Cumartesi Anneleri/İnsanları, kayıpların akıbetini sormak ve faillerin yargılanması talebiyle 658’inci kez Galatasaray Meydan’ında bir araya geldi.

Bu hafta Dargeçit JİTEM davasında hukukun işletilmesi ve sorumluların cezalandırılması talep edildi.

Eylemde açılan “Failler belli, kayıplar nerede” pankartının üzerine kırmızı karanfiller ve barışı simgeleyen beyaz tülbent bırakılarak, kayıpların fotoğraflarının bulunduğu dövizler taşındı.

 Halkların Demokratik Partisi (HDP) milletvekilleri Hüda Kaya, Pervin Buldan, Sezai Temelli, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Milletvekili Sezgin Tanrıkulu ve çok sayıda kişi katıldı.

Oturma eyleminde 23 Şubat 1995’te gözaltına alınarak kaybedilen Murat Yıldız’a ilişkin İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şube Başkanı ve avukat Gülseren Yoleri’nin soruşturmayı yenileme ve tekrardan yapılması için başvuru yaptığı, savcının ise buna karşı gaiplik (yitiklik) davası açtığı belirtildi.

 'ZULMÜN ADI DEĞİŞMİYOR'

CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, "Ölüm kuyularından Lice'deki ölüm bodrumlarına gelecek bir sürece geldik" ifadelerini kullanarak Dargeçit dosyasının birçok yere sevk edildiğini söyledi.

Sadece Dargeçit dosyasının değil, birçok dosyanın insanlar gibi oradan oraya sürgün edildiğini dile getiren Tanrıkulu, "İktidarların adı değişiyor ama zulmün adı değişmiyor" dedi.

‘GAİPLİK DAVASI AÇILDI’

23 Şubat 1995'te gözaltında kaybedilen Murat Yıldız'ın annesi Hanife Yıldız ise, 22 yıl, 4 mevsim  Galatasaray Meydanı’nda adalet aradıklarını söyledi.

Yıldız, “Akıbet açıklansın diye dava açtık; ama sonuç ortada” dedi. Adaletin 22 yıldır kayıp olduğunu ifade eden Yıldız, “1980, 1995 ve 2017… O günden bugüne bir çok iktidar değişti; ama bize yönelik zulüm hiç değişmedi” diye konuştu. 

Yıldız yaşamını yitiren Cumartesi Anneleri ve insanlarına değinerek, “Aramızdan gidenler oldu. Onlar bizi yalnızlaştırmaya çalıştıkça, biz inatla çoğalıyoruz”  dedi.

9 Kasım 2017’de Gebze 1. Sulh Hukuk Mahkemesi’nde görülecek olan “gaiplik” davasına dikkat çeken Yıldız, "Benim oğlum Gebze nüfusuna kayıtlı değil. Benim oğlum İstanbul nüfusuna kayıtlı. Davacı olduğum kişileri göstersinler bana. Oğlumun davasının yürümesini istiyorum” ifadelerini kullandı.

YÜKÜMLÜLÜKLERİN YERİNE GETİRMESİ ÇAĞRISI

Bu haftaki açıklamayı 21 Mart 1995'te gözaltında kaybedilen Hasan Ocak'ın kardeşi Maside Ocak yaptı. İnsanlığa karşı işlenen suçlarda hukuk yolunun açılmamasının insan haklarının sistematik ve yaygın olarak ihlal edilmesine neden olduğunu söyleyen Ocak, “Cezasızlık sistemi, toplumu hukuktan ve adaletten uzaklaştırarak huzur ve güven içinde bir toplumsal yaşamı imkansızlaştırır” dedi. 

İnsanlığa karşı suçların cezasız bırakılmasına itiraz ettiklerini dile getiren Ocak, “İktidarlara ve adli makamlara bu suçun soruşturulmasına ve yargılanmasına ilişkin ulusal ve uluslararası yasal yükümlülüklerini yerine getirme çağrısında bulunuyoruz” dedi.

