Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a hitaben yazdıkları “Başbakanımızı sevgi ve korkuya davet ediyoruz” mektubu ve Kandil’deki gerillalara seslendikleri “Siz olmadan barış tesis edilemez” içerikli metin ile bilinen Genç Müminler, üçüncü yazılarını “Türkler ve Kürtlere” yazdı.

İşte Genç Müminler’in “Türklere ve Kürtlere birkaç söz” başlıklı mektupları:

MHP ve Bahçeli: Size iyi haber: Altay dağlarındaki derin vadinizde su bulundu. 300 aydınınızı da alıp Kırım üzerinden çekilseniz de, biz de sizden kurtulsak.

CHP ve Kılıçdaroğlu: Değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez olduğunuzu bir kere daha bağıra bağıra ilan ettiniz. Sizden ne köy olur, ne kasaba. Türk olabilirsiniz buyurun, ama ne doğru, ne de çalışkansınız. Dağılsanız da kurtulsak.

BDP ve Demirtaş: Sizin kurtulmanızı istiyoruz. Kimden mi? Sayın Öcalan, Sayın Karayılan, Sayın Bayık, Sayın Kalkan, Sayın Hüseyin... kısacası bütün sayın Kürtlerden... Imralı’dan, Kandil’den, Brüksel’den kurtulsanız da, Diyarbekir’de, Batman’da, Şırnak’ta, Hakkari’de, yani şehrinde, köyünde, mezrasında yaşayan, Roboski’de adalet, evinde oğlunun kızın dağdan sınır dışına gitmesini değil, ana kucağına, baba ocağına dönmesini bekleyen Türkiye’nin Kürtlerini hakkıyla temsil etseniz. Kürtleri temsil ettiğiniz zaman, Imralı’ya gidip gitmemeye veya kaç ve hangi milletvekilinin gideceğine, (kendisi buna Adalet Bakanlığımız bakar diyen) Sayın Başbakan değil, siz karar verirsiniz. O zaman Kürt halkıyla, ‘ortak metinler’ yerine, iradenizi paylaşırsınız. Bakın, TBMM’den çıkmış en insanca Anayasa taslağını daha yeni siz yazdınız. Yapınca oluyor.

Abdullah Öcalan: ‘Bu işe artık ben bakmıyorum’ demek, size yakışmaz mı? Genelkurmay Türkiye’ye bakmaktan caydı, siz Kürdistan’a bakmaktan vazgeçmediniz. Sadece Amara değil, kimse sizi unutmaz, merak etmeyin. O adadan sağ salim ineceksiniz. Sadece Kürtler değil, Türklerin de çoğu bunu istiyor.

Kandil’deki gençler: Mektubumuz geldi mi arkadaşlar? (Neredeyse) 75 milyon âkıl insan sizin aklınıza güveniyor ve eve dönmenizi istiyor.

Kandil’deki yaşlılar: Topu orta komuta kademenize filan atmayın, bırakın artık gençler insin dağdan. Gençleri indirin, demokratikleşmeye dair taleplerinizi—eğer rahat bırakırsanız--Kürt halkını temsilen BDP müzakere eder muktedirlerle.

Türk basını: Başbakanımız son derece haklı. Bir elin parmağıyla sayılabilecek gazete ve internet haber sitesi hariç, böyle basın gerçekten batsın. Sayın Başbakan’ın paşa gönlü isterse hayatı dar edebileceği kadar işleri devlete ve Başbakan’a bağlı para babalarının sahibi olduğu, devletten nemalanan ve nemalanmayı uman tüccarların, bizatihi iktidar tarafından devlet bankalarına verdirilen şaibeli kredilerle patron yapıldığı, devletten nemalanan TOKI’ci müteahhitlerin büyük reklamveren olup başlıkları yazdırdığı, Başbakan’ın iki dudağının arasına yuvalanmış tüccar patronuyla ters düşmemek için sabahtan yatsıya iktidara muhalif olmadan nasıl okunabilir bir şeyler yazacağı kaygısı taşıyan yazarların köşe tuttuğu, muhalefetin olmadığı bir ülkede bile muhalefet yapamayan basın, keşke batsa.

