Fehim Işık, “Irak Başbakanı Haydar Abadi, Felluce’ye operasyon düzenleyen bazı milis birliklerinin sistematik olmasa bile yer yer sivillere karşı suç işlediğini itiraf etti. Başbakan Abadi, bu durumun önüne geçmek için sivillere karşı suç işleyenlerin tutuklanması konusunda emir verdiğini belirtti.

Bölgedeki gözlemciler, özellikle Şii Haşdi Şabi milislerinin Sünni halka acımasız davrandığı, Felluceli Sünnilerin tümünü IŞİD’li varsayarak bunlara işkence ettikleri, bazılarını öldürdükleri bilgisini paylaşıyor” dedi.

Fehim Işık’ın Haberdar’da yayınlanan yazısı şöyle:

Minbiç Askeri Meclisi yaptığı açıklama ile IŞİD’e karşı sürdürülen operasyonda ikinci aşamaya geçildiğini duyurdu. Kısa açıklamada, dört bir yanı sarılan ve tüm çıkış yolları kapanan Minbiç’e yönelik operasyonun uzamasının gerekçesine de yer veriliyor.

Minbiç Askeri Meclisi açıklamasında, sivillerin zarar görmemesi için hassas davranıldığı, bu nedenle Minbiç kent merkezine hemen girilmediği bilgisine yer veriliyor. Elbet, açıklamada yazılmasa bile bölgenin IŞİD tarafından mayınlanmasının, birçok bölgenin bombalarla tuzaklanmasının da operasyonu geciktiren nedenlerden biri olduğunu biliyoruz.

Sivillerin durumu ile ilgili hem IŞİD’in kalesi olarak bilinen Irak’ın Felluce kentinde yürütülen operasyonla ilgili, hem de Rakka’nın kuzeyi ile Minbiç’te sürdürülen operasyona dönük BM geçtiğimiz günlerde bir açıklama yapmıştı. Bizzat BM Genel Sekreteri Ban Ki Mon, Felluce ve Rakka’da IŞİD’in sivilleri canlı kalkan olarak kullandığını söylemişti. Ban Ki Mon bu açıklamayı yaptığında Minbiç operasyonu henüz başlamamıştı.

Minbiç operasyonunda da IŞİD aynı insanlık dışı taktiği yaşama geçiriyor. Bölgedeki sivilleri kendini korumak için canlı kalkan olarak kullanıyor. Minbiç’ten gelen son bilgiler IŞİD’in kent merkezinde büyük oranda bombalı tuzaklar kurduğu, halkın sokağa çıkmasının engellendiği, kentten kaçmaya çalışanların yakalanarak hapsedildiği, bazılarının da öldürüldüğü yönünde.

Demokratik Suriye Güçleri’nin göz mesafesinde olan Minbiç’teki IŞİD hareketlililğini ve sivillere dönük acımasız uygulamaları bu güce bağlı savaşçılar da yakından izleyebiliyor.

Felluce’de durum daha farklı. Orada dikkat çeken başka sorunlar da var. Demokratik Suriye Güçleri’nin Suriye’de IŞİD’den kurtardığı sivil halk özgürlüğü sevinçle kutlarken, ne yazık ki aynı tablo Felluce’de yaşanmıyor.

Bizzat Irak Başbakanı Haydar Abadi, Felluce’ye operasyon düzenleyen bazı milis birliklerinin sistematik olmasa bile yer yer sivillere karşı suç işlediğini itiraf etti. Başbakan Abadi, bu durumun önüne geçmek için sivillere karşı suç işleyenlerin tutuklanması konusunda emir verdiğini belirtti. Bu emir işe yarar mı, yaramaz mı bilmiyoruz ama bu açıklamanın Felluce’deki sivillerin ’kurtarıcıları’ tarafından da korunamadığı konusunda kamuoyuna yansıyan açık bir itiraf olduğunu biliyoruz.

Bölgedeki gözlemciler, Felluce’de durumun Abadi’nin dediğinden daha vahim olduğunu söylüyor. Gözlemciler özellikle Şii Haşdi Şabi milislerinin Sünni halka acımasız davrandığı, Felluceli Sünnilerin tümünü IŞİD’li varsayarak bunlara işkence ettikleri, bazılarını öldürdükleri bilgisini paylaşıyor.

Felluce’de Irak ordu güçleri ile rejime bağlı milislerin günlerdir kent merkezine girmelerine rağmen Felluce’nin hala IŞİD’den temizlenememesini de yerel kaynaklar bu duruma bağlıyor. Bölgenin Sünni halkı Irak ordusunun Şii ağırlıklı yapısına, özellikle de Haşdi Şabi milislerine güvenmiyor.

Benzer bir durumun Suriye Demokratik Güçleri’nin öncülüğünde yürütülen Minbiç ve Rakka operasyonunda yaşanmaması, aynı zamanda operasyonun beklenenden daha hızlı sonuç almasının da temel nedenidir.

