Artvin Şavşat'ta 1980 yılında işkenceyle öldürülen devrimci öğretmen Cengiz Aksakal'ın eşi, 23 yıl sonra kazandığı tazminatla geçen yıl Şavşat Devlet Hastanesi'ne hemodiyaliz makinesi satın almıştı. Şimdi de 12 Eylülcülerin yakasına yapışmak için 4 Nisan’daki mahkemeyi bekliyor…

 

İŞKENCECİLERE HAPİS

Artvin'in Şavşat ilçesine bağlı Veliköy'de öğretmenlik yapan TÖBDER (Tüm Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği) üyesi Cengiz Aksakal, 12 Eylül 1980 darbesinden kısa bir süre sonra gözaltına alındı. Artvin'de adı işkencehaneye çıkan eski Öğretmen Okulu'ndaki sorguda gördüğü işkence sonucu 3 Kasım 1980'de hastaneye kaldırıldı. Aksakal, 12 Kasım 1980 günü yaşamını yitirdi. Öğretmenin işkenceden öldüğü, doktor raporu ile de tespit edildi. Öldüğünde 40 yaşındaydı ve geride gözü yaşlı bir eş ile ikisi kız, biri erkek 3 çocuk bıraktı. Aksakal'ın eşi Teren Aksakal, kocasının işkenceyle öldürülmesinin peşini bırakmadı. 1981'de eşini öldürenlerden şikâyetçi oldu. 9. Kolordu Askeri Mahkemesi'nde yapılan yargılama sonucu, işkenceden sorumlu tutulan Üsteğmen Ferit Ildıran ve Astsubay Vecdi Cengiz, 2'şer yıl 6'şar ay hapis cezasına çarptırıldı. Ancak dava Askeri Yargıtay aşamasındayken, Artvin'de işkence yapanları teşhis eden Halit Dursun ifadesini değiştirdi, diğer tanıklar ve somut deliller dikkate alınmayarak beraat kararı verildi.

 

27 YIL SONRA KARAR

Türkiye'deki yargılamadan sonuç alamayan Teren Aksakal, davayı AİHM'e taşıdı. Eylül 2007'de davayı sonuçlandıran AİHM Türkiye'yi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin yaşam hakkını düzenleyen 2'inci ve işkence ve kötü muameleyi yasaklayan 3'üncü maddelerine aykırı davranmaktan, 45 bin euro manevi tazminata mahkûm etti. Mahkeme masraflar için de 5 bin euro ödenmesine karar verdi. AİHM'den kazandıkları tazminatı geçtiğimiz yıl alan Aksakal ailesi, bu paranın 20 bin eurosunu dedelerini göremeyen 5 torunun eğitiminde kullanmak için ayırıp, geri kalan kısmıyla böbrek hastaları için hemodiyaliz cihazı alarak, babalarının memleketi Şavşat'taki Devlet Hastanesi'ne bağışladı.

 

TEREN AKSAKAL: İKİ ELİM, DÜNYA AHRET YAKALARINDA OLACAK..!

İnsanın başına böyle bir şeyin gelebileceğini düşünemezdim. Bir gün aldılar götürdüler. Hiç kimse böyle bir ölümü hak etmemiştir.

 

İnsanların ipe çekilmesi, vurulması, öldürülmesi kabul edilebilir değil.

 

Yaşlıları, gençleri, kadınları toplayıp onları dövme yetkisini bu insanlara kim verdi? Devletin kendi yurttaşını, askerine öldürtmesi, vurdurtması, kırdırtması kimin aklına gelir?

 

Daha önce de halka yönelik saldırılar oluyordu. Bu saldırıları protesto etmek için Şavşat’ta 23 Temmuz mitingi yapılmıştı. O mitinge de saldırdılar.

 

Birçok insan öldürüldü. Başımıza bu belaları getirenlerin Allah belasını versin. O zamanın korkuları, insanların aklında hala...

 

Ben her şeye şahidim. Her şey herkesin gözünün önünde yapıldı.

