İktidar, ideoloji ve ABD dış politikası üzerine verdiği bir konuşmanın ardından İtalyan gazeteci Tommaso Segantini’nin konuğu olan seksen altı yaşındaki Noam Chomsky, Jeremy Corbyn, SYRIZA ve iklim değişikliği gibi birçok konuda soruları yanıtladı.

Birkaç yıl önce bir röportajda, “Wall Street’i İşgal Et” hareketinin (OWS), ABD’de nadir görülen bir dayanışma duygusu yarattığını söylemiştiniz. 17 Eylül, OWS hareketinin dördüncü yıl dönümüydü. OWS gibi son yirmi yıl içinde gelişen toplumsal hareketleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Toplumsal dönüşüm konusunda etkili olabildiler mi? Bu hareketler nasıl ilerletilebilir?

Bir etki yarattılar, ancak kalıcı ve sürekli hareketler haline gelemediler. ABD toplumu, çok atomize olmuş bir toplum. Bir sonraki adımı nasıl atması gerektiğini bilen, kurumsal belleği olan çok az örgüt var.

Bunun sebebi kısmen, birçok eylem için kararlı bir temel oluşturan emek hareketinin tasfiye edilmesidir; şimdiye dek süreklilik sağlayabilen tek kurum kiliseler kaldı. Kilise tabanlı örgütlenilen çok alan var.

Bir hareketin kendine alan açabilmesi çok zor. Sıklıkla kısa ömürlü olsa da gençlik hareketleri ortaya çıkıyor; öte yandan bir de birikim etkisi var. Bir hareket birden bire alevlenip büyüyebilir, hiç belli olmaz. Defalarca yaşadık bunu; yurttaşlık hakları hareketi, kadın hareketi. Yani bir şeyler ortaya çıkana kadar denemeye devam etmek gerekiyor.

2008 krizi, neoliberal ekonomik doktrinin kusurlarını açıkça ortaya çıkardı. Bununla birlikte, neo-liberalizm hâlâ kararlı bir şekilde duruyor ve ilkeleri halen birçok ülkede uygulanmakta. 2008 krizinin trajik etkilerinden sonra bile, neden neoliberal doktrin bu kadar dirençli görünüyor? Neden henüz Büyük Buhran’dan sonra olduğu gibi güçlü bir tepki ortaya çıkmadı?

Her şeyden önce, Avrupa’daki tepkiler, şaşırtıcı bir biçimde ABD’dekilerden çok daha kötü oldu. ABD’de ekonominin yavaşça kendisini toparlamasına olanak veren, teşvik edici, parasal genişleme sağlayan hafif çabalar gösterildi.

Aslında, birçok sebepten ötürü, Büyük Buhran sonrası ekonomik toparlanma, birçok ülkede bugün olduğundan daha hızlıydı. Avrupa örneğinde, temel nedenlerden biri, birçoğunun dikkat çektiği gibi, tek para birimin kurulmasının hâlihazırda yerleşik bir felaket olmasıdır. AB içerisinde krize yanıt verecek mekanizmalar mevcut değildir. Örneğin, Yunanistan para biriminin değerini düşüremiyor.

Peki, neden hiç tepki yok? Zayıf ülkeler, başka ülkelerden destek almıyor. İspanya, Portekiz, İtalya ve başka ülkelerden destek alsaydı, Yunanistan’ın Avrokrat kuvvetlerine direnmesi mümkün olabilirdi. Günümüz gelişmeleriyle alakalı özel durumlar bunlar. 1930’larda, krizlere verilen tepkilerin pek çekici olmadığını unutmayın: Bunlardan biri Nazizm oldu.

Birkaç ay önce SYRIZA lideri Aleksis Çipras, Yunanistan’da başbakan seçildi. Ancak, nihayetinde finansal güçlerin yaptığı baskı sonucunda birçok taviz vermek zorunda kalıp sert kemer sıkma önlemlerini uygulamak zorunda kaldı.

Genel olarak, gerçek değişimin Çipras gibi radikal solcu liderlerin iktidara gelmesiyle mi gerçekleşeceğini düşünüyorsunuz, yoksa ulus devletlerin egemenliklerini çok fazla kaybettiğini ve serbest piyasa kurallarına uymadıklarında onları disipline sokan finansal kurumlara çok bağımlı olduklarını mı?

Söylediğim gibi, Yunanistan örneğinde, Avrupa’nın diğer bölgelerinden Yunanistan’a halk desteği gelseydi, Yunanistan Avrokrat banka ittifakının saldırısına belki göğüs gerebilirdi. Ancak Yunanistan yalnızdı. Çok da seçeneği yoktu.

Yunanistan’ın Avro Bölgesi’nden çıkması gerektiğini düşünen, Joseph Stiglitz gibi çok iyi ekonomistler var. Bu çok riskli bir adım. Yunanistan’ın ihracata dayalı olmayan, küçük bir ekonomisi var; dışsal baskılara dayanamayacak kadar zayıf bir ekonomi.

SYRIZA’nın taktiklerini ve duruşunu eleştiren insanlar var, ama dışarıdan destek olmadığı sürece başka seçenekleri olduğunu sanmıyorum.

İngiltere’de Jeremy Corbyn, İspanya’da Pablo Iglesias, ya da ABD’de Bernie Sanders gibi kişilerin sahneye çıkması konusunda ne düşünüyorsunuz? Yeni bir sol hareket mi yükselişte, yoksa bu hareketler ekonomik krize verilen münferit tepkiler mi?

