Gazeteci Celal Başlangıç CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Anayasaya aykırı ama biz dokunulmazlıkların kaldırılması için 'evet' oyu vereceğiz" açıklamasını köşesine taşıdı.

Kılıçdaroğlu’nun liderliğinin dokunulmazlık kararının ardından tartışma konusu olduğunu savunan Başlangıç, “TBMM'de oylama bile yapılmadan dokunulmazlığını ilk kaybeden Kılıçdaroğlu oldu” ifadesini kullandı.

Celal Başlangıç’ın Haberdar’da yayınlanan Dokunulmazlığını ilk kaybeden CHP lideri Kılıçdaroğlu oldu!” başlıklı yazısı şöyle:

AKP iktidarı uyguladığı çatışma stratejisini bir üst boyuta tırmandırıyor.

Sarayın talimatıyla AKP, özellikle HDP'li vekillerin dokunulmazlıklarını kaldıracak hamleyi yapıyor.

Bu sürecin sonunda HDP'li milletvekilleri cezaevine atılır mı, atılmaz mı; onu şimdiden kestirmek zor.

Ancak bugünden şunu net bir şekilde söylemek mümkün:

İzlediği bu politikayla CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu dokunulmazlığı kaldırılan ilk kişi oldu.

Çünkü Kılıçdaroğlu CNN Türk'te Ahmet Hakan'ın programına çıkıp canlı yayında "Anayasaya aykırı ama biz dokunulmazlıkların kaldırılması için 'evet' oyu vereceğiz" dedi.

Herkes şaşırdı, hatta dehşete düştü. Kemal Bey'in çok yakınındakilerin bir kısmı bile...

Neden?

Tek bir gerekçesi vardı ki, kimseyi ikna edemedi:

"İstismar yapılmasına engel olmak için 'evet' diyoruz."

Yani hem "Anayasaya aykırı" diyor, hem de "evet" diyeceğini söylüyor.

Bugüne kadar Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı anayasaya aykırı davranmakla suçlayan Kılıçdaroğlu, demek ki bu suça ortak olmaya karar vermişti.

Bu noktada tekrar "Neden" diye sormak gerekiyor.

CHP kulislerinde bu soruya verilen birkaç yanıt var.

Birincisi, CHP'nin dokunulmazlıkların kaldırılmasına "Hayır" demesi halinde AKP'nin "CHP, PKK'nin vekillerinin önüne yatıyor" suçlamasından korktu.

İkincisi, CHP içindeki ulusalcıların kazan kaldırmasından çekindi.

Üçüncüsü, Kılıçdaroğlu hem Alevi, hem de Kürt olduğu için tırstı.

Dördüncüsü de Genelkurmay'dan aldığı brifing sonucu "Evet" demeye karar verdi.

Kılıçdaroğlu bu nedenlerin birinden, birkaçından ya da hepsinden dolayı "Evet" deme kararı vermiş olabilir.

Ancak bu kararı, zaten Kılıçdaroğlu'nun liderliği konusunda hayli tereddütlü olan CHP'liler arasında büyük bir infiale yol açtı.

Liderliği artık geri dönülmez biçimde tartışılmaya başlandı.

Hem de açık söylemek gerekirse "attığı taş ürküttüğü kurbağaya değmedi" Kılıçdaroğlu'nun.

Yani ne kendi partisindeki ulusalcılara yaranabildi ne de AKP'nin korktuğu kara propagandasından kurtulabildi.

Bir de üstüne üstlük partisindeki alevilerin büyük bölümünün, zaten çok az kalmış Kürtlerin neredeyse hepsinin tepkisini aldı. CHP'deki demokratları, ilericileri, yurtseverleri saymıyorum bile...

Sonuç olarak tam bir siyasi beceriksizlik, geri dönüşü çok zor bir taktik ve strateji hatası oldu.

Bu hamlesiyle AKP'nin kara propagandasından kurtulabildi mi Kılıçdaroğlu? Ne gezer...

Dokunulmazlıkların kaldırılmasına "evet" diyeceğini açıklamasının ertesi günü, Davutoğlu esip gürlüyordu:

"Kılıçdaroğlu bize destek vermek zorunda kaldı. Dokunulmazlık konusunda önce itiraz ettiler. Kaçacak delikleri kalmayınca kabul etmek zorunda kaldılar."

Belli ki Kılıçdaroğlu o "istismar etmelerinden korktuğu" AKP'yi iyi tanımamış. Öylü fütursuzdurlar ki, yarın Kılıçdaroğlu'nu "Evet" demesi halinde "PKK'li ortaklarını sattı çarkçı Kemal" diye de suçlayabilecek kadar geniş kapasiteye sahipdirler.

Sonuç olarak Kılıçdaroğlu'nun  "İstismar yapılmasına engel olmak için 'evet' diyoruz" argümanı tümüyle boşa çıkmış durumda.

Gelelim CHP içindeki ulusalcılara...

Belki Kılıçdaroğlu "Hayır" deseydi onlar "Evet" diyecekti ama...

Kılıçdaroğlu "Evet"ini açıklayınca Deniz Baykal ve Muharrem İnce'nin yakın çevresinden "Hayır" sesleri yükselmeye başladı.

HDP'li vekillerin cezaevine atılmaları pek umurlarında olmayabilir ama Kılıçdaroğlu'nu da boşa çıkartarak diktatörlüğe karşı durmanın sağlam gerekçelerini elde etmiş durumdalar.

