Fehim Işık, çözüm sürecinin bitirilmesi ve savaşın yeniden başlamasına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Işık, “Hükümet Oslo’da artık yere basmaya başlayan ayağını güçlendirmek, daha iyi yer tutmak için PKK’yi kullanmak istedi. Bu tutmayınca, süreci savaşa taşımaktan çekinmedi. 2011 ve 2012’deki ağır çatışmalar bu nedenle yaşandı” ifadelerini kullandı.

Fehim Işık’ın Evrensel’de yayınlanan, “AKP iyileştirmiyor, öldürüyor” başlıklı yazısı şöyle:

AKP Sözcüsü Yasin Aktay, partisi adına yaptığı basın toplantısında Kürdistan’da yaşananları büyük bir ameliyata benzetmiş. Ameliyatın yanı sıra belirttiği diğer şey ise PKK’nin “yedi düvel tarafından desteklenen bir örgüt” olduğuna yönelik hükümet iddiaları...

Aktay’ın ve AKP’nin bugün bunları dillendirirken hesaba katmadığı şu olmalı herhalde. Onlar, “Yedi düvelin desteklediği” PKK ile 2009’dan sonra Oslo’da, 2013’ten sonra da İmralı ve Kandil’de dolaylı ya da direkt onlarca kez bir araya geldiler.

Peki, ne oldu da bunca görüştükleri, bir zamanlar yerlere-göklere sığdıramadıkları, çözümün en güçlü partneri olarak gördükleri PKK ile şimdi kanlı bıçaklı oldular?

Cevabını verelim!..

Hükümet Oslo’da artık yere basmaya başlayan ayağını güçlendirmek, daha iyi yer tutmak için PKK’yi kullanmak istedi. Bu tutmayınca, süreci savaşa taşımaktan çekinmedi. 2011 ve 2012’deki ağır çatışmalar bu nedenle yaşandı.

Son günlerde özellikle Cumhurbaşkanı ve Hükümetteki hareketliliği görünce, Kürtlerle ilgili Ortadoğu’da yaşanan gelişmelerin de hem 2013’te başlayan görüşmelerin, hem de bugün yaşanan çatışmaların birincil nedeni olduğunu bir kez daha açık biçimde görüyoruz. Ortadoğu’da Kürtler lehine yaşanan gelişmeler; bu gelişmelerin doğal sonucu olarak HDP’nin 7 Haziran’daki yükselişi, yani Kürt siyasetinin giderek güçlenmesi, hükümetin şirazesinden çıkmasına neden oldu.

Biraz daha açalım. AKP adına konuşan Yasin Aktay’ın ‘Ameliyata aldık’ dediği hasta, Kürt ve Kürdistan meselesidir. Türkiye’nin, öncesini saymazsak bile 1924’ten bu yana kanayan yarası olan bu mesele, ret, inkar ve asimilasyonla, katliam ve ölümle AKP dönemine kadar taşındı.

AKP, ayakları yere bastıktan sonra farklı bir tutum takındı. Kürtleri resmen olmasa bile fiilen tanıdı. Asimilasyondan olmasa da ret ve inkar politikalarından vazgeçti. Bu adımlarla Kürtleri kazanacağını varsaydığı, Kürt siyasetini tasfiye edip Kürtleri kendine yedekleyebileceğine inandığı bir sürece adım attı. İlkini Oslo’da başlattı. Bugün yapmaya çalıştıklarını Oslo sürecini bozduktan sonra da denemeye kalktı. Beceremeyince, üstüne Rojava’da hızla Kürtler lehine değişen tablo da eklenince bu kez 2013’ün başında yeni bir sürece adım attı. 2013’te bu kez aracısız yürüttüğü görüşmelerde de öncekinden farklı bir tutum takınmadı.

Çözüyormuş gibi yaparak tasfiyeyi esas aldı. Şimdi olan ise Oslo sonrası sürecin tekrarıdır. Yani yaşananların lehine olmadığını, kendi sonunu getirdiğini görüp yeniden şiddetten medet ummaktan başka şey değil.

Elbet, Erdoğan ve AKP’nin niyeti kalıcı bir çözüm olsaydı beyaz asimilasyondan vazgeçer, Kürtleri kendine bağlamak yerine Kürtlerin de sıcak baktığı ve giderek içselleştirdiği, umutlandığı ortak yaşamın örülmesine katkı sunar, daha da ötesi bugün baş belası olarak gördüğü PKK ile birlikte demokrasi ve barışın tesis edilmesine öncülük edebilirdi.

Doğal olarak bu sürecin sonunda silahların olmadığı, PKK’nin de kendi kimliğiyle demokratik siyasete katıldığı yeni bir yaşama adım atılırdı.

Ne yazık ki bunlar olmadı. Kendini dev aynasında gören AKP, yanlışlarının bedelini statükoculara sığınmak zorunda kalarak ödedi, ödüyor. En kötüsü ise kendini ve liderini kurtarmanın yolunu, kendi sonunu da getireceği çok açık olan büyük bir savaşta buldu.

Durum özetle bu.

AKP, ameliyata yöneldi. Hasta komaya girince yani AKP ağır bir çatışma süreci ile karşı karşıya kalınca, hiç geciktirmeden “Yedi düvelin desteklediği PKK” algısına sığınmaya başladı.

Yok!

Ne yedi düvelin desteklediği bir PKK, ne de çözüme kapalı bir Kürt siyasi hareketi var. Kürt siyasi hareketinin tek derdi, kalıcı çözümün tesis edildiği bir ortamda barış içinde eşit, özgür ve demokratik yaşamdı...

Son dönemlerde Kürt halkına yaşatılan acılar, Dersim’i aratmayan katliamlar, bodrumlarda yakarak yok etmeler, şehirleri yerle bir etmeler tüm iyi niyet ve inancı, umutları, ortak kader üzerinde birlikte yürümeyi silip süpürdü.

Bu acılar görmezden gelinebilir mi?

Herhangi bir Kürt hiçbir şey olmamış gibi davranabilir mi?

Devlet kökten değişmez, o yedi düvel dedikleri dünyanın temel aktörleri devreye girmez ve gerçekten barışla güçlendirilmiş eşit, özgür ve demokratik yaşam için kalıcı adımlar atılmaz ise bu acıların unutulması ve yeni bir sürece adım atılması kolay değil...