Bu halkın tepkisine bağlı. Corbyn’yi düşünelim, şiddetli bir saldırıya maruz kalıyor, hem de yalnızca Muhafazakâr çevrelerden değil, İşçi Partisi çevresinden de. Umarız ki Corbyn bu tür saldırılara dayanabilecek; bu da halk desteğine bağlı aslında. Eğer halk karalamalar ve yıkıcı taktikler karşısında ona arka çıkarsa, o zaman bir etkisi olur. Bunlar Podemos için de geçerli.

Yani, yaşadığınız süre içerisinde, insanlığın bir nebze daha adil bir toplumun inşasına doğru ilerlediğini düşünüyorsunuz.

Muazzam değişimler yaşandı. MIT’ye [Massachusetts Teknoloji Enstitüsü] bir bakın. Koridorun bir ucundan öbür ucuna yürüyün ve öğrenci doğasını gözlemleyin: Neredeyse yarısı kadın, üçte biri azınlıklar, günlük kıyafetler giyilmiş, ilişkiler rahat. Ben 1955 yılında buraya geldiğimde, aynı koridora, beyaz erkekler, ceket ve kravatlar, kibar tavırlar, itaatkâr ve çok sorgulamayan bir hava hâkimdi. Çok büyük bir değişim bu.

Sadece burada da değil, bütün dünyada böyle. Siz ve ben böyle görünmezdik, hatta aslında siz muhtemelen burada olmazdınız. Bunlar, kararlı ve özverili aktivizmin sayesinde gerçekleşmiş kültürel ve toplumsal değişimlerin bazılarıdır.

Bütün Amerika tarihi boyunca, özellikle de 1950’lerin başlarından beri, ağır saldırı altında kalan emek hareketi gibi başka şeyler ise değişmedi. Emek hareketi ciddi bir biçimde zayıflatıldı: Özel sektörde zaten marjinal durumda ve şimdi de kamu sektöründe saldırı altında. Bu bir gerileme.

Neo-liberal politikalar kesinlikle gerileme. ABD’de nüfusun çoğunluğu açısından, son nesilde ekonomik durgunluk ve gerileme yaşanmakta. Bunun sebebi herhangi bir ekonomik yasa değil. Politikadan ibaret. Tıpkı Avrupa’da kemer sıkmanın bir ekonomik zorunluluk olmaması gibi; aslında ekonomik saçmalıktır kemer sıkma. Ama egemenlerin kendi amaçları için aldıkları politika kararlarıdır. Ben bunun temelde bir çeşit sınıf savaşı olduğunu düşünüyorum. Karşı direnç gösterilebilir, ama kolay değil. Tarih düz bir çizgide ilerlemez.

Fosil yakıtlara olan bağımlılığı ve çevre üzerindeki etkisi göz önüne alındığında, kapitalist sistemin nasıl hayatta kalacağını düşünüyorsunuz?

Kapitalist sistem olarak adlandırılan şey, kapitalizmin ya da piyasanın herhangi bir modelinin çok uzağında. Fosil yakıt sanayilerini ele alalım: IMF’nin yakın bir tarihte yaptığı, enerji şirketlerinin hükümetlerden aldığı sübvansiyonları hesaplayan bir çalışma vardı. Devasa bir miktar ortaya çıktı. Yıllık sanırım yaklaşık 5 trilyon dolardı. Bunun piyasalar ve kapitalizm ile hiçbir ilgisi yok.

Aynı durum, sözde kapitalist sistemin başka bileşenleri için de geçerlidir. ABD ve öbür Batılı ülkelerde neoliberal dönem içerisinde, ekonominin finansallaşmasında keskin bir artış yaşandı. ABD’deki finansal kuruluşlar, büyük oranda sorumlu oldukları 2008 çöküşünün arifesinde şirket kârlarının yüzde 40’ını elde ediyordu.

Amerikan bankalarının kârlarını araştıran başka bir IMF çalışması da bankaların neredeyse tamamen örtük kamu ödeneklerine bağımlı olduklarını ortaya çıkarmıştı. Kâğıt üzerinde olmayan, örtülü bir garanti var; bankaların başları derde girdiği anda, kurtarılıyorlar. O kadar büyükler ki, çökmeleri ‘imkânsız’ yani.

Kredi derecelendirme kuruluşları, elbette ki bunu biliyor, hesaba katıyorlar. Finansal kuruluşlar, yüksek kredi notları sayesinde ucuz krediye ayrıcalıklı bir erişim sağlıyor, işler yolunda gitmezse sübvansiyon veya birçok başka teşvikler alıyorlar. Bütün bunlar belki de toplam kârları kadar ediyor. Ticari yayın organları bu rakamı tahmin etmeye çalıştı ve yıllık yaklaşık 80 milyar dolar tahmininde bulundu. Bunun kapitalizm ile hiçbir ilgisi yok.

Bu ekonominin başka birçok sektöründe de aynı. Yani asıl soru, bu haldeki devlet kapitalizmi sisteminin, fosil yakıt kullanmaya devam ederek hayatta kalıp kalamayacağıdır. Ve bu sorunun yanıtı elbette ki hayır.

Artık, eğer ölümcül olabilecek sıcaklık artışlarını engellemek istiyorsak, geriye kalan fosil yakıtların büyük bir bölümünün, yüzde 80 kadarının, yer altında bırakılması gerektiğini söyleyen bilim insanları arasında oldukça güçlü bir fikir birliği var. Böyle bir şeyin olduğu yok. İnsanlar hayatta kalma şanslarını yok ediyor olabilir. İklim değişikliği herkesi öldürmeyecektir, ama dünyayı çarpıcı bir biçimde değiştirecektir.

* Kaynak: Jacobin Dergisi > https://goo.gl/pAmtZo

* Çeviri: Özgün Dede / BirGün