"Biz geleceği düşünüyoruz" diyorlar, "HDP'lilerin vekillikleri düşürülerek anayasayı istedikleri biçimde yapmanın yolunu açmak istiyor Saray. Bunun için 'Hayır' oyu vereceğiz."

Şimdi daha kritik bir gerekçesine gelelim Kılıçdaroğlu'nun.

Parti içersinde en çok tartışılan konu şu:

"Gündüz MYK ile yaptığı görüşmede genel eğilimin 'Hayır' oyu kullanmaktan yana olduğunu bile bile aynı günün akşamı televizyonda 'Evet' oyu vereceğini söylemesinde Genelkurmaydan aldığı brifingin etkisi büyük."

Gelelim bu işin Mart sonundan beri süren tartışmalarına.

1 Nisan günü Can Dündar'la Erdem Gül'ün ikinci duruşmaları var.

İlk duruşmada bazı CHP'li milletvekilleri HDP'liler ile birlikte direnerek iki gazeteci hakkında beklenen tutuklama kararı alınmadan duruşmanın ertelenmesini sağlıyorlar.

İkinci duruşmaya gelen bazı CHP'li milletvekilleri Kılıçdaroğlu'na tepkiliydi:

"Biz buraya Genel Başkana rağmen geldik."

İddiaya göre Kılıçdaroğlu bir gün önce Genelkurmay'dan brifing almıştı. Sonra da Can Dündar ve Erdem Gül'ün ilk duruşmasında HDP'lilerle birlikte direnen bazı CHP'li vekillerini Kılıçdaroğlu adına telefonla arayan bir parti yöneticisi "İkinci duruşmada çok önde görünmeyin" demişti.

Hatta dava günü bu durum "Acaba MİT TIR'larında Genelkurmay'ın bir rolü var da, bu yüzden bizim çok önde görünmememizi mi istiyorlar" değerlendirmesine yol açmıştı.

Ancak o zaman kimsenin aklına gelmemişti Kılıçdaroğlu''nun aldığı Genelkurmay brifingiyle ilgili tartışmaların HDP'li vekillerin dokunulmazlığına kadar uzanacağını.

İlk dillendiren HDP'li milletvekili Mithat Sancar oldu:

"CHP'ye Genelkurmay 'evet' dedirtti."

Bütün CHP örgütünü, hatta İzmir'den Malatya'ya kadar bütün parti kadrolarını ve CHP milletvekillerinin çok büyük kısmını ayaklanmaya yönelten bu kararı kim aldırabilir, bu kadar büyük bir siyasi hatayı başka kim yaptırtabilir?

Bu soruya  "Genelkurmay"dan başka mantıklı bir yanıt bulunamıyor.

CHP'nin grup başkan vekilleri , Kılıçdaroğlu'nun çok yakınındaki politikacılar bile bu kararı savunamıyor.

Hatta "Çok sıkıştı, siyasi hata yaptı. Bakmayın öyle dediğine, kendisi bile 'Hayır' oyu verecek" demek zorunda kalıyorlar.

CHP içersinde görünen o ki, Kemal Kılıçdaroğlu artık CHP'de liderliği tartışmalı değil, tartışmasız biçimde fiilen bitmiş bir siyasi aktördür.

Artık CHP'liler Kılıçdaroğlu'nu en çok "Yerine kim gelecek" diye tartışırlar.

CHP'nin bu yıl Ocak ayında yapılan kurultayından sonra Haberdar'a yazdığım yazının başlığı şöyleydi:

"Kılıçdaroğlu'nun sondan bir önceki kurultayıydı sanki..."

Ancak yaşanılan süreç, Kılıçdaroğlu'nun "sondan bir önceki kurultayını" hızla daha erkene aldığını gösteriyor.

Bugüne dek HDP'li vekillere pek de destek vermeyen, hatta bazı söylemlerine karşı çıkan bazı CHP'li milletvekilleri bile kolları sıvamış partiden kocaman bir blok "Hayır" oyu çıkarttırmak için uğraşıyorlar. Hem de iş ciddi bir iddiaya binmiş. Daha dün parti merkezine yakın bir milletvekili şunları söylüyordu:

"İçimizdeki ulusalcı vekillerin de 'Hayır"dan yana olmaları bizi çok cesaretlendirdi. Şu anda en fazla 12 milletvekili çıkacak CHP'den 'Evet' diyecek. Bu sayıyı altıya kadar düşürmek için çalışıyoruz."

Sonra kağıtlar kalemler alınıyor ele, hesaplar yapılıyor.

"AKP'den gelmeyeni, gelip de 'Hayır' diyeni en az 20 olur. MHP'den de en az 10 fire olur. CHP'de 'Evet' diyecek milletvekili sayısı 30'u bile bulsa bu oylamada 'Evet'ler 360'a varamaz. Sonra referandum tartışmaları başlar."

İlk bakışta durum, yapılacak oylamanın dokunulmazlıkların kaldırılması için en azından bir referandumu zorunlu kılacağı yolunda.

"Kürt ateşi" herkesi yakıyor bu ülkede. Önce iktidara en uzak noktadan başladı. HDP'nin siyaset alanı daraldıkça daraldı. Sonra MHP'yi dağıttı, toz şeker kıvamına getirdi. Şimdi CHP aynı "Kürt ateşi"nden yanıyor. Alevler artık merkezdeki iktidara doğru yürüyor.

Daha bugünden "HDP'liler dokunulmazlıklarını kaybetti" demek olanaksız. Ama kesin bir saptama olarak şunu söyleyebiliriz:

TBMM'de oylama bile yapılmadan dokunulmazlığını ilk kaybeden Kılıçdaroğlu oldu.