 

İnsanın insana yapacağı şeyler değildir bunlar. Benim suçum neydi? Çocuklarımın suçu neydi? Bu şiddet insanları korkuyla gezer hale getirdi.

 

Beni ayakta tutan şey, bana güç veren şey haklı olduğuma olan inancımdır.

 

Allah’a şükür ki boynum eğri değil.

 

Ben, 12 Eylül’ü asla unutmam, unutamam. Benim yaşadıklarımı kitaplar almaz. Bu acı, taşınabilir değil. Bu dünya böyle gitmez. Bunca haksızlık, zulüm, acı; insana yakışmaz. Hiç kimse buna razı olmaz. İki elim onların yakasında olacak.

 

Yaşadıklarımızı bir insan başka insana anlatsa şaşırıp kalır. Eşin öğretmen olacak, kuş uçmaz kervan geçmez yerlerde çocuklara eğitim verecek.

 

İnsanları çok seven, komşuları, dostları, arkadaşları ve tanıyan herkesin sevdiği bir insan olacak. Bir Allah’ın kulunun hakkında tek şikayetinin olmadığı bu insanı bir gün karakola çağıracaklar, götürecekler, sorgulayacaklar, işkence edecekler, öldürecekler... Ölüsü hastaneden alınırken, mezara konulurken insanların gelmesine, yaklaşmasına izin verilmeyecek.

 

Dağ taş asker doluyken, insanlar kaçacak yer ararken, bu insana karşı inançlarının gereğini yerine getirmelerine, cenaze namazını kılmalarına bile izin verilmeyecek. İsyanım, en yakınlarım tarafından, başımıza yeni belalar gelir diye bastırılmaya çalışılacak. “Çocukların var, sus, bağırma, feryat etme” denilecek.

 

11 yaşındaki oğluma babasını göstermediler. Çocuklarım babalarının ölüsüne geldiler, kızları karakola aldılar. Öldürdükten sonra, iki üç gecede bir evi bastılar, arama yaptılar. Bu, bir insana yapılacak zulüm müdür?

 

“HERKES TESLİM OLUR MU?”

Adamı al götür, işkence et, öldür; eşini çocuklarını baskı altında tut, doğup büyüdükleri köyde duramaz hale getir, dava açmalarına, haklarını aramalarına engel ol, işsiz güçsüz bırak. Bu zulmü kim kime yapar? Bir devlet, vatandaşına yapar mı? Bu adaletsizlik insana yakışır mı? Herkes boyun eğer mi herkes teslim olur mu?

 

Ben boyun eğmedim. Yine de eğmeyeceğim. Teslim olmam. Benim eşimin, çocuklarımın hiç kimseye husumeti, düşmanlığı yoktu. Hiç kimse bizden hiçbir konuda şikayetçi olmadı. Çalmadık, çırpmadık. İnsanlara çevreye, doğaya, hiçbir şeye zarar vermedik. Hayata karşı, insana, insani değerlere, topluma, hiçbir şeye karşı bir suçumuz, haksızlığımız olmamıştır.

 

Bize bu zulmü, acıyı reva görenler, bu cinayeti planlayanlar, bu suçu işleyenler kimlerdir? Ben hala soruyorum. O gün bugündür soruyorum.

 

Benim eşimi öldürenler kimlerdir? Neden hala katilleri bulunamadı? Neden?

 

Bunları kim koruyor? Kim saklıyor? Ben nasıl bir memlekette yaşıyorum ki, eşimi öldürenleri bulamıyorum. Bu memleketin yüksek hakimleri, yüksek savcıları yok mu? Neden eşimin katillerini bulmadılar. Neden bu devletin bir yetkilisi bir gün olsun gelip, halimizi sormadı.

 

Bu memlekette devlet, hukuk, adalet yok mu? Ben bu ülkenin yurttaşıyım.

 

Neden suçluları Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde arıyorum.

