Gazeteci, Yazar Fehim Işık,  Türkiye’nin İsrail ve Rusya ile başlattığı yakınlaşmaya ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Işık,  “Yaşananlar bize gösteriyor ki Kürtlerin kendi iç sorunlarını çözmeleri durumunda hem Rojava’da, hem de Güney Kürdistan’da ilişkiler giderek daha sağlam zeminler üzerine oturacak, bu durum uluslararası güçlerle de etkin bir işbirliğini beraberinde getirecektir.

"Bu durum elbet bölge devletlerin tutumunu da etkileyecek” ifadelerini kullandı.

Fehim Işık, Türkiye’nin son günlerde İsrail ve Rusya ile başlayan Suriye ile devam edeceği tahmin edilen yakınlaşmasını BasHaber’e değerlendirdi.

Kürtlerin ABD ve Suriye rejimi ile ilişkilerinin geleceğini, Batı Kürdistan ve Güney Kürdistan ilişkilerini, Kürtler ile bölge devletlerinin ilişkilerini de değerlendiren Fehim Işık, “Erdoğan, Suriye krizi başladığında Kürtlerin bir statü elde etmemesi gerektiğini, Kürtlerin statüsünün kırmızıçizgileri olduğunu, Suriye’de bir oldu bittiye müsaade etmeyeceklerini söylemişti.

“Ancak bu politikanın ters tepmesi, Suriye politikasının çökmesi ile birlikte, Türkiye durumun kendi aleyhine döndüğünü gördü ve ‘bu politikadan nasıl bir dönüş yapabilirim’in hesabını yapmaya başladı. Gelinen noktada Suriye ile yakınlaşma içerisinde olmasının bir nedeni de budur” dedi.

IŞİD’den sonra Rojava ve KBY’de ciddi adımlar atılır” Kısa vadede değerlendirdiğimizde hem konjonktürel durumdan kaynaklı, hem de Kürtler arası ilişkilerden dolayı, Batı Kürdistan ile Güney Kürdistan’ın kısa sürede bir araya gelebilecekleri, ortak bir coğrafyaya dönüşebilecekleri ya da ortak bir yönetime kavuşabilecekleri inancında olmadığını söyleyen Gazeteci Fehim Işık, Kürtlerin siyasi yapılanmaları arasında hem Batı Kürdistan, hem de Güney Kürdistan’da çözülmemiş ciddi sorunlar olduğunu kaydetti.

Güney ve Batı Kürdistan bir araya gelmese bile en nihayetinde Kürtlerin kendi bölgelerinde elde edebilecekleri statünün uluslararası alanda kabul göreceğini belirten Fehim Işık şöyle devam etti:

“Güney Kürdistan’da federasyon anayasal olarak var. Bugünlerde ise çok ciddi bir şekilde bağımsızlık tartışılıyor. Ben önümüzdeki dönemde Güney Kürdistan’ın bağımsızlığının ciddi şekilde uluslararası alanda da gündeme geleceğine inanıyorum. IŞİD meselesi ile ilgili önemli adımlar atıldıktan, özellikle bölgede güvenlik sağlanmasından sonra hem Batı Kürdistan’da yani Rojava’da, hem de Güney Kürdistan’da Kürtlerin statülerini pekiştirmeleri konusunda daha ciddi adımlar atılacağı görüşündeyim. Bu durumun Kürtler arası ilişkilere de olumlu etki edeceği düşünüyorum.”

“Kürtlerin acilen kendi aralarındaki sorunları çözmesi gerekiyor” “İlerde Kürtler arası ilişkilerin düzelmesi yalnız siyasi anlamdaki ilişkilerin değil, ekonomik ve toplumsal anlamdaki ilişkilere de yarar sağlar. Bu gelişme Kürtlerin statülerinin pekişmesine, kalıcılaşmasına ciddi katkılar yapar. Bunun olabilmesi için Kürtler öncelikle kendi içlerindeki çelişkileri giderip statü taleplerini uluslararası alana güçlü bir şekilde taşımalılar.

“Kürtler ayrı parçalarda olsalar da her parçanın kendi içinde statüsünün pekişmesi, dayanışmayı artırır, siyasal, ekonomik ve toplumsal ilişkileri ilerletir. Tam da bu nedenle Kürtlerin kendi içlerindeki sorunları çözmek için alabildiğine dikkatli ve stratejik davranmaları gerekir.

