Serhat Halis / Radikal Blog

Bu yazı, ne bir Tuncel Kurtiz güzellemesidir, ne de O'nun ardından bir ağıt niteliği taşıyan, "ölüye övgü" seremonisidir. Bu yazı, sadece ve sadece gerçekliği ve geçmişi perdelenerek tanımlanmaya çalışılan Tuncel Kurtiz'in, kapitalist popüler kültür içinde bir figür olarak propaganda edilmesinin, bende yarattığı can sıkıntısı nedeniyle kaleme alınmıştır.

Dün ve bugün Tuncel Kurtiz'in ölümü nedeniyle bayağı yazı yazıldı. O'nun yaşamına dair olduğunu sandığımız birçok yazıyı okuyunca, hiç de Tuncel Kurtiz'i var eden temel unsurlar üzerinden çizilmiş Tuncel Kurtiz portreleri olmadığını anladık.

Kapitalist yoz ve kozmopolit kültür hem bireyi, hem de hemen tüm sosyal olguları o kadar kendi gerçekliğine yabancılaştırıyor ki, işin iç yüzünü bilmeyen sıradan kişi, yabancılaştırılmış ve kendisi olmaktan çıkarılmış "şey"leri gerçek sanıyor. Kendisine bu kadar yabancılaştırılmış bireyin, bir başka yabancılaştırılmışın gerçekliğini algılayamaması olası bir durum tabi ki.

Popüler kültür içerisinde metalaştırılmış hemen her ürünü alma heveslisi olan sıradan kişi, Tuncel Kurtiz'i de ancak çok izlenen bir TV dizisiyle tanıdı ve o dizideki karakteriyle özdeşleştirerek, kendisiyle bir bağ kurdu.

Tuncel Kurtiz'in, politik duruşu nedeniyle yaşamış olduğu baskılar ve çekmiş olduğu sıkıntılardan haberi olmayan, bundan haberli olduğu zaman ise zerrece önemsememiş geniş halk yığınlarının, bir anda TV de yayına giren bir dizide "Ramiz" adıyla karşısına çıkınca Tuncel Kurtiz, dayısı oluverdi.

Hem sosyal yaşamı, hem de sosyal medyayı şöyle bir karıştırdığımızda göreceğiz ki; dünden beri hemen herkes bir 'Ramiz Dayı' figürü üzerinden Tuncel Kurtiz güzellemesi yapmaktadır. Sabah akşam komünistlere küfür eden sıradan yurdum insanı, komünist olduğunu bilemediği Tuncel Kurtiz'i, 'Ramiz Dayı' olarak tanıdığı için, komünist olduğunu belirten kişilere ya da bunu ifade eden yazılı haberlere karşı, "Adama iftira atmayın" biçiminde karşılık verebilmektedir. Bu, popüler kültürün zehirlediği bireyin genel cahiliye profilidir.

Oysa Tuncel Kurtiz ne 'Ramiz Dayı'yla var olmuştur, ne de popüler kültürün bir parçası demek olan TV dizisinde oynadığı zaman, bu kültüre biat etmiştir. Kendisini kimi zaman devrimcilere destek veren bir basın açıklamasında, kimi zaman Grup Yorum konserinde, kimi zaman Gezi Eylemlerini desteklediğine dair beyanatının olduğu bir video filminde, kimi zaman mevcut devlet baskısının afişe edilmesi için hazırlanmış bir metnin altına attığı imzada görmek, Tuncel Kurtiz'in, 'Ramiz Dayı' olmaktan çok, Yılmaz Güney'in yol arkadaşı olduğunun kanıtıdır aslında.

Esasen Tuncel Kurtiz'i bir oyuncu ve bir düşünce adamı olarak var eden de, Yılmaz Güneyle olan düşünsel/ideolojik yol arkadaşlığı değil midir? Bu düşünceyle birlikte sanat ve sinema dünyasının duayeni haline gelmemiş midir Tuncel Kurtiz? Mesela Umut, Sürü, Duvar gibi Yılmaz Güney'in döneme damgasını vuran ve tamamı politik bir çerçeveye sahip filmleri, Tuncel Kurtiz'in tüm yaşamına etki eden temel referans noktaları değil midir?.

Bugün popüler kültürün, içeriğini boşaltmaya, yabancılaştırmaya ve kendisi olmaktan çıkararak kapitalist bir meta haline getirmeye çabaladığı unsurların en başında, birey figürleri gelmektedir. Bu sorun, sadece Tuncel Kurtiz'e dair bir sorun değil, aynı zamanda bugün içeriği boşaltılarak kitlelere servis edilmeye çalışılan diğer pek çok kişi ve temsil ettikleri 'şey' için de geçerlidir. Mesela popüler kültür günümüzde, Yılmaz Güney'den Nazım Hikmet'e, Che Guevara'dan Sabahattin Ali'ye kadar tüm isimleri bu biçimde kullanmaktadır. Nazım Hikmet ve Karl Marks'ın kitaplarını dahi bugün bankalar basıyorsa; bu, kapitalist kozmopolitizm içerisindeki, 'şey'i kendine yabancılaştırmaya yönelik acımasız politikanın, ne boyuta geldiğini göstermesi açısından önemlidir.

İşte Tuncel Kurtiz'i de tüm bu parametreler üzerinden değerlendirmek gerektiğini düşünmekteyim.

Bu yüzden Tuncel Kurtiz bizim için hiçbir zaman 'Ramiz Dayı' olmadı. O bizim için Sürü filmindeki 'Hamo', Umut'taki 'Hasan' ya da Duvar'daki 'Tonton Ali'dir.