Bu yazı Demokrat Haber’e “İsimsiz yayınlanırsa çok sevinirim. Çünkü bu yazı sadece şahsım adına yazılmamıştır” denilerek gönderilmiştir:


BATI’DAKİ DURUMA SEVİNENLE DOĞU’DAKİ DURUMA SEVİNEN ARASINDA Bİ FARK VAR MI?

Konuşmazsam yazmazsam boğulacakmışım gibi hissediyorum... 

Boğuluyorum yazmam gerek... 

Konuşunca anlamıyorlar çünkü... 

Bu ülkede insan olmak zor tecavüz, taciz, bomba, savaş, hırsızlık, hırs gırla. Kadın olmak daha da zor her şey tepende geziyor, hayatınla oynuyorlar. 

Dün akşam kavga ettim ailemle, sabah en sevdiğim insanlardan birinin evine gideceğim, kendimce hırs edip evi terk ediyorum!

Sabah aradım teyzemi dedim geliyorum. Kavga mı ettiniz? Cevap evet! Elimde anahtar da var bi özgüven toparlandım 3-5 gün kalmak için ve birden aklıma geldi ben Kızılay’dan geçmek zorunda kalacağım, elimde 2 çanta nasıl görünürüm? Sonra dönüp aynadaki yansımama dedim ki n’olacak bi yerde ölüveririm, ne badireler atlattık. 

Kanıksamışım ölümü çünkü bu ülkede bi patlama, birkaç saldırı gördüm. 

10 Ekim günü yaşadıklarımı unutamıyorum, belki oradan kanıksadım. Yıllarca babamla gidip geldiğim, her seferinde halay çekerken ümitlendiğim, barışın geleceğine inandığım birleşmelerden birine ilk kez gitmek istememiştim. Babam bir gece önce gelebilirsin dediği halde içim yanıyordu sanki "Gitmesem daha iyi olur" dedim. Yattım uyudum. 

Sabah bir acı telefon sesi ile uyandım. Arayan annemdi "bomba" dedi, sadece hatırladığım bu. Ne söylediyse anlamadım dinleyemedim. O alanda babam vardı, bu gün evine gittiğim teyzem vardı; hayatım, gençliğim, çocukluğum, gülüşlerim, umutlarım, vardı. Ve hepsi yok oldu! 

Gözümün önünden hakikaten film şeridi gibi geçti tüm benliğim. Yol boyu bağırdım insanlara, sordum ağladım, tekrar bağırdım. Babam ve yakın saydığım birkaç kişi iyiydi fiziken ama ben değildim. Biz artık iyi olamazdık. Babamı buldum burukça rahatladım. O an fark ettim yüzüme sinekler konuyor. Alana yaklaştıkça kesif bir koku! İnsan ölüsü kokuyor etraf. 

Yok dedim kendime kabul etmedim olamaz liseden arkadaşlarım yıllarca beraber halay çektiğim adlarını bilmediğim insanlar artık YOK! Sonra süreç iyi olmuşlarla başladı. Hayatım değişti, yargılamalar başladı, barış umutlarımla beraber insanlara inancımı da kaybettim. 

Ardından ülkemin doğusunda sokağa çıkma yasakları başladı. Savaş çıktı gördüğümüz kadarıyla. Hem de hiç bir insanın hak etmeyeceği bir savaş. Tüm bunlara rağmen burada hayat o kadar normal devam etti ki inanamadım. 

Birileri sürekli öldü. Bazıları için her şey normaldi. Bu süreçte izledikçe içimin yandığı şeyler gördüm. 'Şey'ler çünkü bir insani sıfat ya da kelime kullanmak istemiyorum durumla ilgili. Ben normalleşemedim ama iyi olmuşlar devam etti. 

Korkularım derinleşti farkındaydım sıra tekrar bana, bize geliyordu. Bi akşam eve döndüm Ankara’da tekrar patlama yaşanmıştı. Orada anlamsızca ölen insanların ailelerini, 10 Ekim günü yaşadığım travmanın daha kötüsünü yaşayan onca insanı düşündüm. Korku dolu gözlerimi tv ekranın siyahlaştığı an yakaladım. 

O halim hala devam ediyor. 

Ülkemde Şubat’ın ortasında başlayan ve Mayıs’ın sonuna hatta Haziran’a sıçrayan olaylar her yıl tekrar ederdi. Bunu bilecek kadar erişkinim fakat bu sefer farklıydı, bu sefer ilk kez siviller, kent meydanları hedefleniyordu hem de ayrım gözetmeksizin! 

Çıkmadım dışarı. Okula gittim-geldim, gezmedim, kitaplarımı almak için Kızılay’da yarım saat bile harcayamadım. Kitap bakmayı severim, korktum yapamadım. Okuluma yakın AVM dışında alışveriş bile yapmadım inanır mısınız? Sindim, çünkü sonra o sinmem birden deli cesareti halini aldı. Umursamadım neler olduğunu 13 Mart'a kadar. 

Hiç beklemediğim bi yerde güzel gri şehrim tekrar kıpkırmızı oldu o gün. 23 yıllık hayatımın son 10-15 yılı hemen hemen her gün geçtiğim, teyzeme hatta yazın işime gidip gelirken bindiğim otobüs durağı yok olmuştu. Bu sefer hepimiz yok olmuştuk. Bu sefer amaçsız ve tuhaftı. 4 gün sonra bu gün gördüm patlamanın olduğu yeri, taş taş üstünde kalmamış. Sanki mezarlıktan geçtim. Birileri orada bağırıyordu itiraz ediyordu ölüme. Diyarbakır’daki feryatlardan farksızdı çığlıklar. Beklerken o durakta 4 gün önce bekleyen insanlardan ne farkım olduğunu düşündüm. Otobüse bindim, insanlara baktım, tedirgindim, hepimiz tedirgindik. Teyzeme geldim şimdilik, vücut bütünlüğüm tam henüz, öldürülmedim veya işkenceye maruz kalmadım. Bunu yazarken de çok utanıyorum. 

Polisin siren sesleri duyuluyor şuan Ankara'nın göbeğinde bir evin içinden. Benim Sur’da oturan, orada evini veya canını kaybetmiş insanlardan ya da her hangi bir patlamada yakını ölmüş hatta O PATLAMALARDAN BİRİNDE CAN VERMİŞ birinden artık bi farkım yok. İnsanları daha iyi anlıyorum şimdilerde ama anlayamadığım bir tek şey var. 

Ölümün olduğu yere neden seviniyorsunuz? Batı’daki duruma sevinen ile Doğu’daki duruma sevinen arasında bi fark var mı?