Âkıl insanlar: Allah hepinize kolaylık versin ve işiniz zor değil. Çok şükür, konuşacağınız insanlar, yani süreci anlatmanız istenen halk, zaten âkil. Hazır birlikteyken, sinerjiniz başka hayırlara vesile olabilir. Barış, dağdan inmekten, silah bırakmaktan fazlası demek olmalı. Barışın tam olarak ne demek olduğu ise, ortak akıl konusu. Tam size göre.

AK Parti ve Başbakan: Barışı getirin, Türkiye’yi götürmeyin. Sivil toplumun birkaç adım önünde, Türklerle Kürtleri, Kürdistan’da barıştırıyorsunuz, Allah sizden razı olsun! Gelin, Türklerle Türkleri de İstanbul Taksim’de barıştırın. Taksim Barış Meydanı, park Barış Parkı olsun. Bir kibir ve ihtiras projesi haline gelen, Kadir Bey’in yakını iki mimarı ihya etme işine dönüşen kışla projenizden lütfen vazgeçin. Kimse istemiyor. Halka söz verdim demeniz kimseyi inandırmıyor. Siz söylediniz, bu ülkede 75 milyon âkil insan yaşıyor. Bu âkil insanlar üst kurulu devreye sokmanızı ayıplıyor, bunu görmüyor olamazsınız. 75 milyon âkil insan sizden, Taksim’de nefes alınan parkı yok edecek manasız bir rant kışlası dikmenizi değil, gerçekten sözünüzde durarak, adil ve demokratik yeni bir anayasa yapmanızı bekliyor.

Erdoğan Bayraktar: Sağlam bir TOKI bakanısınız ama bu durum, gelişmiş dünyanın en berbat çevre bakanı olmanızı engellemiyor. Doğayı, ormanı, dereleri, deniz kıyılarını tüketmiş, ÇED onaylarını bağış karşılığı satan, elleri hep önden kavuşuk bakan olarak bir süre hatırlanıp, unutulacaksınız. Tahribatınızın izleri ise kalıcı olacak. Rahat uyuyamayacaksınız.

Taner Yıdız: Yakın tarihimizin, enerji konusunu en iyi bilen bakanısınız. Doğa hazinelerimiz olan vadi ve ormanlarımızı yok etmek, dağ köylerimizi susuz bırakmak pahasına Bakanlığınızın lisans verdiği, ekonomikliği tartışmalı birçok hidroelektrik santral projesi ve dağıttınız sayısız maden arama ruhsatı, kariyerinize ve başarınıza gölge düşürüyor. Bu lisans ve ruhsatların neden olacağı doğa ve orman tahribatı, sizi de rahat uyutmaz. Bunu ne siz hak ediyorsunuz, ne de Anadolu.

Fatma Şahin ve Ali Babacan: Nereye giderseniz, hangi seçimde nereden aday olursanız, arkanızdayız. Allah sizden razı olsun, aklınıza, çalışkanlığınıza nazar değmesin.

Galip Ensarioğlu ve Sırrı Süreyya Önder: Sizlere güveniyoruz ve arkanızdayız.

Hidayet Şefkatli Tuksal ve Ahmet Taşgetiren: Vicdanımızın aydınlığısınız, Allah kaleminizi ve sizi korusun.

2014 yerel, 2015 genel seçimleri: Türkiye’nin her yerinde partiye değil, adaylara göre oy vereceğiz. Vicdanlı, hakkaniyetli, insana, farklı etnik ve dini kimliklere, doğaya ve tarihe saygı duyan adayları ve programlarını takip edip, onlara destek olacağız. Çevresindeki mimarlara, ortaklarına, müteahhitlere iş kotaran, şantiye şefliklerini yapan, şehrinin, ilçesinin değerlerine değil, kendi ikbaline öncelik veren, makamlarını siyasi yükselişlerinin aracı olarak kullanan mevcut başkanları 2014’de desteklemeyeceğiz. Kadir Topbaş, Ahmet Misbah Demircan, Mustafa Demir, sizinle değiliz, sizlere hakkımızı helal etmiyoruz.