Gazeteci Celal Başlangıç, Cumhuriyet Gazetesi’ne yapılan operasyonu değerlendirdi.

Başlangıç, “Cumhuriyet'e yapılan FETÖ/PKK operasyonunda Adalet Bakanı Bozdağ'ın 'var' dediği deliller ağırlıklı olarak gazete kupürü çıktı. Cumhuriyet yazar ve yöneticileri gözaltına alındıktan günler sonra bile yeni deliller bulmak için ifadeler alınmış. Sorulara bakılacak olursa buradan ancak 'gazete kupürlerinden iddianame' çıkar. Ancak bu kupürlere 'ulusolcular'ın katkısı da yabana atılacak gibi değil.” İfadelerini kullandı.

Celal Başlangıç’ın Duvar’da yayınlanan, “Cumhuriyet'e kurulan kurt kapanı AKP-'ulusolcu' ortak yapımı” başlıklı yazısı şöyle:

Cumhuriyet Gazetesi’nin yazarları ve yöneticileri Vatan’da gözaltında. “FETÖ ve PKK terör örgütüne üye olmamakla birlikte terör örgütleri adına suç işlemek”le suçlanıyorlar. Gazetecilere ödüllük haber yaptıranlar aslında beceriksiz iktidarlardır. AKP de bunun en başarılı örneklerin birini veriyor.

Bomba gibi bir haber düşüyor Türkiye’nin gündemine; Cumhuriyet’in 13 yönetici ve yazarının gözaltına alınmasına neden olan soruşturmanın savcısı “FETÖ terör örgütü üyeliğinden ağırlaştırılmış müebbetle yargılanıyor”.

Bu gerçeği ortaya çıkartan Oda TV’den Barış Pehlivan, yılın ödüllük haberlerinden birine imza atıyor. Meclis Genel Kurulu’nda muhalefet hem Cumhuriyetçilerin gözaltına alınması, hem de bunu gerçekleştiren savcının daha ağır bir suçtan sanık olması üzerinden yükleniyor hükümete.

3 Kasım’da TBMM’de durumu açıklamakta zorlanıyor Adalet Bakanı Bekir Bozdağ. FETÖ sanığı bir savcının FETÖ suçlamasıyla Cumhuriyet’in soruşturmasına verilmesini “talihsizlik”ten başka bir sözcükle açıklayamıyor ama can havliyle bir hamle yapıp, sözü “savcı önemli değil, elimizde deliller var”a getiriyor: “

Ancak, bu Cumhuriyet Gazetesi’ne dönük soruşturmadaki iddialar, daha doğrusu deliller, savcıdan oluşmuyor, savcı değil delil yani, başka deliller nedeniyle soruşturma devam ediyor.”

Adalet Bakanı Bozdağ TBMM’de bu “cümlem”yi kurduğu sırada bile meğer savcılar harıl harıl delil arıyorlarmış. Bu gerçek 4 Kasım’da yapılan Cumhuriyetçilerin savcılık sorgusunda ortaya çıktı.

Mahkemenin verdiği tutuklama kararından anlıyoruz ki hala delillerin toplanması bitmemiş! Gelelim Bakan Bozdağ’ın “deliller”ine. Gözaltındaki Cumhuriyetçilere sorulan soruları analiz edince karşımıza hayli ilginç bir tablo ve “delil” denilen “bilgiler”in ne kadar kof olduğu ortaya çıkıyor.

Tutuklanan dokuz Cumhuriyet yazarları ve yöneticilerinden birinin 44 sayfalık ifade tutanağını önümüze alalım örneğin. Kim olduğu önemli değil çünkü verdikleri yanıtlardan değil, savcıların sorduklarından delillerin ne olduğunu anlamaya çalışacağız.

‘BİLİRKİŞİ’ RAPORU HAVUZ MEDYASINDAN OLMASIN?

“Şüpheli”ye toplam 58 soru sorulmuş. Beş ana grupta toplanıyor sorular. Birinci grupta; hiçbir delile, şüpheye, bilgiye dayanmadan sorulan genel sorular var (Beş soru). İkinci grupta, Cumhuriyet Gazetesi hakkında gözaltı tarihinden önce çeşitli mecralarda yayınlanan yazılar, yapılan röportaj ve analizlerle atılan twitlerle ilgili sorular yer alıyor (14 soru). Üçüncü grupta yer alan sorular; “şüpheliler” gözaltına alındıktan sonra ifadesi alınan “bilgi sahibi” bazı kişilerin anlatımlarından, yine gözaltıların gerçekleşmesinden sonra yayınlanan bir röportajdan ve bir de yorumdan çıkartılmış (15 soru).

