Fehim Işık Altan Tan’ın Ensar Vakfı’na yönelik açıklamalarına ilişkin, “HDP ile arasındaki tek bağın milletvekilliği olduğu bugün daha bariz olan Tan’ın, görüşleri nedeniyle partiden dışlanmasına karşı çıkmak gerekir.

“Ama Tan, bu biçimiyle HDP ile uzlaşmadığını düşünüyor ise ya uzlaşabileceği bir başka partiye/harekete gider veya kendi partisini/hareketini kurabilir. Çünkü, “çakma olmayan sosyalistler” ağzını açıp Tan’a tek kelime dememişken, Tan’ın ikide bir sosyalistleri hedefe koymasının, HDP’yi kendine benzetme anlayışının da bir sonu olmalı” ifadelerini kullandı.

Fehim Işık’ın Haberdar’da yer alan “Altan Tan, kendi kulvarında tartışmaktan memnun” başlıklı yazısı şöyle:

Altan Tan, polemiği en iyi beceren siyasetçilerden. Bir tartışmayı nereye çekebileceğini iyi biliyor. Bu, elbet bir yetenek. Bir başka yeteneği daha var, Altan Tan’ın; açıklardan da iyi yararlanıyor.

Nasıl mı? Örneğin hala Kürtlerin meselesinin ulusal olduğunu kavrayamamış, özgürlük için tüm farklılıkların bir arada bulunarak iş yapabilmesinin Kürtler için elzem olduğunu anlayamamış bir kesim Tan’a yararlanabileceği iyi malzemeler veriyor. Bunların ortak özelliği geçmişte kahve (yoksa cafe mi, demeliydim) köşelerinde, bugünde sosyal medyadaki paylaşımlarında yaptıkları iki entelektüel tartışmayla sosyalizmi yaşama geçireceklerini sanmaları. Altan Tan, bunların verdiği malzemeleri evriyor, çeviriyor, istediği yöne çekiyor. Eğer böyle olmasaydı, Ensar Vakfı tartışmasını getirip götürüp “3 tane çakma Nişantaşlı, 3 tane çakma Bebekli, 3 tane çakma sosyalist” noktasına taşımazdı.

Tartışmanın aslını hatırlayalım biraz.

Ensar Vakfı’nın eğiticilerinden birinin uzun yıllar çocuk istismarı yaptığı, bazılarına tecavüz ettiği gazetelere yansıdı. Bu vakfın yöneticileri, eğiticinin kendileri ile ilişkisi olmadığını açıkladı. Akabinde vakıf yöneticileriyle, çocuklarla çekilen resimler, bu tecavüzcüye yapılan telif ödemelerinin belgeleri peşpeşe yayınlandı. Bu kez işin peşine düşmesi gereken bakanlar, milletvekilleri Ensar Vakfı’nın savunuculuğuna soyundular. Bu vakfın yöneticilerinin yalanlarla işi örtbas etme girişimini deşifre etmesi gerekenler, başladılar “Bir kez yaşanmış bir olay nedeniyle bir kurumu hedef tahtasına koyamayız” demeye. Bu yetmez, Altan Tan’ın partisinin verdiği önergenin reddedilmesi sonrasında herkes sorumlu bakanın önünde sıraya girip onu tebrik etmeyi kendilerine vazife edindi. Sahip çıkma burda da durmadı. Hükümete yakın sivil toplum kurumlarının neredeyse tamamı - ki bunların tümü İslami esasları benimsediklerini iddia eden, çalışmalarını buna göre yürüten kurumlardı - başladılar “Hepimiz Ensar’ız” demeye.

Durum bu iken, Altan Tan olayı öyle bir evrip çevirdi ki sanki tüm İslam camiası suçlanıyormuş ve bunu yapanlar da HDP’li sosyalistlermiş –buradaki çakma lafı zevahiri kurtarmadır - gibi davrandı.

