Zeynep Kuray / ANF

Gezi direnişi sırasında yüzüne yakın mesafeden biber gazı sıkılan Mehmet İstif’in dil kanseri olduğu ortaya çıktı. 5 aydır hastanede olan ve dilinin dörtte birini kaybedip bir daha konuşamama tehlikesiyle baş başa kalan İstif, ANF’ye yazılı olarak yaşadığı travmayı anlattı.

Özellikle Gezi direnişi sırasında polisin sıktığı biber gazının çeşitli etkilerinin yanı sıra kanserojen olup olmadığı da çokça tartışılmıştı. Mehmet İstif’in başına gelenler, bu kanser tehlikesi konusunda birçok uyarı yapan Türk Tabipler Birliği’ni (TTB) bir anlamda doğrulamış oldu. 20 Haziran’daki gösteride ağzına yakın mesafeden sıkılan biber gazı sonrasında dilinde yaralar çıkan İstif’e Mersin’de yapılan ilk biyopside mantar teşhisi kondu, ama yara hızla ilerledi ve bir süre sonra Çukurova Üniversitesi Balcalı Tıp Fakültesi’nde yapılan ikinci biyopside bir dil kanseri çeşidi olan “ Skuamöz hücreli karsinom” teşhisi kondu.

36 yaşındaki Mehmet İstif Mersin çarşısında bir yazılım ofisi işletiyordu. Gezi direnişi sürecinde Mersin İnisiyatifinin çağrısıyla 20 Haziran’da AKP hükümetinin politikalarını ve giderek artan polis terörünü protesto gösterilerine o da katılmıştı. Çeşitli sivil toplum örgütlerinin ve meslek odalarının, Başbakan Erdoğan’ın o gün konuşma yapacağı Olimpiyat Stadyumu’na düzenlediği yürüyüşe katılmak üzere Mersin Forum AVM önüne giden Mehmet İstif protesto edeceği polis şiddetinin bizzat hedefi oldu.

POLİS ANONSUYLA GELEN SALDIRI

Konuşamayan Mehmet İstif yaşadıklarını yazılı olarak şöyle aktardı:

“20 Haziran’da sivil toplum örgütleri ve meslek odalarının da bulunduğu 26 kurumdan oluşan Mersin İnisiyatifinin çağrısı ile binlerce insan, başbakanın Mersin’e gelişini, Gezi eylemleri süreci devam ederken artan polis şiddetini, olimpiyatlara sadece AKP’lilerin alınmasını ve Taksim Gezi Parkı’na yapılmak istenen topçu kışlasını protesto etmek için Mersin Forum AVM önünde bir araya geldik. Buradan açılış töreninin yapılacağı yere yürümek istedik. Erdoğan’ın konuşma yapacağı Olimpiyat Stadyumu’na yapmak istediğimiz bu yürüyüşümüz çevik kuvvet ekipleri, TOMA’lar ve akreplerle engellendi. Barikat önünde sloganlar eşliğinde kadın, erkek 7′den 70′e pek çok insanla birlikte beklemeye başladık. Ancak polis izin vermedi ve kitleye çok sert bir biçimde tazyikli su, biber gazı ve copla saldırdı. Saldırının başladığı anda ben en önde polisle müzakere halindeydim. Saldırı başlamadan önce polis uyarı aracından 4–5 kez ismimi anons etti.‘’Mehmet istif, ortalığı karıştırma, provokasyon yapma’’ içerikli anonslar beni, alandaki tüm polislere hedef haline getirdi.

ÇOK YAKINDAN GAZI AĞZIMA SIKTI

Müdahale başlamadan önce gözleriyle benim her hareketimi takip eden ve sırtında gaz tüpü olan bir çevik kuvvet polisini fark ettim. Bu polis sürekli her hareketimi izliyor, ne tarafa gidersem o da o tarafa geçiyor ve eli gaz tetiğinde beni kolluyordu. Nitekim saldırı başladığında tazyikli su ve gazın etkisiyle insanlar alandan çıkamadı ve polis barikatı önünde yerlere düştü. Bu sırada yaralandığı için yere düşen ve gazdan etkilendiği için kalkamayan bir arkadaşı ben de koşan polislerin altında ezilmesin diye korumaya aldım. Vücudumla üstüne kapandım. Bir taraftan da polislere ‘Koşmayın, insanları ezmeyin’ diye bağırıyordum. Bu sırada kaç cop yediğimi hatırlamıyorum.

Beni takip eden, sırtında gaz tüpü taşıyan polisle karşı karşıyaydık. O an yaptığı işkenceyi yıllar boyu unutmayacağım. 40 cm gibi bir mesafeden o kadar yüksek tazyikli bir şekilde tetiğe bastığında, ağzımı kapama şansı bulamadım. Bütün ağzım, boğazım gazla doldu, acıdan çığlık atmaya başladım. Sonrasında polis barikatına geri çekildi ve bizler toparlanma şansı bulduk.

