. Bir hafta geç kalsanız ikamet iptal ediliyor.

Çerkesler Suriye kurulurken Osmanlı’nın sadık nüfusu olarak görülüyordu. Sonra bağımsızlık sürecinde sömürge gücünün kurduğu askeri birliklere katıldıkları için Fransızların adamı sayıldılar. Araplar arasında Çerkeslerle ilgili şüphelerin dağılması İsrail’e karşı savaşta gösterdikleri fedakârlıklar sayesinde mümkün olabildi. 2011’te Çerkesler yine iki ateş arasında kaldı ve yeniden hakim tarafa sadakatlerini göstermeleri gerekti. Bu iki ateş arasında olma hali size nasıl yansıyor?

Toğuş: Çerkesler bu ülkede vatanseverdir. Fransızlar geldiğinde Çerkesler ikiye bölündü. Bir kısmı Araplarla birlikte hareket etmek istiyordu. Bu grup, Arap kimliğini elde etmek ve Arap dilini öğrenmek istiyordu. Bir kısmı da kendi dilimizi öğrenmek için anavatana (Kafkasya) dönmekten yanaydı. Çoğunluk Suriye’de kalıp Suriye kimliğini benimsemekten yana iradesini kullandı. Bir çeşit geleneksel referandum yapıldı. Sonunda Çerkesler burada kaldı ve Suriye kimliğini aldı. Hem vatandaş hem vatansever oldular. Araplar gibi orduda askerlik yaptık. Sadece köylerimizde Çerkesçe konuşuyorduk. Fransızlar o dönem ordu kurdu, babam da o orduya katıldı. Çerkes süvari birliği kuruldu. Fransızlar gitti, ardından Filistin savaşı başladı. Suriye ordusu henüz tam olarak teşekkül etmemişti. O dönemde Çerkesler Suriye ordusunda eğitim verdiler. Bütün güçleriyle Filistin savaşına katıldılar. Savaşta şehit olanların yüzde 80'i, yüzde 90’ı Çerkes idi. Çerkesler bu süreçte siyasete fazla girmediler, güveni tesis etmenin yoluna baktılar; orduda ya da bürokraside varlıklarını sürdürdüler.

Veccuk: 1948'te Çerkes Ketibesi en ön hattaydı. 1948’de Halep’e bağlı Hasanır'dan Çerkes General Mahmud Şatra geldi. “Bu şekilde tek başınıza direnirseniz teker teker yok olacaksınız, böyle olmaz” diyerek Çerkeslerin ordu bünyesinde savaşmasını sağladı. Bu olaylardan sonra orduda Çerkeslere güven oluştu, Çerkeslere kıymet verildi.

Çerkeslerin ordu ve bürokrasideki varlığı Esad ailesi döneminde azalmadı mı?

Veccuk: Eskisi gibi gençler orduya katılmıyor. Ama Çerkeslerin varlığı devam ediyor. Beş-altı tane Çerkes general var. Beşar Esad zamanında İçişleri Bakanı Çerkes’ti. Bessam Aldülmecid Veroka. Şimdi Beyaz Rusya’da Büyükelçi. Hafız El Esad döneminde Genelkurmay Başkanı olan Avvad Bağ da Çerkes’ti.

Toğuş: Evet biz öğrenciydik. Hafız El Esad bizim okulu ziyaret etti. Çerkes öğrencileri topladılar. Esad, Avvad’a “Bak bu öğrencileri buraya getirttim ki Çerkesçe konuşabilesin” diye takıldı.

Çerkesler bulundukları topraklarda tutunmayı başaran, askeri ve sivil bürokraside yükselen ya da farklı dallarda ünlenen isimlerle övünmeyi çok sever.

Yazının tamamı burada.