Bunun için Kürtlerin mutlaka bir araya gelip, sorunlarını çözebilme, siyasal ilişkileri geliştirebilme, Kürtler arası ilişkileri güçlendirme konusunda adım atmaları lazım. Ne yazık ki Kürtler arası ilişkiler hala istenen noktada değil. Çok ciddi eksikler göze çarpıyor.”

“Şimdiye kadar yürütülen Cenevre görüşmelerinin bu işin nasıl çözülemeyeceğini göstermek için yapılan hamleler olduğu inancındaydım. Birinci Cenevre toplantısından sonra yapılan tüm toplantılarda, taraflar bir araya gelmeyi başaramadılar. Özellikle 3. Cenevre toplantısında ne rejim tarafı, ne de Riyad birleşenlerinin oluşturduğu muhalefet aynı odada oturup toplanamadı.

“Sonuçta Birleşmiş Milletler temsilcilerinin arada gidip gelmesiyle yapılan dolaylı görüşmelerle süreç kurtarılmak istendi. Bundan sonra atılacak herhangi bir adım da sahadaki reel durumun Cenevre’de veya bir başka yerde çözüm esasına dayalı oluşturulacak bir masada yerini alacağını düşünüyorum.

Kürtlerin de içinde yer aldığı Demokratik Suriye Meclisi ile ona bağlı Demokratik Suriye Güçleri son dönemlerde ciddi kazanımlar elde ettiler. Önemli bir toprak da kazanan bu güçleri sorunun çözümünün dışında tutarak bir adım ilerlemek mümkün değil. Masada ne karar alınır? Taraflar birbirine ne kabul ettirir? O ayrı bir sorun. Ayrıca zaman da alacak bir iştir. Ancak her şeye rağmen masanın aktif bileşenlerinin TEVDEM ve PYD’nin önemli oranda güç kattığı, bileşeni olduğu Demokratik Suriye Meclisi ile Suriye rejimi olacaktır.”

Bu bakış açısı Riyad bileşenleri ile Suriye Devrimci ve Muhalif Güçleri Koalisyonu’nun oluşturduğu yapılanmaların masada olmayacağı anlamına gelmemeli. Evet, bu kesimin özellikle son dönemde yaşanan çatışmalar sonrasında toprak kaybettikleri, bu kesimle birlikte hareket eden güçlerin bir kısmının uluslararası alanda terörist olarak tanınmaları nedeniyle sıkıntı yaşayacakları açık. Yine de özellikle de bölge devletlerinin, Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye’nin basıncıyla bunların da masada olacağını düşünmek gerekir.

“Öte yandan eğer etkin bir uluslararası çözüm üretilecekse, dengeleri de göz önüne getirdiğimizde çözümün bu şekilde üretilebileceğini söyleyebiliriz. Elbet bu, bölgesel ve uluslararası güçlerin çözüm istemesi halinde mümkündür. Ancak bu güçler çözüm istemediklerinde bunun dışında başka formülasyonlarda ortaya çıkabilir. Buna rağmen çözümün silah dışındaki seçeneklerle yaşama geçirilmesi için de yapılacak olan budur.”

 “Batı Kürdistan’da Kürdlerin kendi bölgelerinin dışında bir talebi yok. Kürtler kendi topraklarında kendilerini özgürce yöneterek yaşamak istiyorlar.  Kürtlerin talebi bu. Ne yazık ki şimdiye kadar bu talep ne Suriye rejimi, ne de ABD tarafından bir destek görmedi. Ancak Suriye’de ortaya çıkan tablodan sonra kendi topraklarını işgalcilere karşı en iyi savunan, IŞİD’in ortaya çıkmasından sonra ise IŞİD’i ciddi anlamda püskürten gücün Kürtler olduğu görülünce, bu tablo değişti.

ABD, Irak’ta yaşadığı deneyimden sonra kara güçleri ile Suriye’ye girmek istemedi. Kara güçleri olarak girmeyince bölgedeki yerel güçleri radikal örgütlere karşı destekledi. Yerel güçlerle birlikte yürütülen operasyonlarda ise YPG ve YPJ ile Demokratik Suriye Güçleri’nin etkili olduğu görüldü ve bunlarla askeri işbirliği geliştirildi. Evet, şimdiye kadar ortaya çıkan olgu askeri işbirliğidir. Ancak bunun bir şekilde siyasal bir işbirliğine dönüşeceği de görülüyor.”

