1937 ve 1938 tarihlerinde Dersim’de yaşanan toplu katliam ve etnik temizliğin yarattığı travma ile toplumsal hafızadaki etkileri, İstanbul’da düzenlenen iki günlük bir konferansla ele alınıyor. 

Dersim Tertelesi: Travma ve Bellek” başlığıyla ilk oturumları bugün yapılan konferans, yerel ve uluslararası akademisyen ve sanatçıları İstanbul’da bir araya getiriyor.

Konferansın bugün yapılan oturumlarına, eski çalışma ve sosyal güvenlik bakanı Ziya Halis, Hozat Belediye Başkanı Celaleddin Polat, Mazgirt Belediye Başkanı Tekin Türker, CHP Dersim Milletvekili Gürsel Erol, Divriği Gazetesi genel yayın yönetmeni Yahya Kemal Bayar, Dersim Ermenileri Dayanışma Derneği’nden Mihran Pırgiç Gültekin, şair Emir Ali Yağan, sanatçı Doğan Çelik, yayıncı Devrim Tekinoğlu, gazeteciler, araştırmacı yazarlar, insan hakları savunucuları, sivil toplum kuruluşu temsilcileri ve çok sayıda konuk katıldı. 

DVV International ve Dersim 1937-38 Ortak Bellek Platformu’nun girişimleriyle düzenlenen konferansın açılış konuşmasını DVV International’ın Ayşe Öktem yaptı. Türkiye’de ötekileştirilen kimlikler arasında Dersimlilerin de bulunduğuna dikkat çeken Öktem konuşmasında şunları söyledi: 

GİZLENEN KİMLİKLER MEMLEKETİNDE ÖTEKİNİN ÖTEKİSİ OLMAK

“Bu memleket,  gizlenen kimliklerin memleketi. Gizlenen, neredeyse “ayıp” olan kimliklerin memleketi. “Afedersiniz Ermeni”, “afedersiniz Yahudi” olunur memleketimizde. Anlatılmayan, anlatılamayan hikayelerin, unutulan hafızaların, utanılan hikayelerin tek başına yapayalnız yaşanan travmaların unutulmak istenen geçmişlerin memleketi. Her zaman bir ötekinin olduğu, ötekinin de daha da ötekisi olduğu bu topraklar…
Ama bu anlatılmayan hikayeler hep diri kalıyor. Yapayalnız yaşanan travmalar bir şekilde hep yaşamaya devam ediyor. Unutulmak istenen geçmiş “mazi” olamıyor. 
O anlatılamayan hikayeler ya feryat oluyor, ya da hazin bir ezgi… Yalnız yaşanan travmalar bir yara oluyor topraklarımızda. Mutsuz oluyoruz, hırçın, öfkeli, kuşkucu kavgacı oluyoruz. Bu öfkeden, bu mutsuzluktan kurtulmak için hikayelerimizi anlatmamız lazım. Haykırmamız lazım travmalarımızı, konuşmamız lazım. 

DVV International olarak, bu nedenle, bulunduğumuz tüm ülkelerde, sorumlu tarih çalışmaları yürütüyor, bunu yapan sivil toplum kuruluşlarını destekliyoruz. Bizim içi böyle bir tarih anlayışı çerçevesinde önemli olan, her zaman insanların yaşadığı tarih. Bu nedenle birçok ülkede sözlü tarih çalışmalarını destekliyor veya kendimiz yürütüyoruz.”

“DERSİM’DE YAŞANANLAR, SOYKIRIM SÖZLEŞMESİ’NİN İHLALİDİR”

Öktem’in ardından konuşan Dersim 1937-38 Ortak Bellek Platformu Sözcüsü Kazım Genç ise CHP’li Onur Öymen’in “Dersim’de analar ağlamadı mı?” sözüne atıfta bulunarak yakın tarihe kadar Dersim’de yaşananların konuşulamadığına dikkat çekti. 

Ortak Bellek Platformu hakkında bilgi veren Kazım Genç, 1937-38’de Dersim coğrafyasında yaşananları arşivleme ve yaşananları belgelemek üzere yola çıkmış olan bir kurum olduklarını ifade etti. 

“1937-38’de Dersim’de yaşananlar yöresel olarak tarihte tektir” diyen Genç konuşmasında şunları söyledi: “Sadece katliam yaşanmamıştır. Dersim’de yaşananlar, Birleşmiş Milletler 1948 tarihli Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’nin ihlali niteliğindedir. Yaşananlar, sözleşmenin ikinci maddesinde yer alan hususlarla örtüşmektedir. Bir gruba mensup insanın, planlı ve sistematik olarak öldürülmesi, imha edilmesine yönelik bir gerçekliktir. Resmi rakamlara göre 13 bin kamuoyunda bilindiği kadarıyla ise 40 bine yakın insan öldürülmüştür. Köyler ve yerleşim birimleri yakıldı, on binlerce insan zorunlu olarak göç ettirildi. Kayıtlara göre 14 bin insan zorunlu olarak göç ettirildi.

