Siyaset bilimci Baskın Oran, CHP Milletvekili Enis Berberoğlu’nun tutuklanmasının “Ben Kürt değilimkicilerin” HDP’lilerin tutuklanması karşısında sessiz kalması hatta destek vermesinden kaynaklandığını belirterek, “CHP, HDP’yi dövdürtmeyecekti” dedi. 

“MİT TIR’ları görüntülerinin yayınlanması” davasında eski gazeteci Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Milletvekili Enis Berberoğlu’nun 25 yıl hapis cezasına çarptırılarak tutuklanmasının ardından CHP’nin de destek verdiği dokunulmazlıkların kaldırılmasına dair tartışma yeniden gündeme geldi. 

Baskın Oran, dihabere güneme dair değerlendirmelerde bulundu.  

HDP’li vekillerden sonra bu kez sıra CHP milletvekillerinin tutuklanmasına geldi. Bu açıdan Enis Berberoğlu'nun tutuklanması neye işaret?

Erdoğan’ın, durdurulmadıkça, hiçbir noktada durmayacağına işarettir.

Devamsızlık derken, teröre destek derken, zaten dışarıda HDP’li milletvekili kalmadı gibi bişeydi. Şimdi sıra, Allah’ın emridir, CHP’lilere geldi. Onlar da sindirilince TBMM “dikensiz gül bahçesi” olacak yani Tek Partili bir parlamento haline gelecek. Eh, Tek Adam rejimli bir Türkiye’ye anca böylesi uyar. 

“Biz Ermeni’yi vermeyecektik” çok bilinen fıkradır ama burada anlatmak mecburi. Hani bir Ermeni papaz, bir Kürt, bir Türk çok susamışlar, bir bağa girip karpuz kesmişler. Bağın sahibi yetişmiş, ama üçünü birden dövmesi zor. Papazı cüppesinden çekip yere çalmış, “Ulan bu ikisi benim din kardeşlerimdir, sen ne hakla bağıma giriyorsun!” Ve pataklamış.

Sonra Kürt’e dönmüş, “Ulan, sen Müslümansın ama benim kanımdan değilsin, hangi hakla karpuzumu yiyorsun!” demiş, onu da pataklamış. 

Sıra Türk’e gelmiş. “Anladık, Türk’sün ve Müslümansın, ama hangi hakla karpuzumu kestin!” demiş, ona da girişmiş.

Türk dayağı yiyince aklı başına gelmiş, “Biz işin başında papazı dövdürtmeyecektik!” demiş. CHP, HDP’lilerin dövdürtmeyecekti. 

Peki bu fıkrayı anlattınız ama hakikatte böyle değil mi?

Evet, Aslında bu fıkra mıkra değildir, evrensel gerçektir. Nazi toplama kamplarında 7 yıl yatan Protestan Rahip Martin Niemöller’in (ö. 1984) meşhur lafları: 

“Naziler önce Sosyalistleri almaya geldiler, ben Sosyalist değildim, sesimi çıkarmadım. (Sonra sendikacıları, sonra Yahudileri… İtiraz etmedim). Sonra beni almaya geldiler, benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı”

Bu işler böyledir kardeşim. “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” dediğin anda, yılan seni de caart diye sokar. CHP dedi, sokuluyor, sokulacak. Önemli değil; aklı başına gelsin yeter, çünkü Erdoğan’a biat etmeyen herkes ama herkes aynı akıbete uğrayacak. 

Bişey daha söyleyeyim mi, Bahçeli ve şürekası da Erdoğan’a biatı bıraktıkları anda onlar da çok acı ödeyecek; Allah’ın emri. 

