Bülent Falakaoğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Afrika’ya olan ilgisinin ardında yatan nedenleri değerlendirdi.

“Emperyalist çelişki ve çatışma bakımından, dünyanın en stratejik merkezlerinden biri olmaya aday Afrika’da Türkiye ne arıyor?” diye soran Falakoğlu, “Jeostratejistler 21. asrın Afrika’nın yüzyılı olacağını söylüyorlar. Türkiye aslında Kara Kıta’da kendi tarihini ve yeni geleceğini arıyor. Erdoğan, mazlum ve yoksulları yanına alarak Batıya karşı yeni bir isyanı temsil ediyor. Türkiye dünyaya açılırken iç sorunlar önemini yitiriyor. Evrensel değerlerle daha fazla duygudaşlık kuruyor” değerlendirmesinde bulundu.

Bülent Falakoğlu’nun Evrensel’de yayınlanan, “‘Kara’ Afrika’nın kaderi ‘ak’laşacak mı?” başlıklı yazısı şöyle:

Cumhurbaşkanı Erdoğan bu hafta içi Afrika turundaydı.

Tanzanya, Mozambik ve Madagaskar’ı kapsayan turun sloganı etkileyiciydi: Sömürge değil kardeşlik seferi!

Adı duyulunca akla sömürünün, açlığın geldiği...

Maden, enerji ve tarım potansiyeline rağmen geri kalmışlığın sembolü olmaktan kurtulamamış...

Bu kıtaya “sömürü değil kardeşlik için geldik” mesajı vermek ilk bakışta ayakta alkışlanası bir hareket.

Öyle ya...

15. yüzyıldan itibaren sömürgeciliğin, köleliğin coğrafyasına...

Zengin madenlerin, hidro enerji kaynaklarının, altın, elmas, kobalt, uranyum gibi değerli ve stratejik madenlerin vatanına...

2008 dünya ekonomik krizinden sonra yeni yatırım merkezleri arayan tekeller için ucuz işgücü ve ölçüsüz yağma olanaklarıyla öne çıkan bir bölgeye...

Yeni keşfedilen petrol ve doğal gaz rezervleriyle de dikkat çeken bir kıtaya...

Kardeşlik  için gitmek alkışlanmaz mı?

ABD askeri güç ilişkileriyle bölgede. Fransa eski sömürge ağlarıyla bölgede. Çin, özellikle Sahra Altı Afrika ülkeleriyle kurduğu güçlü ticari bağlar, elde ettiği ekonomik imtiyazlar ve yatırımlar ile orada. Brezilya’sı da Hindistan’ı da orada...

Peki...

Emperyalist çelişki ve çatışma bakımından, dünyanın en stratejik merkezlerinden biri olmaya aday Afrika’da Türkiye ne arıyor?

TÜRKİYE’NİN KITAYA İLGİSİ NEDEN?

Türkiye’nin ilgi nedenleri olarak ilk akla gelenler: Afrika’da ekonomik ve siyasi nüfuzu artırma arayışı... Ve de ihracatın daraldığı bir dönemde yeni pazar arayışı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın cevaplarında iki nokta öne çıktı: Bir, karşılıklı ticareti geliştirmek. İki, Gülen Cemaati’nin bölgedeki etkisini kırmak.

Bu iki şey niye yapılmalı?

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın birinci başlık için cevapları özetle şöyle: Kıta doğal kaynaklarıyla; altınıyla, elmasıyla madenleriyle öne çıkıyor. Batı yıllardır Afrika’yı sömürüyor. Biz büyük bir ekonomiyiz, bölgede de kaynak bol. Biz Batı gibi sömürmeyiz gelin karşılıklı kazan kazan politikası uygulayalım.

İkinci başlık için ise şöyle: FETÖ burada etkili. Bunlar Afrika ülkelerinde yönetimlere sızabilir. Bizimle hiçbir bağı olmayan herhangi hiçbir kuruluşa özellikle iş adamları derneklerine itibar edilmemeli. Hem biz de, Birleşmiş Milletler başta olmak üzere her yerde Afrika’nın haklarını savunacağız.”

Birkaç önemsiz soruyu gündeme getirelim.

