Aris Nalcı / Demokrat Haber

 

Bugün 29 Ekim 2012 Cumhuriyet’in bilmem kaçıncı yılı… Her yerde kutlama sorunsalı yaşanıyor. Artık Cumhuriyetin kutlanıp kutlanmayacağını tartışıyor siyasetçiler.

Yıllardır ellerinde bayraklarla kutlanan ulusal bayramlar şimdi birer yasak oldu gibi algılatılıp bunun üzerinden siyasi bir rant peşinde partiler, siyasetçiler, köşe yazarları, akademisyenler…

Benim için bu bayrak meselesi hep bir turnuSOL olmuştur. Türkiye’de bayrak taşımak istemeyen sol grupların, komünist topraklarda eylem yaparken diğer ülkelerden kendilerini ayırt ettirebilmek için gidip konsolosluktan bayrak almak zorunda kalması bu ülkedeki bayrak zihniyetinin ve bayrağın ne kadar içimize işlemiş olduğunun bir kanıtıdır.

1912 olimpiyatlarında Osmanlı’yı temsilen Rum ve Ermeni derneklerinin parası ile Stockholm’e giden Vahram Papazyan’ın Stockholm’e geldiğinde meydanlarda Türk bayrağı göremeyip gidip konsolosluğa “bizim bayrağımız nerede?” diye sordurup sonra stada bayrak astırması da bir anlamda bu haleti ruhiyenin bir parçası. Sanki “sadık millet” olmanın yolu bayraktan geçmektedir…

Bu sabah programa gitmek için yola çıktığımda saat 05:55 idi.

Bizim sokağın ismi Hanımefendi. Bizim sokakta Musevi, Rum ve Ermeniler yaşar. Türk pek azdır. Bizim apartmanda da bir tane mi ne var. Onun da Kemal Atatürklü bayrağı hep camında asılıdır. Nedendir bilinmez “bu gavurların arasında tek Türk benim” mi demek istemektedir hiç anlamadım. Bize hangi ülkede olduğumuzu hatırlatmak için belki de.

Normalde her gün gözüme çarpan o bayrak bugün çarpmadı. Bayramın kutlanması “sözde” yasaktı ya o yüzden dikkatim sokağın boşluğundaydı. Hiçbir yerde bayrak yoktu sabahın ilk ışıklarında, sonra iş dönüşümde sokak sağlı sollu bayraklarla kaplanmış her bir binanın direğine bayrak dikilmişti. Binasının önünde bayrak koyacak direği olmayanların da camına asılmıştı. Belli ki millet o kadar da takmamış, ama belediye “takmış”…

Şişli Belediyesi’nin Kemalist damarı kabarmış olacak ki birkaç saat içerisinde hemen süsleyivermiş bayraklarla sokağı…

Bu arada bilmiyorum ama aklıma geliverdi; Ağaoğlu yaptığı rezidanslara da bu bayrak direklerinden yerleştiriyor mu acaba? İleride bayrak koysun diye…

Bu bayrakları gördükçe hep aklıma şu gelir. Neden bize yaşadığımız ülkeyi sürekli hatırlatmak istiyor bu memleketin sistemi… “Türkün asil kanıyla kaplı bu topraklar”a bayrak gerekmiyor ki…

Bayrak deyince şehit cenazeleri geliyor alkıma bir de, elinde Türk bayrağı ile savaşa giden insanlar aklıma geliyor, ölenler geliyor hep bu bayrakları görünce… Bu benim fesatlığım herhalde mazur görün…

Ama bu memlekette bayrağı katlamasının, saklamasının, asmasının, indirilmesinin, dalgalanmasının dahi bir kuralı var da insanı insan saymanın bir kuralı yok. Ona yanarım ben… Bir yanda ellerinde bayraklarla Anıtkabire çıkarma yapmaya çalışan bir kalabalık öte yanda açlık grevinde hayatlarını feda eden yüzlerce kişi…

 

(*bkz Bayrak katlama talimatnamesihttp://www.mevzuat.gov.tr/Metin.Aspx?MevzuatKod=2.5.859034&MevzuatIliski=0&sourceXmlSearch=)