Eğitim Sen 7 Nolu Şube tarafından düzenlenen, "Eşitlik, adalet ve özgürlük için emekçiler barış istiyor" konulu forum Taksim Hill Otel'de gerçekleştirildi.

Moderatörlüğünü Berna Ataş'ın yaptığı foruma KESK Genel Başkanı Lami Özgen, HDK Yürütme Kurulu üyesi Gençay Gürsoy, 78'liler Girişimi Sözcüsü Celalettin Can ve Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD) Genel Başkanı Kemal Bülbül'ün yanı sıra akademisyen, siyasi parti ve sivil toplum kuruluşu üye ve temsilcileri konuşmacı olarak katıldı.

Açılış konuşmasını yapan Eğitim Sen 7 Nolu Şube Başkanı Emin Ekinci, Türkiye'nin önemli bir dönemeçte olduğunu söyledi. Yaşanan gelişmeleri olumlu karşıladıklarını söyleyen Ekinci, "Biz barışın başından beri yanında olan, savaş sürecinde mağdur olanlar olarak, Eğitim Sen olarak barışın yanında olduğumuzu beyan ediyoruz" dedi. Barışın yanında yer alan 95 kişinin halen tutuklu olduğunu hatırlatan Ekinci, "Newroz’la beraber gelen barışın, iyi geleceğini düşünüyorum" dedi.

GÜRSOY: TECRİT ALTINDA YAŞAYAN ÖCALAN BÖLGE KOŞULLARINI İYİ GÖRDÜ

Prof. Dr. Gençay Gürsoy ise başından beri süreçle ilgili endişeleri olduğunu ve bunları dile getirdiğini söyleyerek, "Kürt siyasi hareketi o kadar haklı bir heyecan içinde ki, bu konuda umutlular. 40 yıl süren silahlı bir mücadelenin siyasi bir mücadeleye evrildiğini kabul ediyorsak, bundan tereddütsüz olarak mutluluk duymak lazım. Ancak, bu süreçte yer alan başta Başbakan olmak üzere bütün aktörlerin verdiği güven duygusu bende biraz umut kırıyor" dedi.

PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın başta barış süreci olmak üzere çok önemli adımlar attığını ifade eden Gürsoy, "14 yıldır ağır tecrit koşulları altında yaşayan Öcalan bölge koşullarını çok iyi gördü. Bu siyaset adamanın bu cesareti göstermesini takdirle karşılamak gerekir" diye konuştu.

Gelinen aşamada sürecin sekteye uğramaması için en büyük esnekliği Kürt hareketinin gösterdiğini vurgulayan Gürsoy, "Kürt siyasi hareketinin birkaç talebi vardı. Bunlar Meclis'in bağlayıcı kararlar alarak yasal çerçeve çizmesi ve Meclis'te bir komisyon kurulmasıydı. Bu konu da bile rahatlatıcı bir adım atılmadı" dedi.

'GELİNEN AŞAMA TÜRKİYE HALKLARI AÇISINDAN ÇOK ÖNEMLİDİR'

AKP yöneticileri ve temsilcilerinin, reformlar ya da demokratikleşme konusunda adım atma konusunda kırmızı çizgileri olduğunu belirten Gürsoy, bugüne kadar Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve danışmanlarının ikinci aşamayla ilgili herhangi bir tahayyülünün ortaya çıkmadığını söyleyerek, "İnsanı güvensizliğe zorlayan koşullara rağmen olumlu bir aşamaya gelinmiştir. Bu nedenle de Kürtlere, barıştan ve demokratikleşmeden yana olanlara çok iş düşüyor" diye konuştu.

Başkanlık sistemi ile ilgili kaygılarını dile getiren Gürsoy, BDP Eş Genel başkanlarının bu konuda taviz vermeyecekleri yönünde açıklamalarına güvendiğini; ancak bunların yeterli olmadığını söyleyerek, "Ben Türkiye'de yaşayan, bu ülkenin siyasi aktörlerini ve demokrasi kültürünü bilen bir insan olarak başkanlık sistemine karşıyım. Türkiye'de bu iş yanlıştır ve bu sistem olsa olsa Putin'in sistemine benzer bir başkanlık sistemi olur. Ben şahsen sonuna kadar bununla mücadele edilmesi görüşündeyim" dedi.