Dördüncü gruptaki sorular, Cumhuriyet’te atılan manşetlere, yayınlanan köşe yazılarına, çıkan haberlere ve bir Cumhuriyet yöneticisinin yazdığı twitlere ilişkin (16 soru).

Beşinci grupta da gazetenin muhasebe kayıtlarından hareketle çıkartılan para transferlerine ilişkin sorular dikkat çekiyor (Sekiz soru). Soruların büyük bölümü Cumhuriyet Savcılığı tarafından görevlendirilen “bilirkişi”nin raporuna dayanıyor.

Ancak raporda Cumhuriyet’in manşetleri, köşe yazıları, haberleri ile çeşitli mecralarda yayınlanmış Cumhuriyet’in bugünkü yönetimi aleyhinde yazılan yazılar, yorumlar, yapılan röportajlar, atılan twitler bir araya getirilerek yapılan “ileri-geri” değerlendirmeler var. Yani “açık kaynak istihbaratı” yapılmış. Zaten “kapalı kaynak” denebilecek türden bir belge de ortada yok.

Böyle giderse tutuklanan Cumhuriyet yazarları ve yöneticileri hakkında “gazete kupürlerinden iddianame” yazılacak. Cumhuriyet’in avukatları “bilirkişi” raporunun tümünü göremiyor. CMK 153’ün net hükmüne karşın ne kimliğini öğrenebiliyorlar “bilirkişi”nin ne de yazdığı raporun tümünü görebiliyorlar.

Dosyada “gizli” bir materyale dönüşüyor “bilirkişi”nin kimliği ve yazdığı rapor. Raporda yazılanları ancak sorulan sorulardan parça parça öğrenmek mümkün oluyor.

Cumhuriyet’in avukatları da hakimlik sorgusunda isyan ediyor bu duruma: “Bu dosyada bize cımbızlanmış ve parça parça sunulan bilirkişi raporunu cevaplamaya çalışıyoruz. Bilirkişi raporları gizlilik kararları dışındadır. Bilirkişinin kim olduğunu bilmiyoruz. Şüphelilere husumeti var mı yok mu? Bilmiyoruz.” Bir de cımbızlanmış “bilirkişi” raporundan bunu yazabilecek kişinin olası profilini çiziyor Cumhuriyet’in avukatları: “Sorulardan anladığımız kadarıyla, Kurtlar Vadisi’ni izleyen, önüne internet konmuş vasat zekalı herhangi birinin yazabileceği bir metne karşı savunma yapıyoruz.”

Ben de bir adım ileri gideyim ve bir tespitte bulunayım; bu “bilirkişi” muhtemelen “havuz medyası”ndan bir gazeteci. Böyle bir tespitte bulunmamın iki nedeni var. Birincisi, çıkarsamalarından anladığım kadarıyla bu “bilirkişi” gazeteciliği bilmiyor. Onun için “kesin havuz medyasındandır” diyorum.

İkincisi de, raporundan anlaşılıyor ki onun dünyasında biryerlerden talimat almadan bir gazeteye manşet atabilme özgürlüğü yok. O yüzden delil olarak gösterilen bütün manşetler için aynı soru soruluyor; “Kimden talimat alıp bu manşeti attınız?”

HANİ ‘FETÖ MİLADI’ 17/25 ARALIK’TAN SONRA BAŞLIYORDU?

Şimdi gelelim “delil”lerin ne olduğunu anlamaya. Bunun için beş grupta toplanan soruların içeriklerine daha yakından bakalım. Birinci gruptaki sorular “genel” demiştik. Yani “Aile yapınızı ve özgeçmişinizi kısaca anlatınız”, “FETÖ/PDY ve PKK/KCK Silahlı Terör Örgütleriyle bağlantılı şirketlerle Cumhuriyet’in parasal bir ilişkisi var mı, bu şirketlerden ilan, reklam aldınız mı, yayımlanacak haberlerle ilgili bunlardan talimat aldınız mı, onların darbe girişimini ya da kumpaslarını övdünüz mü” gibisinden…

İkinci gruptaki sorular, çeşitli tarihlerde Cumhuriyet Gazetesi’nin bugünkü yönetimi hakkında yazılmış yazılar, yapılmış röportajlar ve atılmış twitler var. Örneğin Mustafa Balbay’ın “Cumhuriyet’te FETÖ’cülükten Kürtçülüğe kadar herşey serbest, CHP milletvekili olarak yazı yazmak yasak” twiti…

Sözcü Gazetesi yazarı Oray Eğin’in 22 Kasım 2015 tarihli ‘Aşk tesadüfleri sever’ yazısı. AKP’ye yakınlığı ile bilinen turktime.com’da 23 Eylül 2016’da yayınlanan “Cumhuriyet Gazetesi FETÖ tarafından ele geçirildi” başlıklı bir yazı. Uzun süre Cumhuriyet’te çalıştıktan sonra yeni yönetim gelince ayrılmak durumunda kalan Leyla Tavşanoğlu’nun Hakan Güngör ile yaptığı 15 Nisan 2015 tarihli ve “Cumhuriyet Gazetesi’ni batıran ekip olarak tarihe geçerler” başlıklı röportaj.