Belki Minbiç merkezine girip IŞİD’i tamamen temizlemek zaman alabilir, ancak bu gecikme köylerde yaşanmadı. Köyler daha önce büyük oranda sivillerden arındırılmıştı. Kalanların çoğu da gözü kaçmakta olan köylerdeki IŞİD’lilerden gizlenerek kurtulmayı başarabildiler. Böyle olunca siviller yaşamsal anlamda ciddi bir zarar görmeden köyler IŞİD’den temizlenebildi. Ancak aynı durum Minbiç kent merkezi için geçerli değil.

Yukarıda sözünü ettiğimiz açıklamadan da öğrendiğimiz, Minbiç Askeri Meclisi’nin operasyonları, sivillerin en az zarar görmesi için hassas bir biçimde sürdürülecek. Bu durum operasyonun uzamasına neden olsa bile biliyoruz ki IŞİD’e dışardan yardım gelmesinin tüm yolları da kesilmiş durumda.

Minbiç’e karşı bu biçimde hassas davranılırken Demokratik Suriye Güçleri’nin bu kez yönünü sanıldığı gibi Azez-Mare-Cerablus hattına değil, Minbiç’in güney batısındaki Bab kasabasına verebileceğini söyleyebiliriz. Bab’ın alınmasıyla Cızir’den Afrin’e ulaşacak koridorun açılacağını, bunun yanı sıra Halep’in kuzeyinin güvenceye alınacağını söylemek için askeri uzman olmaya gerek yok.

Bab’ın alınması, IŞİD ve diğer çete gruplarının daha güneye inmesini de engelleyecek. Bir diğer deyimle hem IŞİD ve Nusra gibi çete grupları, hem Türkiye, Suudi Arabistan, Katar’ın açıktan desteklediği adına ılımlı denen Riyad Bileşenleri, Bab’ın alınmasıyla Azez-Mare-Cerablus hattına sıkışıp kalacak.

Azez-Mare-Cerablus hattı önemli. Bu hattın kaderi ile ilgili nihayi kararın verildiğine dönük herhangi bir ipucuna ulaşmak bu aşamada zor. Pentagon’a, ya da daha açık anlatımla Demokratik Suriye Güçleri ile birlikte askeri planlamayı yapan ve harekete etkin teknik ve hava gücü desteği veren Ortadoğu’daki askeri operasyonlardan sorumlu CENTCOM’a kalırsa bu bölge de Demokratik Suriye Güçleri’nin desteğiyle kısa sürede IŞİD’den temizlenir. Ancak görünen o bu aşamada devreye askeri akıl değil, siyasi akıl giriyor.

Siyasi aklın ise kaybetmek istemediği stratejik önemde üç devlet var. Bu bakış ile değerlendirildiğinde Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar’ın desteklediği güçler bu bölgedeki operasyonu sürdürebilir, diyebiliriz. Bunun ipuçlarını da son günlerde giderek artan ortak toplantılardan, diplomatik girişimlerden, basına yansıyan görüşmelerden anlayabiliyoruz.

Henüz PYD ve TEVDEM dışında kalan Kürtlerin ne yapacağı, nasıl davranacağı tam net değil. Ancak bunların tümü olmasa bile bir kısmının ‘pastadan pay kapma’ adına Türkiye destekli bu oluşumda yer alıp kedine yer açmaya çalışacağını söylemek mümkün. Nihayetinde geçtiğimiz iki haftadır Antep’te Arap grupların katılımıyla yapılan, Urfa’da da kendilerini PYD muhalifi olarak tanıtan, bazılarının PYD’yi terörist olarak tanımladığı Kürt grupların katıldığı toplantıların bu amaçtan bağımsız olmadığını da görebiliyoruz.

Şimdilik durum bu. Zemin çok kaygan. Ancak bu zeminde ayağı askeri açıdan en sağlam biçimde yere basanlar, Demokratik Suriye Güçleri ile onunla birlikte hareket eden diğer askeri güçler...

Ayakları yere sağlam basmayanlar ise önümüzdeki dönem yeniden kurulacak Cenevre masasında bulunup bulunmayacağı artık tartışılmayacak olan PYD, TEVDEM ve Demokratik Suriye Meclisi karşısında yaşadıkları hezimeti bölge devletlerinin konumunu kullanarak güçlendirmek isteyenler...

Bölge devletlerine yaslanarak etkin olmak işe yarar mı? Kısa vadede işe yarayabilir; en azından bu hesabı yapanlara yeni alanlar açabilir. Çünkü, açılacak bu yeni alandan özelikle de mültecilerin Avrupa’ya geçişlerinin engellenmesi noktasında yararlanacak, bir kısmı Uluslararası Koalisyon güçleri içinde aktif yer alan çokça devlet var...