Yine hatırlayalım; Altan Tan’ın ilk dedikleri özü itibariyle Aile ve sosyal Güvenlik Bakanı’nın açıklamaları ile neredeyse aynıydı. Bakan, “bir kereden bir şey çıkmaz” demişti. Tan da, “Bu olayın üzerinden İslami vakıfları, kuruluşları karalamak ve tümünü şamil etmek yanlış. Bir olaydan, iki olaydan hareketle bütün kurumu suçlamak, aynı görüşe sahip bütün bir camiayı töhmet altında bırakmak doğru değil” sözleriyle bu tartışmaya katıldı. Elbet ne Tan, ne de Bakan tecavüzü savunmadı. Ama her ikisi de Ensar Vakfı yöneticilerinin olaydaki sorumluluğunu gözardı etti.

Bakan’ın Ensar Vakfı’nın sorumluluğunu gözardı etmesi anlaşılır. Sonuçta, Ensar Vakfı kendi emellerine hizmet eden bir kurum ve onu korumak gibi bir görevleri var. Peki, Altan Tan’ın hükümetin ballı bir kurumunu, bu kurumun gerçekleri tersyüz eden, kendi sorumluluklarını gizleyen yöneticilerini savunmak gibi bir sorumluluğu mu var? Daha da ötesi, İslam’la zerre alakası olmayan, kendini AKP ideolojisine hizmete adayan bu ballı kuruma yönelik eleştirilerin “İslami tarikat ve cemaatler, Kuran kursları, yurtlar tecavüzcüdür, sapıktır” anlamına geldiğini kim iddia edebilir ki Tan, tartışmayı bu noktaya taşıdı?

Altan Tan, kötü benzetmeler de yaptı.

Bale kursunda bir seks skandalı oldu diye bütün balerinleri suçlamak veya HDP’li belediyede buna benzer bir şey olduğu vakit tüm HDP camiasını suçlamak, MHP’yi, CHP’yi suçlamak yanlış” sözleri Altan Tan’a ait.

Altan Tan’ın bale kursu benzetmesini başkaları üzerinden değil, HDP üzerinden değerlendirelim ki meramımız daha iyi anlaşılsın. Eğer HDP’li bir belediyede böyle bir sorun yaşanıyor ve HDP yöneticileri bunu gizliyorsa, açığa çıkmaması için yalan atıyorsa, evet, tüm HDP camiası suçludur. Çünkü, böylesine ahlaksızca bir davranışı gizlemeye çalışan kişi yöneticidir, kurumsal kimliği vardır ve camiayı bağlar. Bu kadar net.

Peki, Tan’a yönelik öncelikli eleştiriler bu meyanda iken o ne yaptı? Kendi tutumunu eleştirenleri hemen İslam düşmanı ilan ederek, hem gündemi değiştirdi, hem de tartışmayı kendi istediği kulvara taşıdı. HDP düşmanlığında sınır tanımayan çakma basın da bunun üzerine atladı.

“Beni eleştirenlerin beni dinlemeden, anlamadan yaptıklarını düşünmüyorum” dediği için son açıklamasının tümünü buraya almakta yarar görüyorum. En azından onu iyi dinlediğimi, dediklerini de kapasitem boyutunda anladığımı göstermek için, bunu yapıyorum. Açıklaması şöyle: “Evet, bir kısmı dinlemeden, anlamadan yapıyor ama esas bu işi başlatanlar bilerek, tasarlayarak, düşünerek bu işleri yapıyorlar. Ama yanlış düşünüyorlar. Baltayı taşa vurdular bu sefer. 3 tane çakma Nişantaşlı, 3 tane çakma Bebekli, 3 tane çakma sosyalist; çakma tabirini kullanıyorum, gerçek Nişantaşlılara, Bebeklilere ve sosyalistlere de saygı duyuyorum. Benim çocukluğum da Bebek’te geçti. Bu parantezi de kapatayım. Bunlara saygı duyuyorum. Çakmalara söylüyorum. Bu çakmalar için bütün İslami tarikat ve cemaatler, Kuran kursları, yurtlar tecavüzcüdür, sapıktır demeyeceğim, demeyeceğim, demeyeceğim... Bunu diyenlerle de sonuna kadar mücadele edeceğim. Onlar da ellerinden geleni arkalarına koymasınlar.”

