Gazeteci Fehim Işık, Mardin’in Nusaybin İlçesi’ne bağlı Koruköy’deki ablukayı ve işkence iddialarını değerlendirdi.

Koruköy’de yaşananlar için ‘Kürdün makus talihi’ ifadelerini kullanan Işık, “Xeraba Bavê’de durum iddiayı geçmiş vaziyette. Köyü ablukaya alan devletin askeri, timi, korucusu, polisi günlerdir bu köyde yapmadık zulüm bırakmamış. Halen haber alınamayan köylüler var. Köyün ahırları yakılmış. Hayvanları susuzluktan ölmüş. Cenazeleri morglara kaldırılan insanlar var. Bu insanların yakılarak, beden bütünlükleri tamamen bozularak katledildiği yönünde bilgiler var” ifadelerini kullandı.

Fehim Işık’ın Evrensel’de yayınlanan, “Koruköy pervasızlığı” başlıklı yazısı şöyle:

Nusaybin’in mahallesi olarak geçiyor Koruköy, Kürtçe adıyla Xeraba Bavê. Adını Türkçeleştirdiğimizde Babanın Harabesi olarak adlandırabiliriz. Nedense, ismini Türkçeleştirirken bile devlet, aslına sadık kalmamış. Mekanı tarihinden, kültüründen koparacak ne anlamsızlık varsa tümünü yapmış.

Şimdi mahalle olması da birkaç yıl önce İller Yasası’nda yapılan değişikliktendir. Bu değişiklikle bir anda tüm köyler mahalleye dönüştürüldü. Xeraba Bavê de bu değişiklikten nasibini alan köylerden.

Xeraba Bavê’nin nasibini aldığı bir şey daha var; baskılarla, ev yakmalarla, insan katletmelerle birlikte anılan Kürdün makus talihi...

80’lerin 12 bin, şimdilerin 800-900 nüfuslu köyü Xeraba Bavê’de 9 Şubat’ta sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Devlet, bölgede yürüteceği askeri operasyonları gerekçe ederek Mardin’in 3 ilçesinin 9 köyünde, yeni adlandırmayla mahallesinde sokağa çıkma yasağı ilan etti. Bu yasak resmi olarak kaldırılmış. Ancak fiilen devam eden bir durum var. Nusaybin’den gelen haberler fiilen devam eden sokağa çıkma yasağının sadece o bölgede yaşanan zulümleri gizlemek için sürdürüldüğü yönünde.

Artık yaşananlara iddia diyemiyoruz. Doğrudur, haberci olarak bazen yanıtını bulamadığımız, bulmakta zorlandığımız yaşanmışlıkları, iddia kalıbına sığınarak veriyoruz. Ancak Xeraba Bavê’de durum iddiayı geçmiş vaziyette. Köyü ablukaya alan devletin askeri, timi, korucusu, polisi günlerdir bu köyde yapmadık zulüm bırakmamış. Halen haber alınamayan köylüler var. Köyün ahırları yakılmış. Hayvanları susuzluktan ölmüş. Cenazeleri morglara kaldırılan insanlar var. Bu insanların yakılarak, beden bütünlükleri tamamen bozularak katledildiği yönünde bilgiler var.

Köyle iletişim kesildiğinden sağlıklı bilgi alınamıyor. HDP, DBP ve DTK yöneticilerinin oluşturduğu heyetler köye gidemiyor. Bölgede kalan 3-5 gazeteci canı pahasına haber geçiyor.  Onların geçtiği haberler de devletin askerinin, polisinin, timinin, korucusunun, savcısının, hakiminin, yöneticisinin, Sur, Cizre, Şırnak, Yüksekova’daki pervasızlığı Xeraba Bavê’de, yani Koruköy’de bir kez daha sürdürdüğü yönünde.

Bu pervasızlığı bir kez daha yazmanın ne anlamı var, bilemiyorum.

Köye giden devlet güçleri, Kürdü düşman görme politikasının gereğini yerine getirmiş. Çocuk, kadın, yaşlı demeden herkesin zulümden pay almasını sağlamış. İnsanlar evlerinden başını çıkaramaz duruma getirilmiş. Ev aramaları yaparken evlerde insanların yüzüne biber gazı sıkılmış. Köy meydanına topladıkları köylülere işkencenin en ağırını yapmakta bir beis görmemişler; kaba dayaktan çıplak aramaya, cinsel tacize, dipçiklemeye, hakaret ve küfüre kadar, ne varsa yapmışlar. Köyde yaşayıp haber alınamayan insanlar var. Bu insanların gözaltında oldukları bile kabul edilmiyor.

HDP Mardin Milletvekili Ali Atalan, Binali Yıldırım’ın yanıtlaması istemiyle Meclis Başkanlığı’na bir soru önergesi verdi. Bu önergede köyde yaşanan tüm vahamet gözler önüne seriliyor. Bölgedeki gazeteci arkadaşlarımızın, bilgi alabildiğimiz yerel kaynakların söyledikleri ile bu soru önergesinde yazılanları yan yana getirince, aslında orada ne yaşandığını iyi anlıyoruz. En önemlisi de kendine onca güvenen, her türlü işkenceyi uygulamaktan imtina etmeyen pervasız devlet görevlilerinin, ne kadar kendilerine güvensiz ve korkak olduklarını da anlaşılıyor.

Köydeki devlet görevlileri, okuma yazması olmayanlar da dahil herkese içinde ne yazdığını bilmedikleri bir kağıt imzalatmış.

Bu tür kağıtların ne işe yaradığını 90’ların Lice’sinden, Kulp’undan, Silvan’ından hatırlıyoruz. Bu, devlet görevlilerinin işledikleri suçu örtme telaşından başka bir şey değil.

Peki, işe yarıyor mu?

Hala 90’ların operasyonlarından sonuç alınamamış, yargı işlememiş, suçlular hak ettikleri cezayı almamış ise demek işe yarıyor.

Savcı, hakim, bilumum yargı erki bu tür davalarda asıl olarak mağdurun değil, zulmedenin, katledenin koruyuculuğunu üstlendiği sürece sonuç alabilmek pek mümkün görünmüyor.

Yazının tamamına buradan ulaşabilirsiniz.