Dersim halkı asimile edilmek istenmiştir. Alevi veKızılbaş inançları yok edilmek istenmiştir. Öldürülen Alevi ailelerin çocukları sünnileştirme ve Türkleştirme politikasıyla başkalarına evlatlık verilmiştir. 

Devlet ise tüm imkanlarıyla, “Dersim’de isyan oldu, devlet de bunu bastırdı” şeklinde bir algı yaratarak, bu tür bir “tarih yazılımı” ile kamuoyunu buna inandırmak istedi. Oysa, Dersim halkı yapılan bu saldırı karşısında kendini savunmaktan başka bir şey yapmamıştır.
Bugün bizlere düşen görev, bir daha böyle acılar yaşanmasın diye, yaşananların açığa çıkartılmasını sağlamak ve yok edilmek istenen hafızanın yeniden örülmesini mümkün kılmak.” 



“UNUTMAK İÇİN HATIRLAMAYI KURUMSALLAŞTIRMAK GEREK”

Konferansa gönderdiği video mesaj ile katılan Prof. Dr. Taner Akçam ise,  geçmişte yaşanan büyük şokların etkisinin sağaltılabilmesi için öncelikle hatırlamanın gerekli olduğunu vurguladı.  “Unutmak için hatırlamayı kurumsallaştırmak gerekir” diyen Taner Akçam şunları ifade etti: 

“Tarihle yüzleşme çağrısı aynı zamanda unutma çağrısıdır. Hatırlamaya çağrı yapmadan unutmaya çağrı yapamazsınız. Anma törenleri, müzelere yapılan ziyaretlerle bu büyük olaylara olan ilgimizi kurumsallaştırabiliriz. Sözlü tarih arşivleri ve belgesellerle yaşananları belgeleştirilmeli. 

Tarihle yüzleşmek insanların bir arada barış içinde yaşamaları için elzemdir.  1937-38’de Dersim’de yaşananlarla yüzleşmek, orada hayatlarını kaybedenlerin itibarının iade edilmesi için de önemlidir. Yaşanmış acıyı karşınızdakiyle konuşmadığınız sürece, bu durum aynı suçun yeniden işlenebileceği kuşkusunu uyandırır.  Bu tür büyük olayların hem bölgede, hem de ülkemizde tekrarlanmaması için yüzleşme gerekmektedir.” 

“DEVLET ‘ÖNLEMİ’ YETERSİZ BULUNCA KATLİAM YAPTI”

Konferansta konuşan tarihçi-yazar Ayşe Hür, Dersim yöresi ve Dersim Tertelesi’nin tarihsel arka planına ilişkin bilgi verdi. Ermeni kaynaklarında bölgeden “Derjan” adıyla söz edildiğini belirten Ayşe Hür sunumunda bölgenin tarihsel kökenlerine ilişkin şunları kaydetti: “Ermeni etnograf Kevork Halaçyan’a göre ise 1600 yıllarının başlarında Anadolu’yu altüst eden Celali İsyanları’nın neden olduğu huzursuzluktan dolayı ruhani liderleri Simon’un öncülüğünde Batı’ya doğru göç etmeye başlayan Ermenilerin bir bölümü, Dersim bölgesinde kendilerine güvenli bir yuva bulmuş, topluca Aleviliğe geçmiş, ama eski inanç ve geleneklerini (Surp Sarkis, Gağant, Zadik, Vartavar gibi bayramları) kendi içlerinde yaşatmaya devam etmişlerdir. Halaçyan’a göre Dersim adı, sözünü ettiğimiz bu Simon’dan gelir.”

Bölgenin Müslümanlaşma sürecinin 16. yüzyıldan itibaren başladığını ve bu tarihten itibaren dengenin Müslümanlar lehine değiştiğini belirten Ayşe Hür yöredeki yerel aşiretlere yönelik çatışmaların yaşandığını ifade etti.

Dersim aşiretleriyle devletin ilk kez 1704 yılında karşı karşıya geldiğini, 1864-1875 arasında yaşanan irili ufaklı olayların ise Osmanlı kaynaklarına “asayişsizlik” olarak geçtiğini kaydeden Ayşe Hür, 1930’larda Kemalist dönemde ise, yöre Jandarma Umum Komutanlığı’nın gizli Dersim Raporu’nda “Dersimlilerin ırki vaziyeti” başlıklı bölümde ise yöre halkına ilişkin etnik ve idari tartışmaların sürdüğüne dikkat çekti. 

