ABD’li analist Michael Rubin “Türk Ordusunu Kontrol Etmenin Hesaplaşması” başlıklı yazısında SADAT’ın TSK içerisindeki konumuna dikkat çekiyor ve bu durumun Türkiye’de yeni bir şiddet dalgasına neden olacağını savunuyor. Rubin’e göre ‘gelmekte olan en büyük savaş ise Erdoğan ve Doğu Perinçek arasında olacak’.

Birçok diplomat ve analistin Türkiye’nin gidişatını uzun süredir yanlış tahlil etmesinin nedeni, çoğunlukla meselenin özü yerine makyajına odaklanmasından kaynaklı. Mesela okullarda ve üniversitelerde başörtüsü tartışmalarına odaklanıldı, TMSF’de yapılan değişiklikler sonrasında şimdi Cumhurbaşkanı olan Recep Tayyip Erdoğan’ın muhaliflerin finansal varlıklarını ve iş alanlarını hedef alması bile göz ardı edildi. Birçok analist -tembellikten mi yoksa yükselen tehlikelere karşı duydukları ideolojik antipatiden mi- Erdoğan’ın dini değiştirme gündemine dair kaygıları da görmezden geldiler.
 
On yıl önce ABD’li diplomat Daniel Fried, Erdoğan AKP’si için “Hıristiyan Demokrat Parti’nin bir çeşit Müslüman versiyonu” demekte ısrar etti. O ya da temsil ettiği kurum basit bir şekilde Erdoğan’ın gündeminde Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet’i çözüp yerine İslam Cumhuriyeti’ni getirmek olduğuna inanmak istemedi.
 
Ancak Erdoğan, ismen olmasa da çoktan Türkiye’yi İslam Cumhuriyeti’ne dönüştürdü. Şimdi ise kendi Türkiye’sine ve ağır şekilde yaptığı ‘devrime’ sadık İslamcı Devrimci Muhafızlar Ordusu inşa etmeye niyetli görünüyor.
 
Resmi Gazete’de yayımlanan Kanun Hükmünde Kararname’nin (KHK) 18. Maddesi ile Türk ordusundan atılan ordu personelinin tekrar işe alınmasına olanak sağlandı. Bugün ise Erdoğan KHK’yla 1990’ların sonunda İslamcılarla ilişkisi olduğundan dolayı atılan binlerce subayın geri çağrılmasını sağlıyor.
 
Bir ay önce özel birlikleri ve paramiliter grupları eğiten SADAT’ın başındaki ve Erdoğan’ın ordu danışmanı olarak atadığı  Adnan Tanrıverdi hakkında yazmıştım. Tanrıverdi 1997 darbesinin ardından İslamcı bağları nedeniyle ordudan tasfiye edildi ve görünen o ki son 20 yıldır bunun intikamı üzerine yoğunlaşmış. SADAT’ın binlerce emekli ordu mensubu ve İslamcı personeli bulunmakta. Yakında kendilerini resmi olarak NATO’nun en güçlü ikinci ordusunun içinde bulabilirler.
 
Bu hem demokrasi adına hem de NATO adına kötü bir şey. Tanıklıklara göre SADAT, başarısız 15 Temmuz darbe girişimi akşamında, birçok insanın ölümünün de arkasında. Erdoğan ise darbe girişimi ve ölümlerden faili sürgünde olan Fettullah Gülen ile destekçilerini suçluyor.
 
Bu aynı zamanda Türkiye’ye gelecek olan şiddetin de işareti. Erdoğan eski müttefiklerine ihtiyacı olmadığı zaman kendisine uygun müttefik aramaya başladı. Abdullah Gül, Ahmet Davutoğlu, Kürt liderleri ve Gülen’e kucak açtıktan sonra hepsini terk etti. Aynısı inancına körü körüne bağlı olsa da rakiplerinden daha fazla piyon olan MHP lideri Devlet Bahçeli’nin de başına gelecek.
 
Ancak gelmekte olan en büyük savaş Erdoğan ve Doğu Perinçek arasında olacak. Önceleri Maoist sonradan ise aşırı milliyetçi olan Perinçek, başkanlık mücadelesi veren Erdoğan’a ortak düşmanı olan Kürtler, Gülenciler ve liberallere karşı destek veriyor. Yüzlerce destekçisini orduya sızdıran Perinçek, sahne arkasında bir güç olarak yerini aldı bile.
 
Erdoğan’ın SADAT’ın emekli subaylarını orduya yığmaya çalışması kurum içerisinde güç değişimi çabası anlamına geliyor. Bu, Türkiye’de askeri üstünlük sağlamaya yönelik bir satranç oyunu ve çoktan ordu içindeki mevcut saflarda homurdanmaya neden oldu bile.

 
Perinçek’in adamlarının direnmekten ya da yenilgiyi kabullenmekten başka seçeneği yok. Direnmek demek şiddet ya da muhtemel yeni bir darbe girişimi demektir.
 
Burada kesin olan iki şey var: Birincisi ordu, önümüzdeki aylarda ya SADAT’ın ya da Perinçek ekibinin egemenliği altına girecek.  Fakat ikisi aynı anda olmayacak. İlki gerçekleşirse Erdoğan’ın yararına olacak, ikincisi gerçekleştiğinde ise Türk lider “devre dışı” kalacak. İkinci kesin şey ise şu: Kim bu ordu savaşını kazanırsa kazansın, NATO’ya ve Batıya dönük bir Türkiye umudu kaybolacak. Erdoğan zaten demokrasiyi, özgür basını ve bağımsız yargıyı öldürdü. Şimdi ise sıra orduyu dönüştürerek canına okumak.

 
Michael Rubin kimdir?

 
ABD’li analist Michael Rubin Amerikan Girişim Enstitüsü (American Enterprise Institute) adlı kuruluşta çalışmaktadır.
 
2000’lerde Pentagon’a ve eski ABD Başkan George W. Bush’a İran, Irak ve Türkiye konularında danışmanlık da yaptı.
 
Amerikan Donanması Askeri Akademisi’nde eğitimci olan Rubin, Amerika’da yayınlanan Middle East Quarterly (Ortadoğu Bülteni) dergisinin editörlüğünü yapmaktadır.
 
Rubin’in, Washington Post, The New York Times, The Wall Street Journal, The New Republic, National Review, ve The Weekly Standard adlı gazete ve mecmualarda Türkiye, Irak, İran’la ilgili yazıları yayınlanmaktadır.
 
Rubin, Mart ayında Türkiye’de darbe olabileceğini analiz eden bir yazı kaleme almış, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası yazılarından birinde ise “Perinçek ya da darbede kaybedenlerden Erdoğan’a suikast girişimi olabileceğini” iddia etmişti.
 
(Kaynak: Gazete Karınca/Çeviri-Derleme: Lokman SAZAN)