Evrensel gazetesinde Cizre'de hala kalan bir öğretmenin mektubu yayımlandı.  

"Cizre'den bir öğretmen" imzalı mektupta "Sizlere sesleniyorum efendiler, bu ülkeyi yönettiğini iddia eden büyük zatlar! Öğretmenleri geri çağırarak bu ülkenin insanlarını böldünüz. Onların aralarına fitne tohumları ektiniz. Gençlerin sesine kulak vermeyip, tankla, topla, silah ezme harekatına girerek bu ülkeyi Suriyelileştirdiniz" deniliyor. 

Öğretmenin mektubu şöyle: 


Cizre’de görev yapan bir öğretmen olarak okulumdan ve öğrencilerimden ayrı evde bu satırları kaleme alırken, dışarıda yoğun top ve silah sesleri gelmekteydi. Paletli tankların top atışları altında yazı yazmak nasıl bir duygudur diye merak edenler varsa anlatayım; korku ve üzüntü içinde karmaşık duygular yaşıyorum. Yerimden irkiliyorum; bu top güllesi kimin canını alacak ya da kimin evini harap edecek diye. Kahroluyorum çünkü yerimden dışarı bile çıkamıyorum. Olup bitenleri öğrenme özgürlüğüne bile sahip değilim. Cizre’de sokağa çıkmanın cezası ölümdür. Hatta balkon ve pencerelere çıkmak da öldürülmen için yeterli bir gerekçedir. Efendiler böyle ferman buyurmuşlar. Emir kulları da bu fermanı eksiksiz uyguluyorlar. Yer Cizre olunca sorun yok ne de olsa hepsi teröristtir, öldürebilirsiniz beyler. Cizre’de Allah muhafaza senin bir hastan veya sakatlık durumun varsa kesin perişan olacaksın; hastaneye gitme, tedavi olmak bugünlerde çok lüks bir şeydir. Bugünlerde evde ekmeğin, suyun varsa hastan da yoksa iyi sayılırsın. Temel ihtiyaçları karşılamak bile neredeyse imkansız. Allah’tan komşular paylaşım duygusunu kaybetmemişler yoksa durum parlak değil. Temel ihtiyacını karşılamak için dışarı çıkarsan huzuru bozarsın. Devlet rahatsız olur. Otur oturduğun yerde sen kim dışarı çıkmak kim, sessiz sedasız bir şekilde otur bir köşede hatta ölürken bile sessiz öl yoksa efendiler rahatsız olur. Öğrencilerime sosyalleşmenin faydalarından bahsederdim. Fakat bugün sosyal hayattan kopuk evde yaşamak zorunda kalan biriyim. Komşulara bile gidip gelemiyorum. Cizre, kocaman bir cezaevine dönüşmüş durumdadır. İnsanlar içinde mahpus ve mahzun.

Bu karmaşık duygular içerisinde bile öğrencilerimi düşünüyorum. Hani öğretmenlik peygamberlik mesleğidir ve kutsal bir meslektir diye hep anlatılırdı ya. Fakat bugün bu kutsal mesleği icra edemiyorum. Öğrencilerime ve okuluma ulaşamıyorum. Öğrencilerim anlattığım konuları unutmuşlar mı acaba diye düşünüyorum. Çünkü yaşayıp yaşamadıklarını bile bilmiyorum. Yaşam hakkının güvence altında olmadığı yerde başka ne düşünülebilir ki? Sonra mesajla Cizre’yi terk edip giden meslektaşlarımı düşünüyorum. Ne çabuk gittiler diye üzülüyorum. Ama kesinlikle onları suçlamıyorum, onların bir suçu yok, onlar suç ortağı yapılmış kurbanlardır. Onları o duruma düşürenlere kızıyorum. Bizim ne farkımız vardı. Hepimiz bir can taşıyorduk. Hepimiz bu ülkenin vatandaşlarıydık. Niye ayrım yapıldı. Hani öğrenci-veli ve öğretmen eğitimin ayaklarıydı. Neden eğitimin ayakları kesildi? Neden eğitim sakat bırakıldı? Neden bizi birbirimizden ayırdınız?

Sizlere sesleniyorum efendiler, bu ülkeyi yönettiğini iddia eden büyük zatlar! Öğretmenleri geri çağırarak bu ülkenin insanlarını böldünüz. Onların aralarına fitne tohumları ektiniz. Gençlerin sesine kulak vermeyip, tankla, topla, silah ezme harekatına girerek bu ülkeyi Suriyelileştirdiniz. Buradaki toplu cezalandırma yoluna giderek, bu insanların devlete karşı aidiyet duygusunu yok ettiniz. Bu çocukların önce ana dilinde eğitim haklarını şimdi de büsbütün eğitim haklarını engelleyerek geleceklerini çaldınız.

Ey efendiler ve büyük zatlar! Cizre’den avazım çıktığı kadar bağırıyorum ve sizlere sesleniyorum
Allah aşkına bu mazlum insanları rahat bırakın. Onlara zulmetmeyin. Tankla, topla değil diyalog yoluyla, sosyal devlet anlayışı çerçevesinde vatandaşla konuşarak halledin. Demokrasi ve insan hakları çerçevesinde çözün. Halklar arasına barış tohumları ekin ve bunu hemen şimdi yapın. Cizre’den başlayarak, yoksa yarın çok geç olabilir.

Bu satırları bitirirken halen top ve silah sesleri geliyor. Endişeleniyorum ve korkuyorum.