Hikmet Çiçek’in 1 Kasım 2015’te ulusallarla.com.tr sitesine yazdığı yazı. Cumhuriyet’in eski yazarlarından Bedri Baykam’ın gazetede yayınlanan 9 Ağustos 2016 tarihli bir yazıya gönderip yayınlanmayınca Oda TV’de yayınladığı tekzip metni.

AKP’liler hep yırtınıyor ya “FETÖ davası 17/25 Aralık’tan sonra başlar” diye. Yani 2013 Aralık’ından sonrasına tarihlendiriyorlar Gülen Cemaati ile ilişkinin suç sayılmasını. Ancak bu gruptaki sorulardan biri 10 Temmuz 2011’de T24 sitesinde yayınlanan Doğan Akın imzalı yazıda gazete yazarı Hikmet Çetinkaya’nın Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkanı Mustafa Yeşil’le görüşmesi bile sorulan toplam 58 sorudan biri olmuş. Hani ne oldu sizin FETÖ miladınız?

CUMHURİYET’TE ‘YAYIN POLİTİKASI TARTIŞMASI’ HİÇ BİTMEDİ Kİ

Gelelim üçüncü gruptaki sorulara. Bu gruptaki sorular, Cumhuriyet’in yazar ve yöneticilerinin gözaltına alındıkları 31 Ekim 2016 tarihinden sonraki günlerde yeni delil üretmek amacıyla alınan beş kişinin ifadesi ve iki yazıdan oluşuyor.

Yani Adalet Bakanı Bozdağ’ın Meclis’te “savcı önemli değil, deliller var” dediği sıralarda bile delil üretmek için ifadeler alınıyormuş. “Şüpheliler” gözaltında ikinci günlerini geçirirken 1 Kasım 2016’da “bilgi sahibi” olarak Cumhuriyet Vakfı’nın eski yönetim kurulu üyeleri ve görevlileri Mustafa Pamukoğlu ile Nevzat Tüfekçioğlu’nun ifadelerine başvuruluyor.

Aynı gün ifadesi alınanlar arasında vakfın kurucularından, eski yönetim kurulu üyesi Alev Coşkun da var. Coşkun’un Cumhuriyetçiler gözaltına alındıktan iki gün sonra verdiği ifadesi operasyonun PKK ile ilgili iddiaları olmasa da FETÖ ile ilgili iddialarını destekler nitelikteydi. Anlaşılan o ki Coşkun gazete haberlerine ilişkin bazı fotokopileri de sunmuş iddialarını desteklemek için. Herhalde deliller yeterli olmadı ki, 2 Kasım 2016’da Ö.G. (ben rumuzladım) adlı bir Cumhuriyet okurunun da “müşteki” sıfatıyla ifadesi alınıyor.

Cumhuriyet okuru “Bir gazete okuru olarak Cumhuriyet’te PKK’nın propagandasının yapılmasını ve övülmesini hazmedemediğini, gözaltındaki şüphelilerden kendisinin de davacı ve şikayetçi olduğunu” söylüyor. İşte bu ifade ile soruların yönü değişiyor, okur Ö.G. ifadesinde hiç söz etmediği halde Cumhuriyet’in Hurşit Külter ile ilgili yaptığı haberlere, hatta Külter’in kaybedildiği iddiasıyla TBMM’ye verilen soru önergesinin bile haberleştirilmesine “yatay geçiş” yapılarak bir “PKK ilişkisi” çıkartılmaya çalışılıyor. Bütün sorguda görünen en “güçlü” Cumhuriyet-PKK bağlantısı da bu!

Bu grupta, Cumhuriyet’in eski Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Yıldız’ın 1 Kasım 2016’da yayınlanan röportajından da sorular çıkartılmış. Yıldız gazetenin kötü yönetildiğini ve batırıldığını söylüyor. Bu sözden “Cumhuriyet Gazetesi’nin Mali Yönetiminin zayıf düşürülerek Terör Örgütlerinin eline geçmesi mi amaçlandı” gibi bir soru üretme “mahareti” de gösteriliyor. (Bu röportajda Yıldız’ın Cumhuriyet’e yönelik operasyon için “Bunu kabul etmek mümkün değil. Basın özgürlüğüne yönelik bir operasyondur. Hiç kimse yazdığından ya da yaptığı haberden dolayı gözaltına alınamaz” dediğini de belirtelim.)