 

“BEN SİZE PARA VEREYİM, KATİLLERİ BULUN”

Bu katilleri saklayan, koruyan kollayan kimlerdir? AİHM; Türkiye’yi, 12 Eylül hukukunu mahkûm etti. Bu fukara memleketin çok mu parası vardı da işkencecileri korumak için bize tazminat ödedi. Ben para istemiyorum.

 

Bu dava parayla halledilemez. Bu acıyı, haksızlığı ortadan kaldıracak para var mı ki dünyada? Bir insan hayatı kaç para bu memleketi yönetenler için.

 

Gözünüz kör olmuş, vicdanınız kör olmuş, para bürümüş. O zaman ben size para vereyim, katilleri bulun.

 

“40 BİN İNSAN DAHA ÖLDÜRÜLDÜ. DOYMADINIZ MI?”

Bu eşitsiz, adaletsiz hukuksuz düzeniniz devam etsin diye insanların canını alıyorsunuz. Kanını içiyorsunuz. Daha doymadınız mı? Son 30 yılda 40 bin insan daha öldürüldü. Doymadınız mı? Daha ne kadar insan ölecek.

 

Ne kadar çocuk babasız, yetim büyüyecek?

 

Katillerle, işkencecilerle daha ne kadar aynı caddelerde yürüyeceğiz ve bundan haberimiz olmayacak. Acılardan acı seçer olduk. Benim acımı bir ben bilirim bir de benim gibi çekenler. Bakıyorum, görüyorum, duyuyorum.

 

“NE HALE GELDİK BİZ?”

Şimdi her yerde toplu mezarlar çıkıyor. İnsanları öldürmüşler, toprağa gömmüşler, insanlar yakınlarının mezarlarını bulmak istiyor, kaybettiklerini değil. Onların ölülerinin mezarlarını istiyor.

 

“Bana ölümü verin” diyor. Ölüsünün mezarına razı olacak! Ne hale geldik biz. İnsanlık utansın. Benim eşimin mezarı var diye bazen “Buna da şükür” dediğim oluyor. Düşünebiliyor musunuz? AİHM Türkiye’yi mahkûm etti diye sevindik. Bize bu mutluluğu yaşatanlar, utanın! Ben sizden, sizinle aynı memleketin insanı olmaktan utanıyorum. Bazen çok çaresiz ve umutsuz da olmadım değil. Ama Allah bana güç verdi, direnç verdi zahir.

 

Zalimlere boyun eğmeyenler, eşitlik ve adalet arayanlar, bu acılara dayananlar, bu memleketi kurtaranlar olacaktır. Buna olan inancımı her şeye rağmen hala kaybetmedim.

 

Bir gün Galatasaray’da Cumartesi Anneleri’nin oturma eylemine katıldım. Sanki acım azaldı... O insanlarla yan yana olmak, benim acımı azalttı. Niye? Çünkü paylaştım. Onlar acımı aldı. Belki ben de onların acılarını aldım. Ne bileyim işte bana öyle geldi.

 

Ne mutlu bana ki, haksızlığa karşı mücadele edenlerle yan yana getirdi hayat. 12 Eylül’de insanlara saldırdılar, hala da saldırıyorlar. Niye?

 

İnsanlara ve hayata karşı suç işlediklerinde karşı koyan olmasın diye. Şimdi derelerimize göz koydular. Şimdi onların canını alacaklar. Ama ömrüm yeterse ona da izin vermeyeceğim. Ne mutlu bana ki Allah bana derelere sahip çıkma gücü verdi. Çocuklarımla beraber çok zor zamanlar yaşadım.

 

Ama Allah’a şükür boynumuz bükük değil. Şimdi torunlarım büyüdü. Onlar benim acımı azaltıyor. Ama hiçbir şey unutturamıyor. Faşist katiller bizi böyle bir hayatın içine attı. İki elim, dünya ahret yakalarında olacak.

 

12 Eylül'ü yapan suçluların hesap vermesi için, ahali mahkeme önüne yığılırsak adalet için yıllardır duyuramadığımız çığlığımızı duyururuz. Bu yüzden 4 Nisan'da Ankara’da olacağım.

 

DEMOKRAT HABER / Deniz Güneş