Bu ne şimdi? Tan’ı eleştirenler, daha açık demek gerekirse, benim yazdıklarıma benzer şeyleri söyleyen her sosyalist “İslami tarikat ve cemaatler, Kuran kursları, yurtlar tecavüzcüdür, sapıktır” mı, diyor? Yok! Bunu demiyor! Peki, Altan Tan bu iddia ile ne yapmak istiyor. Çok açık, başta da dediğimiz gibi tartışmayı kendi kulvarına çekiyor.

Bu yazıyı, tartışmanın asıl kulvarına çekilmesini istediğim için kaleme aldım. Tan, kulvar değiştirmek ve kendini merkeze koyarak bir İslam-Sosyalizm tartışması başlatmak istiyor oabilir. Bunu daha önce birkaç kez daha yaptı. HDP’nin kuruluşunda yaptı, seçim dönemlerinde yaptı, katıldığı televizyon programlarında; kısacası benzer birçok tartışmada işi getirip götürüp bir İslam-Sosyalizm tartışmasına bağladı. Bu doğru değil. Bunun doğru olmadığını da en iyi HDP’nin durduğu yerden bakarak yorumlayabiliriz.

Biliyoruz, kadro ağırlığı sol ve sosyalist dünya görüşünü savunanlar olsa bile HDP sol/sosyalist bir parti değil. Nasıl ki HDP’de Altan Tan gibi dindarlar var ise Altan Tan da bilmeli ki aynı HDP’de sosyalistler de, komünistler de, liberaller de, Altan Tan tasvip etmese bile LGBTİ’ler de var. Tüm bu kesimlerin üzerinde uzlaştığı temel espri de radikal demokrasi anlayışı.

Elbet, radikal demokrasi en sert tartışmaya açıktır. Kimse tartıştığı için, sözünü söylediği için partiden dışlanmaz. Hele, görüşü nedeniyle parti dışına itilecek disiplin uygulamalarına hiçbir şekilde maruz bırakılamaz. Çünkü HDP’ye gelenlerin neyi savunduğu ve nelerde uzlaştığını herkes daha başından biliyor. Durum bu iken yarattığı tartışma nedeniyle Tan’ın artık oturup cidden düşünmesi gerekir. Nasıl ki “çakma soylasitler” ona fırsat veriyorsa o da “çakma basın” aracılığıyla partisini zayıf düşürecek pozisyonlara girmemeli.

Bu yazının son cümlelerinde de şunu diyeyim; HDP ile arasındaki tek bağın milletvekilliği olduğu bugün daha bariz olan Tan’ın, görüşleri nedeniyle partiden dışlanmasına karşı çıkmak gerekir. Ama Tan, bu biçimiyle HDP ile uzlaşmadığını düşünüyor ise ya uzlaşabileceği bir başka partiye/harekete gider veya kendi partisini/hareketini kurabilir.

Çünkü, “çakma olmayan sosyalistler” ağzını açıp Tan’a tek kelime dememişken, Tan’ın ikide bir sosyalistleri hedefe koymasının, HDP’yi kendine benzetme anlayışının da bir sonu olmalı. HDP ne Tan’a, ne de çakması hakikisi fark etmez solculara, sosyalistlere benzememeli. Kürdün de, Kürtlerin özgürlüğünü savunan her kesimin de içinde yer aldığı ve mücadeleyi omuz omuza sürdürdüğü devrimci bir hareket olmaya devam etmeli.