GÖZALTI KORKUSUNDAN HASTANEYE GİDEMEDİM

O gün gözaltına alınırım endişesiyle yüzlerce insan gibi ben de hastaneye gitmedim. Çünkü biber gazı herkeste aynı etkiyi yapmıştı, herkesin boğazı yanıyor ve acı çekiyorlardı. Benim de acı çeken yoldaşlarımdan bir farkım yoktu. O gün bu gazın ağzımda yara oluşturacağından bihaber eve gittim. Ertesi gün ve ondan sonraki günlerde acılarım artıp dayanılmaz hale gelince doktora gittim. Sol dil kökünde iltihaplanma ve yara başladığını söyledi. Reçete yazdı, ilaçları 15 gün kullandım, ancak yara düzeleceğine daha çok büyüdü ve ağrılar arttı. Yemek yiyememeye başladım. Bu sürecin sonunda gece acile gitmek zorunda kaldım. Acilde tekrar yeni ilaçlar yazılarak yollandım, ancak 1 hafta sonrasında yemek yiyemez, ağrıdan duramaz hale gelince adli tıbba başvurdum. Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıbbı beni K.B.B bölümüne sevk etti. Muayene olurken ağzımda ve dilimde kanama başladı. Bu kanama durdurulamayınca ameliyata alındım. Hastaneye yatış sürecim başladı. O gün girdiğim hastaneden 5 ay geçmesine rağmen, hala çıkamadım.

DİL KANSERİ TEŞHİSİ

Mersin’de yapılan biyopside dil sol kökünde mantar ve basit bakteriler oluştuğu sonucuna varıldı. Mersin Üniversitesi doğru tedavi yöntemini bulamadığı için burada yattığım 37 gün içerisinde sağlık durumum daha da kötüye gitti. 37 gün sonra THİV aracılığıyla Çukurova Üniversitesi Balcalı Tıp Fakültesi’nde tedaviye başladım. Burada yapılan biyopsi sonucunda yaranın dil kökü kanserine sebep olduğu ve acilen ışın tedavisiyle birlikte kemoterapiye başlanması gerektiğine karar verdiler. 5 ay bu hastanede yatılı tedavi gördüm ve kanserden kurtulmayı beklemekteyim. Kanser tedavisi bittikten sonra biber gazının deforme ettiği ve konuşma, yeme yeteneğini kaybeden dilimden bir dizi ameliyat olacağım. Bu ameliyatlar sonrasında hem konuşabilmeyi hem de yiyebilmeyi umuyorum. Henüz tedavim bitmedi. 2 hafta daha radyoterapi ve kemoterapinin yan etkilerinin geçmesini bekleyeceğim; sonra ameliyat tarihleri belirlenecek. Büyük ihtimalle Mart ayı ortalarında ameliyat olurum diye umuyorum. Sürecin bende birçok psikolojik etkisi oldu.”

HER ANIM BİR TRAVMA ARTIK

20 Haziran’da yaşadığı bu polis şiddetinin hiç aklından çıkmadığını ifade eden İstif, her an yeni bir gelişmenin bu travmayı tekrar su yüzüne çıkarttığını belirtiyor. Her yemek ya da yiyecek gördüğünde o güne gittiğini belirten İstif, şöyle devam ediyor:

“5 aydır yemek yiyemiyor, konuşamıyorum. Kendimi eksik ve aciz hissediyorum, artık rüyalarımda yemek görüyorum. 1-2 ay damardan beslendim. Şimdi burundan hortumla besleniyorum. Görsel anlamda kendimden nefret ediyorum. 59 kilodan 39 kiloya düştüm. Elimi kaldırmaya bile zorlanıyorum. Ekonomik olarak da çöktüm; bu olaydan sonra iş yerimi kapatmak zorunda kaldım. Hastanede yattığım süre boyunca ofis kiramı ödeyemedim ve borçlandım. Aynı zamanda elektrik, internet, telefon, cep telefonu gibi faturalarım birikti ve icralık oldum. Yazılım işi yapıyorum, yattığım süre boyunca teknik destek veremedim. Bütün müşterilerimi kaybettim.”

DAHA ÖNCE KANSERSEM NİYE MERSİN’DE ÇIKMADI?

Hukuki sürecin İHD’nin denetiminde devam ettiğini belirten İstif şöyle diyor: “Dava açılmasını bekliyorum. Balcalı Fakültesi ısrarla, önceden de kanserdin, gaz kanser yapmaz, diyor. Ama Mersin Üniversitesi daha temkinli davranmıştı bu konuda. 2 ay içerisinde 2 biyopsi oldum ve 2 farklı sonuç çıktı. İlk biyopsi Mersin’de yapıldı ve basit bakteri, mantar çıktı. 2 ay sonra Adana’da dilimin aynı bölgesine yapılan yapılan biyopsiden ise kanser çıktı. 2 ay içerisinde basit bakterilerden kansere evrildim. Madem daha önce kanserdim, neden Mersin’deki biyopside bu çıkmadı? Şubat ayında her iki biyopsi parçasını da Çapa’ya göndereceğiz, tekrardan pataloji raporu talep edeceğiz. Dilim biber gazının etkisiyle hızla çürüdü ve kansere neden oldu. Bunun üstünü kimse örtemez. Hukuki süreç sonucunda bunun ortaya çıkacağına inanıyorum.”