Yine Cumhuriyet’in yazarları ve yöneticileri gözaltında oldukları sırada, 3 Kasım 2016 tarihinde “bilgi sahibi” olarak ifade veren kişilerden biri de okur inisiyatifi olan CUMOK’un Koordinatörü Mustafa Namık Kemal Boya. Onun yakınması da gazetenin yayın politikasındaki değişiklik. Bu noktada dikkat çeken bir unsur da bu konu. Sorgu sık sık “Neden Cumhuriyet yayın politikasını değiştirdi” gibi bir noktaya varıyor. İlk adımımı 1981 yılında attığım bu gazetede ne kavgalar çıktı yayın politikası tartışmalarından. Ama hiçbirine savcılık el atmadı, kimse gözaltına alınıp tutuklanmadı.

PİRE DEVE YAPILACAK AMA PİRE DE YOK

Soruya konu olan “deliller”den biri de, yine “şüpheliler” gözaltına alındıktan sonra ulusalkanal.com sitesinde yayınlanan Rıza Zelyut imzalı bir yazı. Zelyut’un “Artık itibarsızlaştırma olan Taraf Gazetesi’nin yerine Cumhuriyet’i kondurdular. CIA’cı operasyonlar oradan propaganda edilecekti” cümlesindeki “tezi” şöyle bir soruya dönüşebilmiş örneğin: “Gazeteyi CIA ajanlarının ziyaret edip etmediği konusunda bildikleriniz nelerdir?” Dördüncü gruptaki soruların Cumhuriyet’te atılan manşetlere, yayınlanan köşe yazılarına, çıkan haberlere ilişkin olduğunu söylemiştik.

Ayrıntıya girmeyeceğim ama sorgu konusu olan her manşet için “Cumhuriyet Gazetesi manşetlerin atılmasında görevli kişi ve kişiler kimlerdir, bu kişilerin bu şekilde manşet atması için kimlerden talimat almaktadır” soruları soruluyor, “manşet altında subliminal aranıyor”.

Hatta FETÖ ve PKK soruşturmasıyla ne alakası varsa “Fransız Hiciv Dergisi Charlie Hebdo dergisinde yer alan karikatürün aynen Cumhuriyet Gazetesinde yayımlanmasını kimin sağladığı konusunda bildikleriniz nelerdir” gibisinden sorular da yer alıyor bu bölümde.

Beşinci grupta ise Cumhuriyet’e ilişkin para transferleriyle ilgili sekiz soru var. FETÖ’yle bağlantılı olduğu iddia edilen şirketlerden 2014-2016 yılları arasında gelen bazı paralar sorguya konu olmuş. Neden havale edildiği sorulan paraların en küçüğü sadece bin lira, en büyüğü de 52 bin lirayı bile bulmuyor. Yaklaşık üç yıllık süre içersinde gelen bu paraların toplamı 140 bin lira etmiyor.

Cumhuriyet’in yıllık ilan, reklam ve sponsorluk gelirinin 15 milyar lira olduğu göz önüne alınınca sorgu konusu olan miktar toplamın içersinde ben diyeyim binde iki, siz deyin binde dört. Aslında Cumhuriyet’e yapılan bu operasyonda “Var” denilen “deliller” aynen Aydın Engin’e sorulan bir soruya soruya benziyor. Gazetenin avukatı Tora Pekin’in aktardığına göre Aydın Engin’e soruluyor: “Ahmet Faik İnsel isimli PKK ile ilişkili şahıs, Aydın Engin’e 250 bin TL’lik havale göndermiştir. Aşağıda dökümü vardır, bu nedir?”

Aşağıda döküm falan yok elbette. Aydın Engin de yanıtlıyor: “O, arkadaşım yazar Ahmet İnsel’dir. İkimiz de o kadar parayı bir arada görmemişizdir. Bu olsa olsa Ahmet’in bana, Hrant Dink için hazırladığımız internet sitesinin masrafı olarak gönderdiği 250 TL’dir.”

Cumhuriyet’e dönük FETÖ/PKK soruşturması da eldeki “delil”lere göre aynen böyle. 250’ye bin katılıp 250 bin yapılmış ama ortada “bin katılacak 250” bile yok. Olsa olsa bu AKP’nin “ulusolcular” sayesinde Cumhuriyet Gazetesi’ne kurduğu “kurt kapanı”dır.