‘AĞIR İŞKENCE GÖRDÜLER’

Ocak, “29 Ekim 1995 tarihinde Mardin/Dargeçit’te ağır silahlı askerler yaptıkları ev baskınlarında 3’ü çocuk, 2’si lise öğrencisi 7 kişiyi gözaltına aldı. Gözaltına alınan 12 yaşındaki Davut Altunkaynak, 13 yaşındaki Seyhan Doğan, 16 yaşındaki Nedim Akyön, 19 yaşındaki Mehmet Emin Aslan, 20 yaşındaki Abdurrahman Olcay, 21 yaşındaki Abdurrahman Coşkun, 57 yaşındaki Süleyman Seyhan Dargeçit Jandarma Taburuna götürüldü” dedi. Aynı operasyon kapsamında gözaltına alınan Davut Altunkaynak’ın annesi Hayat Altunkaynak, Süleyman Seyhan’ın kızı Fehime ve Seyhan’ın 11 yaşındaki kardeşi Hazni, 3 gün boyunca ağır işkence gördükten sonra serbest bırakıldıklarını belirten Ocak,  serbest bırakılanların ağır işkence gördüklerini söyledi.

‘SUÇ DUYURULARI TAKİPSİZLİKLE SONUÇLANDI’

Gözaltına alınanların ailelerinin yaptıkları bütün başvuruların sonuçsuz kaldığını dile getiren Ocak, “Başvurularına; ‘Sorgu sonrası serbest bırakıldılar, dağa gitmişler’ cevabı verildi. Aileler kayıplarını aramaktan vazgeçsin diye tehdit edildi, gözaltına alındı, işkence gördü. Yapılan suç duyuruları soruşturulmadan takipsizlikle sonuçlandı” dedi. 6 Mart 1996 tarihinde, Süleyman Seyhan’ın kafası olmayan yakılmış bedeninin bir kuyuda bulunduğunu sözlerine ekleyen Ocak, “Süleyman Seyhan'ın atıldığı kuyuyu gösteren Uzman Çavuş Bilal Batırır da Dargeçit Jandarma Taburunda kaybedildi” diye konuştu.

'SÖZLEŞMELER İHLAL EDİLDİ'

İHD’nin 29 Mayıs 2009 tarihli başvurusu ve İHD Mardin Şubesi’nin çabası sonucunda Dargeçit Cumhuriyet Başsavcılığı’nın dosyayı yeniden açtığını ve soruşturma başlattığını söyleyen Ocak, “Savcılığın yürüttüğü soruşturma kapsamında Dargeçit kayıplarının gözaltında öldürülerek kuyulara gömüldüğü gerçeği ortaya çıktı. 2012, 2013 ve 2015 tarihleri arasında yapılan kazılar sonucunda, gözaltına alınan kişilerin ağır işkence izleri taşıyan kemiklerine ulaşıldı. Mardin Jandarma Komutanı Hurşit İmren ve Dargeçit Jandarma Komutanı Mehmet Tire'nin de içinde olduğu 18 kişi hakkında, ‘birden fazla kişiyi taammüden öldürme’ suçlamasıyla dava açıldı” dedi.

Dava dosyasının açıldığı Midyat'tan "güvenlik" gerekçesiyle Adıyaman'a sevk edildiğini kaydeden Ocak, “Kayıp ailelerinin uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınan hakları ihlal edildi” dedi.

Ocak, 13 Mart 2017'de Adıyaman'da görülen 7’nci duruşmada karar aşamasına gelen davanın bu kez Ankara'ya nakledilerek, Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen Kızıltepe JİTEM davasıyla ile birleştirildiğini söyledi.

‘DAVA ŞEHİRDEN ŞEHİRE DOLAŞTI’

Ocak, “Davaya bakma yetkisi, suçun işlendiği yer mahkemesine aittir, ilkesinin ihlaliyle başlayan Dargeçit JİTEM davasında ceza vermekten çekinen mahkeme heyeti, çareyi davayı şehirden şehire dolaştırmakta buldu. Dargeçit davasının uzaması ve davanın cezasızlıkla sonuçlanması riskini de beraberinde getiren bu birleştirme kararı, mahkemenin insanlığa karşı işlenmiş bu ağır suçun  faillerini  hakkaniyete uygun biçimde cezalandıracak istek ve iradede olmadığı yönündeki kaygılarımızı güçlendirdi” dedi.

(Kaynak: Mezopotamya Ajansı)