Başkanlık sistemi tartışmalarıyla ilgili Meclis Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu'nun yüzde 10 barajıyla ilgili yaptığı açıklamalara tepki gösteren Gürsoy, "Eğer başkanlık gelirse yüzde 10 kalkar, eğer gelmezse yüzde 8'e razı olun demek pazarlık yapmak demektir. Demokrasiyi rehin almaktır. Bu nedenle ben buna karşıyım ve karşı olunması gerektiğini düşünüyorum" dedi.

Gürsoy, süreçte gelinen aşamanın Türkiye halkları açısından çok önemli olduğunun altını çizerek, "Çok önemli ve umutlu bir noktadayız. Bu süreci çok dikkatle izlemek gerekir, çünkü karşımızdakiler son derece zekiler" dedi.

BÜLBÜL: ALEVİLER SÜRECİN DESTEKÇİSİ DEĞİL ÖZNESİDİR

PSAKD Genel Başkanı Kemal Bülbül ise "barış süreci"nin kamuoyuna yansımalarının yetersiz ve manipülatif olduğunu söyledi. Bülbül, başlayan süreçte masanın bir tarafında Kürt hareketinin yanı sıra kadınların, emekçilerin, gençlerin ve Alevilerin de olduğunu belirterek, "Bize göre Ortadoğu ve Türkiye'de yeni yüzyılın projesi yapılıyor. Yeni yüzyılın konjonktürünü iyi okumak gerekir. Bu nedenle AKP'nin genetiğini ve AKP'yi bu noktaya getiren dünya konjonktürü belirleyici olacaktır" diye konuştu.

Türkiye'de yaşayan halkların birbirini tanımadığını belirten Bülbül, "Bu sistem içinde halklar egemen sistemin ortaya koyduğu belirlemeler üzerinden birbirine bakarlar. Gelinen noktada bir anlamda tanış olma sürecidir, ancak akil insanlar denilen grupta Alevilerin temsiliyetinin iğdiş edilmesi çok ciddi bir eksikliktir" dedi.

Alevi Bektaşi Federasyonu olarak toplumsal barışın gerçekleşmesi gerektiği konusunda hiçbir kaygılarının olmadığını dile getiren Bülbül, "Biz bu sürecin adını kendi cenahımız adına laik demokratik Türkiye ve eşit yurttaşlık talebi olarak koyuyoruz. Bu süreçte kaygıların olması bir realitedir, çünkü ne olacağı güçler dengesine ve uluslararası konjonktüre bağlı olan bir ülkede asıl kaygı verici olan kaygıların olmamasıdır" dedi.

Alevilerin sürecin destekçisi değil öznesi ve tarafı olduğunu vurgulayan Bülbül, "Alevi toplumunun büyük bir çoğunluğu Kürt'tür. Biz bu süreçte pasif bir destekçi olmayı kabul etmiyoruz. Bu nedenle sürece, 'Kürtler AKP'yle anlaştı' gibi sıradan tabirlerle yaklaşarak değil, Alevileri ve emekçileri de sürece katarak sürecin öznesi yaparak yaklaşmak zorundayız" dedi.

'YENİDEN YAPILANMA SÜRECİNDE TOPLUMSAL ALTYAPIYI GÜÇLENDİRMELİYİZ'

Diyalog sürecinde yaşanan tartışmaları yönlendiren üç temel kavram olduğunu söyleyen Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim üyesi Betül Yarar ise bu temel kavramlardan birinin 40 yıl süren mücadele sonunda tarafların silahsız mücadele etmeye karar vermesi olduğunu kaydederek, "Bu savaşın keskin özneleri vardı. Türkiye Cumhuriyeti ciddi bir dönemecin içinde. Bu nedenle bunun her kesim için önemi ve anlamını bir kez daha düşünmek gerekir" diye konuştu.

