Aslı Aydıntaşbaş /Milliyet

 

Hiç beklemediği, hayal bile etmediği biçimde bir Ekim gecesi Datça’daki yazlığında, geçen sonbahar gözaltına alınıp KCK davasından tutuklanan Büşra Ersanlı, 9 ay sonra özgürlüğüne kavuştu. Akademisyen arkadaşları, bir otobüsle onu Silivri cezaevinden almaya gittiler...

 

9 aylık esaret sonrasında Cuma akşamı ilk kez Hisarüstü’ndeki aile yadigarı evinde, kendi yatağında uyuyan Büşra Ersanlı ilk röportajını Milliyet’e verdi.

 

Özgürlük nasıl?

Manzaraya bakıyorum şu anda. Önümden bir vapur geçiyor. Mekan ferahlığı da geçici olarak insanı mutlu ediyor.

 

İyi bir his olmalı...

Ama aynı zamanda garip. Dışarıda olmaya alışamadım. Sanki en doğal yerim cezaevindeki arkadaşlarımın yanı gibi geldi. Sabah onların varlığını aradım. Sanki beraber kahvaltı yapacakmışız gibi. Kahvaltıda küçük Büşra (Haftasonu salıverilen üniversite öğrencisi Büşra Beste Önder) aradı, evime daha yakın hissettim.

 

BİRİKMİŞ NEFRETLER

Buruk bir his yani...

Tam öyle. 12 Mart’ta kısa bir süre cezaevine girip afla çıkmıştım. O zaman çok eğlenceli olmuştu. İlk defa bu garip hissi yaşıyorum. Buruk bir his. Arada da 40 yıl var. 40 yıl sonra hala biriktirilmiş nefretler olması, hala insanların önyargılarla suçlu ilan edilmesi çok yanlış. Ben çıktım; benimle çok benzer gerekçelerle tutuklanan insanların üzerine demir kapılar kapandı. Üzerimde, 40 yıl sonra hala suçluyla suçsuzun anlaşılamadığı bir ülkede yaşamanın hüznü.

 

Bu hafta ne yapacaksın?

Ev ve notlarım çok dağılmış. Onları toparlayacağım. Üniversiteye gidip oradaki işlere bakmam lazım. Sonra da üniversite yönetimine gidip bana neden sahip çıkmadıklarını soracağım.

 

Klişe ama... Neleri özledin?

Deniz ve gökyüzü arasında yeşil olduğunu düşünmeyi, onu görmeyi çok özledim. Cezaevinde havalandırmada gökyüzünü görüyordum. Aklıma hep ‘ İstikbal göklerdedir’ sloganı geliyordu. Gökyüzüne bakınca oradan papatyalar sarksın istiyordum. Ufuk ve deniz arasında yeşili görmek istedim.

 

Peki yiyecek olarak?

Cezaevinde hepimizin ortak özlemi simit ve poğaça idi. Bunlar dondurmadan daha önemliydi.

 

Radikal’de Ömer Şahin’e ‘Beni Türk olduğum için tutukladılar’ demiştin. Şimdi de Türk olduğun için mi bıraktılar acaba?

Kısmen. Yurtdışından da tepki oldu. Hükümet içindeki meslektaşlarımdan da tepki geldi. (Ahmet Davutoğlu’nu kast ediyor) İddianameye daha dikkatli baktılar. BDP Siyaset Akademisi üzerine yapılan suçlamanın çok manasız olduğu ortaya çıktı. En azından akademi üzerinden olanları bırakalım demiş oldular. Parti akademisi üzerinden yöneltilen suçlamanın terörizm ya da şiddet amaçlı olmadığı net gözüküyor. Neden yaptılar anlamıyorum ki... Duruşmada hakimin yüzünde hiçbir ifade yoktu. Bir ifade görsem daha iyi tahlil edebilirim. Tamamen iddianamenin arkasında buz gibi duran bir tavır var. İddianamedeki bu eksikliklere duyarlılık gösterildiğinin işareti de yok. Bu yüzden son ana kadar kimsenin tahliye edilmeyeceğini düşünüyordum.