En önemsizinden başlayalım. ‘İtibar etmeyiniz’ denilen işadamları bir zamanlar “Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık” yazılı uçakların en itibarlı kişileri değil miydi? Afrika’ya iyilik timsali zannedildikleri için mi götürülüyorlardı?

Batı da...

Terörizm ile mücadele! Doğal kaynakları güvence altına alma. Radikal dinci silahlı mücadeleleri ve insani krizleri kontrol altına alma. AIDS’in yayılmasını yavaşlatma... Afrika’yı küresel ekonomiye entegre etme..

Ve benzeri çok kutsal amaçlarla gittiğini söylemiyor mu?

‘Çıkarım için geliyorum’ diyen var mı ki?

“Sahra altı Afrika ülkeleriyle ticaretimiz 2000 yılından bu yana artış göstererek 750 milyon dolardan 6 milyar dolara yükseldi. Bugün iş adamlarımızın bir araya gelmesi, yatırımların artması ve istihdamın artması gerekmektedir. Gerek Türkiye’de gerek Tanzanya’da ortak yatırımlar yapmaya davet ediyorum”.

Tanzaya’da ifade edilen bu sözlerin... Bölgeye bolca yatırım yapan, madenleri bizzat çıkaran Çinlilerin yaptığı yatırım anlayışından bir farkı var mı?

ANLAMA DEĞİL GERÇEĞE BAKMAK!

Bu sorulara takılmayıp söz konusu Afrika seferine büyük anlamlar yükleyen çok. 

İşte bir iki örnek:

* “Jeostratejistler 21. asrın Afrika’nın yüzyılı olacağını söylüyorlar. Türkiye aslında Kara Kıta’da kendi tarihini ve yeni geleceğini arıyor.”

* “Erdoğan, mazlum ve yoksulları yanına alarak Batıya karşı yeni bir isyanı temsil ediyor”.

* “Türkiye dünyaya açılırken iç sorunlar önemini yitiriyor. Evrensel değerlerle daha fazla duygudaşlık kuruyor”.

Yüklenen bu anlamlar gerçeğin kendisini anlatıyor mu acaba?

“Biz artık diyoruz ki gelin tüm dünya birleşelim ve dünya 5’ten büyüktür diyelim. BM’nin 193 üyesi arasından herkes temsil yetkisine sahip olsun. Geçici üye daimi üye kavramı kalksın. Bunu yapmaya mecburuz”.

Erdoğan’ın Afrika seferindeki bu sözlerine bakınca... “Eşitlikçi ve çoğulcu” anlayışın yılmaz savaşçısı algısı oluşuyor elbette...

Algının ötesindeki gerçek ne acaba?

Sloganın mevcut sistemin eşitsizliğini teşhir ettiği doğru.

Lakin dert... Uluslararası ilişkilerdeki eşitsizliğin kaldırılması mı, yoksa uluslararası hiyerarşide üst basamaklara tırmanma çabası mı?

Dünyanın ezilenleriyle kurulması önerilen ittifak, önerenin emperyalist hedeflerine ve hayallerine engel teşkil ediyor mu?

Ediyorsa... Suriye, Irak başta olmak üzere Ortadoğu’daki Neo-Osmanlı yayılmacı anlayış neyin nesi?

Uluslararası ilişkilerde “çoğulculuk ve statü” talebi ülkedeki otoriter tekçi rejimi meşrulaştırmanın aracına neden dönüyor?

Yazarımız Sinan Birdal’ın vurguladığı gibi, ekonominin yavaşlamasının, sermaye birikiminin aksaması değil mi Birinci Dünyacılıktan (Batıcılıktan) Üçüncü Dünyacılığa iten kuvvet?

İNSANLIK VE AFRİKA İÇİN...

Rusya Başkanı Putin de, “Ne güç siyasetini ne de diğer ülkelerin egemenliğinin ihlal edilmesini kabul ediyoruz” diyor.

Tabii ki hiç inandırıcı durmuyor. Tıpkı. “kardeşlik için gidiyoruz” sözü gibi.

Kimse kimseyi kandırmasın, hedef var, amaç var!

Emperyalizm askeri, siyasi işgalin adı değil.

Yazının tamamı burada.