“Gelecek tasavvuru konusunda özellikle vurgulamak istediğim şey şu. Devletler kendi çıkarlarını yaşama geçirirken esasen o ülkedeki halkların özgürlüğünü ya da demokrasiye kavuşmalarını öncelikli hedef olarak önlerine koymazlar. Ancak burada yerel gücün güçlü olması, kendini koruyabilecek bir statüyü elde etmesi, kendi çıkarını düşünen devletlerin bakış açısında değişikliğe neden olur.

Nihayetinde çıkar hedeflenen bölgede her aman savaş ve çatışma kazanım getirmez; çoğu kez de istikrarın olması kazanım getirir. İstikrarlı dönemde ticari ilişkiler, dolayısıyla karşılıklı ekonomik çıkarlar ciddi anlamda gelişebilir. Bu anlamıyla bölgede gelişecek siyasal işbirliklerinin ortaya çıkarması muhtemel sonuçlardan biri de budur. Bunu nispeten Güney Kürdistan’da gördük.

Yaşananlar bize gösteriyor ki Kürtlerin kendi iç sorunlarını çözmeleri durumunda hem Rojava’da, hem de Güney Kürdistan’da ilişkiler giderek daha sağlam zeminler üzerine oturacak, bu durum uluslararası güçlerle de etkin bir işbirliğini beraberinde getirecektir. Bu durum elbet bölge devletlerin tutumunu da etkileyecek.

Örneğin Kürtlerin uluslararası alanda kabul görmelerinin Güney Kürdistan’da Irak hükümetini nasıl etkilediğini gördük. Bugün Irak’ta Kürtler dışında bir çözüm üretebilmek mümkün değil. Daha da ötesi biliyoruz ki Kürtler bağımsız da olsa, federasyon da olsa en nihayetinde Irak’ta statüsünü elde etme ve ilerletme konusunda ciddi ilerlemeler kaydedilmiş.”

 “Önümüzdeki dönemde bölge devletlerinin Türkiye’nin arzuladığı gibi, sadece Kürt düşmanlığı üzerinden bir araya gelebilecekleri kanaatinde değilim. Suriye’de eğer bir güven olgusu üzerinden hareket edilecekse başından beri Suriye’ye karşı komplolar üzerinden hareket eden, Suriye’de muhalefeti silahlandıran Türkiye’ye değil elbet Kürtlere güven duyulması gerekir.

Buna demokratik çözüm için de gereksinim vardır. Ayrıca Güney Kürdistan’ı yönetenlerin de Türkiye’ye güvenmeleri için haklı gerekçeleri yok. Türkiye’nin esasen kendi çıkarlarını koruma ve bölgeyi kendince dizayn etme dışında bir yaklaşımı yok çünkü. Ben Kürtlerin istikrarlı bir biçimde kendi geleceklerini kurma noktasında adım atmaları durumunda başka halkların, inançların ve aidiyetlerin de Kürtlerle yürüyebileceklerine ve bu anlamda Kürtlere daha çok güvenebileceklerini düşünüyorum. Elbet bu durum işlerin Kürtler açısından arzulanan biçimde gitmesi durumunda ortaya çıkacak bir tablo. Ama her zaman, her şey bu kadar mükemmel gitmeyebiliyor.

94’lerde yaşadıklarımızı hatırlıyoruz. Ne yazık ki Kürtler o dönem yaşanan gelişmelerden dolayı çok zaman kaybettiler. Şu anda da Güney Kürdistan’da yaşanan problemler bir şekliyle umudun kırılmasına neden olabiliyor. Bu durum elbet bölgede yalnızca Kürtlerden kaynaklanan sorunlar değil.

Kürtlerin yanı sıra bölge devletlerinin yarattığı problemlerin de bu olumsuz durumda ciddi katkısı var. Bölge devletlerinin yanı sıra uluslararası güçlerin, özellikle ABD’nin bölgeye tamamen kendi çıkarlarını gözeten bir biçimde müdahil olmasının da bunda etkisi var. Yani sorun yalnız Kürtlerin kendi içindeki sorunlarından kaynaklanmıyor. İnanıyorum ki tüm bunlar, Kürtlerin kendi arasındaki ilişkileri geliştirmekle birlikte tamamen tersine dönecektir.”