Dokunulmazlıkların kaldırılmasının bu tutuklamalarda payı nedir? CHP'nin bu konuda 'anayasaya aykırı ama dokunulmazlıkların kaldırılmasına destek vereceğiz' sözleriyle verdiği desteği nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ne payı yahu, tamamı oradan kaynaklanıyor. Daha bir yıl yeni oldu, Nisan 2016’da bizzat Kılıçdaroğlu demişti: “AKP’nin dokunulmazlık teklifi Anayasa’ya aykırı ama ‘Evet’ diyeceğiz.” Bunu yukarıdaki fıkraya veya Niemöller’e uygula, CHP dedi ki: “Ben Kürt değilim, onun için sesimi çıkartmıyorum”. Şimdi aynı Kılıçdaroğlu direnişe çağırıyor. Üstelik, önceki hatasını (“dokunulmazlıklara karşıyız”) tekrarlayarak!

Yalnız, bu noktada çok ama çok dikkat. Kalkıp da ‘Sen vaktinde böyle demiştin, senin arkandan yürümeyiz’ demek mazoşistlik, hatta geri zekalılıktır. Hatayı yapan tamir ediyorsa, hele böyle zor durumlarda, bitmiştir. Hep birlikte mücadele edilir. 

Neyse, sadede gelelim, tekrarlıyorum, CHP’ye söylüyorum MHP sen anla. 

Toplumsal muhalefete yönelik bu baskılar nereye kadar varacak? Muhalefet bunun önüne nasıl geçmeli ve ne yapmalı?

Nereye kadar varacak, Erdoğan’a engel olunacağı noktaya kadar varacak. 

Muhalefet, şiddet kullanmamak şartıyla her meşru yönteme başvurarak Erdoğan’ı durdurmalıdır. Erdoğan pragmatiktir, baktı daha ileri gidemiyor, yumuşamış gibi yapar. En basit ve yakın örnek: Zeytinlikler. Ama buna aldanmamak lazım. Hedef, Erdoğan’ı bir daha anayasayı ve demokrasiyi tangur tungur edemeyecek hale getirmektir. Yani, uzun lafın kısası, meşru yollarla o makamdan indirmektir. 

Aslında, E. Berberoğlu’na reva görülen bu felaket, Baba Diyalektik icabı, bir anlamda nimettir. Eğer insanların (ve hele CHP’nin) aklı başına gelecekse tabii. 

Bu durumun gittikçe daha derinleşebileceği yönünde işaretler var. Sizin tahmininiz ve öngörüleriniz ne yönde?

Erdoğan, demokrasiye dönüşe izin veremez. Her şeyden önce yargı “bağımsız ve tarafsız” olacaktır ki, buna izin veremez. Dahasını söylemeye gerek var mı? 

Hatırla: Referandumun getirdiği bütün değişiklikler 2019’dan sonra uygulanacak. İki tanesi hariç: 1) Erdoğan’ın parti başkanı olması; 2) HSYK’nin yani yargı’nın tam kontrole alınması. 

Anlamayanlar buradan anlasın. 

Bu baskılar karşısında kabullenme durumu mu gelişecek bir itiraz ve tepki durumu mu?

Erdoğan bu sefer fazla ileri gitti. HDP’ye dokunurken “Ben Kürt değilim ki!” diyen insanlara da dokundu. İtiraz ve tepki çok büyüyecek. 

Tabii, pragmatik Erdoğan bu tepki karşısında biraz geri çekilebilir; büyük ihtimalle E. Berberoğlu’nun davası tutuksuz görülmeye başlanabilir, sonra da temyizde falan bozulur, ardından da sürüncemeye bırakılır, filan. Ama umarım “Ben Kürt değilimkiciler" dersi almışlardır. 

Bu memlekette yok öyle, ben şu değilim, sıyırırım hikayeleri. 

Her zaman söyledim, tekrarlıyorum: Erdoğan’ın karşısında rakip yok. Tek bir rakip var: Erdoğan’ın aşırılıklarla dolu tabiatı ve fena halde sıkışmışlığı/ yalnızlığı. Yani, Baba Diyalektik. O işlemeye başladı. 

Yeter ki yumuşama taktiklerine kimse kanmasın. 

Bu baskılar AKP'yi ve iktidarı nereye taşır sizce?

Şeamet kuşluğu yapmak tatsız ama direkt felakete. Türkiye’yle birlikte.