Tertele’nin başladığı 1937 tarihli Tan, Son Posta, Haber ve Kurun gazetelerinden alıntılar yapan Hür, devletin “önlem” adı altında farklı tarihlerdeki uygulamalarına değinerek şunları söyledi: “Hasan Reşit Tankut bizzat Mustafa Kemal’e sunduğu gizli raporlardan birinde Kürt coğrafyasını Kuzey’de Zaza Kızılbaşlar, Batı’da Alevi-Kızılbaş Kurmançlar ve Doğu’da Şafii Kurmançlar olarak üçe ayırmakta ve bu unsurları birbirinden ayırmak için aralarına “Türklük barajı” konulmasını önermekteydi. Anlattığım gibi Dersimlilerin kimliği konusunda kafası gayet karışık olan ama onların ne olması gerektiği konusunda gayet net olan Kemalist rejim, bu “önlemi” yetersiz görmüş olmalı ki, 1937-38’de Dersim katliamını gerçekleştirdi.”

“İNKÂR POLİTİKALARI TOPLUMSAL ALGIYI ETKİLİYOR”

Konferansta konuşan Prof. Dr. Doğan Şahin, toplumsal travmanın oluşumu ve inkâr politikalarının etkilerine ilişkin yaptığı sunumda şunları söyledi: “Dersimliler uzun yıllar kimliklerini gizlemek zorunda bırakıldı. Çünkü yaşadıkları saldırının tek nedeni kimlikleriydi. Bugün bile birçok insan, “Tunceli” plakası almamaya çalışıyor, çünkü bu bile hâlâ bir tehdit unsuru olarak algılanıyor. Toplumsal travmaya maruz kalmanın en önemli etkilerinden biri de, insani değerlerin tahribatıdır. İnkâr da bununla birleşince bu tür tarihsel büyük olayların geniş kitleler tarafından algılanması da güçleşiyor” dedi. 

Dersim Tertelesi’nin ikinci ve üçüncü kuşak yaşayanları ve onlar üzerindeki etkileri hakkında yapılan araştırma çalışması hakkında bilgi veren Doç. Dr. Gülnaz Karatay ise, travmanın kuşaklar arası aktarımına ilişkin şunları söyledi: 

“Soykırım mağduru olan bireylerin çocuklarına ilişkin aktarımlar konusunda Holokost, Yahudi Soykırımı ve Ermenilerle ilgili bilimsel çalışmalar mevcut, fakat Dersim’e ilişkin bu yönde geniş çaplı bir çalışma henüz yok. Yüzleşmenin gerçekleşmemesi Dersim 1938’in canlı kalmasına neden olduğu gibi, aradan 78 yıl geçmesine rağmen sonraki kuşakların yaşadığı psikolojik ağırlığı da canlı tutuyor.” 

“AMAÇ SADECE ACILARI UNUTMAK OLMAMALI”

Dersim Tertelesi’nin yarattığı travma ile toplumsal hafızadaki etkileri hakkında konuşan Uzman Dr. Azat Gönderici şunlar söyledi:
“Dersim’de olduğu gibi, tamamlanmamış yaslar, kolektif yasın tutulmasına izin verilmemesi, toplumsal hafızada ciddi sorunlar yaratıyor. Geçmişin günümüz üzerindeki iktidarına son vermek için, yüzleşme, hafızanın yeniden inşası, adaletin tesis edilmesi gerekiyor. Ancak bundan sonra uzlaşma ve barış içinde yeniden bir arada yaşama aşamasına geçebilmek mümkün. Amaç sadece acıları unutmak değil, geleceği inşa etmek olmalıdır. Bunun için toplumda “bir daha asla” bilincini geliştirmek elzemdir.” 
Konferans, Gülşen Erenler Çakar’ın moderatörlüğünde, katılımcıların yönelttiği sorulara, uzman ve akademisyenlerin verdiği yanıtlarla, sohbet ve değerlendirme bölümüyle devam etti.

Konferansa konuk olan Mazgirt Belediye Başkanı Tekin Türker, söz alarak şunları ifade etti: “Dersim 1938, hepimizin gerçeğidir. Buna benzer bir travmayı daha sonra, 12 Eylül askeri darbe sürecinde bir kez daha yaşadık. Bölgedeki halkımızla birlikte benim ailem de yeniden zorunlu göçe tabi tutuldu. Metropollere göç etmek zorunda kalan aile büyüklerimiz kısa sürede yaşamlarını yitirdi. Bunlar henüz konuşulmadı ve bunun gibi acıları da tartışmalıyız.”
 
Konferansın ilk günkü oturumları DVV International Türkiye temsilcisi Ayşe Öktem’in kapanış konuşmasıyla son buldu. Katılımcılara, akademisyenlere ve konuk belediye başkanlarına teşekkür eden Öktem, yarın yapılacak olan oturumlarla konferansın devam edeceğini duyurdu. (Hrant Kasparyan / Demokrat Haber)