 

İÇERİDEKİLERİ BİLİYORUM

Peki neydi bu operasyonun amacı?

Bu, kitle bağı kuvvetli olan rakip bir parti istememekle ilgili... Yerel yönetimler ve yerel seçimlerle ilgili olduğunu da zannediyorum.

 

Senin örneğinden yola çıkarak, kapalı kapılar ardında hükümet içinde bazı isimler bu davayı sorgular hale geldi...

Türk olmanın böyle bir faydası olduysa memnunum.

 

Ahmet Davutoğlu’nun seni sahiplenmesine memnun oldun mu?

Davutoğlu başından beri tutuklanmamı istemediğini bildiğim bir insan. Ama mesleki dayanışma adına ilk baştan açık konuşmasını isterdim. Ben sadece 28 Şubat’ta değil 12 Mart’ta da, 12 Eylül’de de darbelere karşı tavır gösterdim.. Ayrımcılığa, baskıya, ezilmeye, kimlikten dolayı itelemeye karşı çıktım. Bu bir bütün.

 

Akademik çalışmaların nasıl devam edecek?

Cezaevinde düzenli olarak çalıştım. Bundan sonra da dil ve politika ilişkisiyle ilgili çalışmalarıma devam etmek isterim. Anadilde eğitim ve çift dille eğitimin ne kadar yararlı olduğunu, halkın demokrasiye katılımını ne kadar özendirdiğini UNESCO raporlarından biliyorum. Teknik ve pedagojik olarak bunu daha çok incelemeye niyetliyim. Anadilde eğitimin bireysel ve kolektif güvenlik açısından şart olduğuna, insanların gerçek vatandaş olduğunu hissetmeleri için adem-i merkeziyetçilik ve anadilde eğitimin gerekli olduğuna inanıyorum.

 

Dün sosyal medyada, ‘Büşra Ersanlı tahliye oldu diye geriye kalanlar unutulmasın’ diyenler vardı...

İçeridekilerin yüzde 90-95’i benimle aynı durumda. Feci bir durum. Ben çıktım, bundan sonra arkadaşlarımın çıkması için çabalamak istiyorum. Avukatlarla ve hukukla ilişkimi kuvvetlendirmek niyetindeyim. Arkadaşlarımın şahsi özgürlüklerinin anadil gibi bir nedenle engellenmesinin hukuk açısından ciddi sorun olduğunu düşünüyorum. Kendi özgün katılımlarını ifade edememeleri büyük engel. Aşmak için neler yapılabilir düşünmeliyiz.

 

Bu davaya ‘BDP’liler KCK’lı mı?’ diye değil, ‘bu partinin hangi çalışmasına neden itiraz edildi?’ diye bakmak lazım. Ben içeridekileri biliyorum ve onların yaptığı parti kararları doğrultusunda İstanbul ilinde çalışmak ve halkın katılımını arttırmak için propaganda yapmaktan ibaret. Eğer bu propaganda çalışması, iddianamede olduğu gibi ‘dağ kadrosu yetiştirmek amaçlı’ diyorlarsa, ne diyebilirim! O zaman 40 yıldır yaptığın gibi bir takım insanları ötekileştirmeye devam ediyorsun...

 

Sırma’nın (kızkardeşi Sırma Evcan) telefonu dünden beri durmadı. Arayan arayana... Kimler aradı?

Selahattin Demirtaş, Gültan Kışanak, Kemal Kılıçdaroğlu, Ahmet Türk, Sezgin Tanrıkulu, BDP’liler, dostum olan Nusaybin belediye başkanı, Binnaz Toprak, Gülseren Onanç, Gazeteci ve Yazarlar Vakfı’ndan Cemil Uşşak ve Erkam Tufan Aytav. Ama daha okumadığımız çok mesaj var.