Mücadelenin bitmediğini, tam tersine yeni başladığını ifade eden Yarar, "Bir şeyleri bitmiş gibi konuşmak Türkiye Cumhuriyeti gerçeğine uygun düşmüyor. Türkiye, tarihinde ilk defa silahlı bir hareketle masaya oturuyor. Bu nedenle demokrasi zemininin güçlenmesi için elimizden geleni yapmak zorundayız" dedi.

Sürecin anayasal olarak güçlendirilmesi için çaba gösterilmesi gerektiğinin altını çizen Yarar, "Türkiye'nin demokratikleşmesi herkes için elzem bir sorun. Toplumsallaşma sürecini anayasa üzerinden örebiliriz. Sorunun çözümüne bütün olarak bakabilmek ve yeniden yapılanma tartışmalarında kendi özne olma halimizi küçümsemeden toplumsal alt yapıyı güçlendirmemiz gerekiyor" diye konuştu.

'TALEBİMİZ TOPLUMSAL BARIŞTIR'

Sözlerine, "Talebimiz toplumsal barıştır" diyerek başlayan KESK Genel Başkanı Lami Özgen, toplumun bazı kesimlerinin Türkiye'deki savaş gerçeğini görmek istemediğini belirterek, "Bu savaş Kürtlerle sistemin savaşıydı. 90 yıldır inkar edilmiş Kürtler şahsında bütün ezilenlerin savaşıydı. Ancak egemenler bunu ayrıştırdı. Bizler de uzun süre anlatamadık" diye konuştu. Yaşanan çatışmalardan dolayı bir bölgenin viran olduğunu belirten Özgen, "Bunun yanında milliyetçilik ve şovenizm alabildiğine gelişti. Bu nedenle toplumsal muhalefetin bütün tarafları bu sürecin öznesi olmak zorundadır. Çünkü süreç yalnızca Kürt halkının ulusal talepleriyle ilgili değil demokratik ve sınıfsal haklarıyla da ilgilidir" diye belirtti.

'DEMOKRASİ GÜÇLERİ ÇEKİLME SÜRECİNE KATILMALI'

30 yıllık mücadelenin Kürt halkında politik bir tutum geliştirdiğini belirten Özgen, Kürt halkının AKP'yi çok iyi tanıdığını vurgulayarak, "Bu nedenle kimse artık Kürtleri kandırmaya çalışmasın biz kanmıyoruz ve kanmayacağız" dedi. "Bu süreci başlatan ve geliştiren Kürt hareketi, onun önderliği ve bileşenleridir" diyen Özgen, şöyle devam etti: "Bu sürecin belirleyicisi AKP olarak görülüp ifade edildiği taktirde ortak olma noktasında eksikliğe neden olur. Kürtlerin eşitlik ve demokratik anlamda anayasadaki varlığı yeni bir başlangıcı ifade edeceğinden bütün ezilenler bu sürecin öznesi olmak zorundadır. Bu önümüzdeki süreçte bütünlüklü olarak özne olacağımızı ısrarlı ve yüksek sesle ifade edeceğimizi geniş kesimlere ifade etmek zorundayız. Bu nedenle önümüzdeki süreci pratikleştirmede Türkiye'nin bütün demokrasi güçleri bu sistemi zorlamak zorundadır."

Geri çekilme sürecinde yaşanabilecek "yol kazaları"nın engellenmesi için Türkiye'nin muhalif kesimlerinin geri çekilme sürecine fiili olarak katılması gerektiğini vurgulayan Özgen, "Bir çatışmasızlık süreci başlatılıyor ancak olası bir yol kazalarına karşı çocuklarımız artık birbirlerini öldürmesin diye bütün demokrasi güçlerinin fiili olarak geri çekilme sürecine katılması gerekiyor. Gelinen noktada barış umudu doğmuştur ve bizler bunu geliştirerek nihai sonuca ulaştırmak sorumluluğuyla karşı karşıyayız" dedi. (Yüksekova Haber)