Radikal gazetesi Murat Yetkin, Diyarbakır’da gerçekleşecek Erdoğan-Barzani görüşmesiyle ilgili çarpıcı bir değerlendirme yapmıştı. Yetkin’e göre Başbakan Barzani’yi getirerek onun etkisiyle Diyarbakır’da seçim kazanmayı hedefliyor olabilir.

Bilindiği gibi Diyarbakır Kürt illerinin en büyük ve önemli merkezi. BDP seçimleri kazansa da AKP’nin oy oranı da oldukça yüksek. BDP de Diyarbakır’a çok büyük önem veriyor veGülten Kışanak’ı aday göstermeyi planlıyor.

İşte Murat Yetkin’in ilgili yazısı:

BARZANİ DİYARBAKIR'I ERDOĞAN'A GETİRİR Mİ?

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Barzani hamlesinin her şeyden önce PKK’ya Kürt siyasetindeki tek aktörün Öcalan olmadığını hatırlatıcı etkisini görmemiz gerekiyor.

Şöyle açalım: Diyarbakır, Erdoğan’ın 30 Mart 2014 yerel seçimlerinde en önem verdiği merkezler arasında; bu hafta sonu Diyarbakır programı bir yerde seçim kampanyasının resmen olmasa da fiilen açılışı olarak planlanıyordu. Geçen hafta bu programı Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY) Başkanı ve Kürdistan Demokratik Parti (KDP) lideri Mesud Barzani ziyaretiyle birlikte duyurdu. AK Parti Meclis grubunun 12 Kasım toplantısında da bu buluşmayı İbrahim Tatlıses-Şivan Perwer konseriyle adeta bir şenlik havasına büründürmek istedi.

Barzani’nin geleceği haberi BDP saflarındaki ezberi bir miktar bozdu. Örneğin Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir, Barzani’yi Diyarbakır’da ağırlamaktan memnun olacağını –mesafeli bir tonla da olsa- söylerken, Ahmet Türk açıkça Barzani’ye sitem etti, neden önce belediye ve ‘Kardeş Parti’yi, BDP oluyor, ziyaret etmediğini sordu.

Bunun bir değil birkaç nedeni var.

Birincisi, BDP’nin -ki Türk’ün kendi ifadesiyle- ‘aynı tabanı paylaşması’ nedeniyle PKK’nın da sayabiliriz, Barzani’nin ziyaretini kendileri yerine Erdoğan’a destek sayması.

İkincisi, bu buluşmanın bölgedeki önemli uluslararası gelişmelerle aynı zamanda gerçekleşecek olması. Bunu da biraz açalım.

Öncelikle ABD ve Rusya’nın Suriye iç savaşına deyim yerindeyse el koyması var. Sonra Ankara’nın zaten darmadağınık Suriye muhalefeti içinde yükselen El Kaide bağlantılı (Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ifadesiyle ‘aşırılık yanlısı’) İslamcı hareketlerin kendisine de zarar vereceğini görmeye başlaması geliyor.

 

Bir başka unsur, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün mezhep savaşlarının bölgeyi ‘İslami ortaçağ karanlığına’ sürükleyebileceği uyarısından itibaren Başbakan Erdoğan’ın Suriye savaşında karşı safları desteklemekten dolayı aranın açıldığı Irak’ın Şii Başbakanı Nuri El Maliki ile arayı düzeltme çabasına girmesi.

Bunda ABD’nin de payı var. Maliki’nin de yumuşaması 1 Kasım’da Beyaz Saray’da Barack Obama ile görüşmesinden sonra gözlenmeye başladı. Çünkü ABD hem Irak’ın bölünmesini (İran’ın Şii etkisinin Körfez petrol bölgesini tamamen etkisine alacağı kaygısıyla) istemiyor hem de Kürtlerin kendi petrol ve gazlarını Bağdat’la takışmadan satabilmelerini destekliyor. Burada Bağdat’ın da Erbil’in de yolu Türkiye’den geçiyor. Kürt bölgesiyle Türkiye arasındaki ilk petrol boru hattının inşaatı bitmiş durumda; sırada bir de gaz hattı var. Anlaşmanın tek eksiği Kürtlerin ne kadar petrol ihraç ettiğini ölçecek, deyim yerindeyse bir taksimetre; böylece Bağdat’taki merkezi yönetim satıştan payını alacak.

Davutoğlu’nun son Irak seferine bu açıdan da bakmak gerekiyor. Barzani’nin bu akı-ölçerin takılmasını kabul ettiğini Diyarbakır’da açıklaması ihtimali dahi var.

Bir etken de Suriye iç savaşından en çok kazanan taraf olan PKK’nın kardeş partisi PYD’nin son zamanlarda izlediği çizgi. Suriye’de El Kaide’ye karşı savaştığı için Batı istihbarat servisleri gözünde puan toplayan PYD, Barzani’den istediği desteği alamadığı için geçenlerde onu ’Kürt düşmanı’ ilan etti. Ardından, 10 Kasım’da Nusaybin’in karşı taraftaki ikizi Kamışlı’da Suriye Kürt Meclisi ilan etti. Başbakanlık’ın 11 Kasım’daki ‘Barzani geliyor’ açıklamasının ardından, ‘üç kantondan’ oluşan Suriye Geçici Kürt Yönetimi, yani Irak sınırının ardından Suriye sınırında da fiili Kürt özerkliği ilan etti. Erdoğan’ın 12 Kasım konuşması bu haberden sonradır.

Aslında hatırlanacak iki şey daha var. Birincisi, Erdoğan’ın yaklaşık bir yıl önce MİT Müsteşarı Hakan Fidan aracılığıyla yasadışı PKK lideri Abdullah Öcalan ile siyasi çözüm odaklı diyalog başlatmasının nedenlerinden biri de Suriye iç savaşının bir Kürt özerkliği doğurması ve bunun Türkiye’yi etkilemesini önlemekti. İkincisi ise 11 Aralık 2012’de BDP’li Gültan Kışanak tarafından Meclis kürsüsünden gösterilen ‘Türkiye’nin Kürt nüfusu’ haritasının, 30 Haziran 2014 seçimlerinde idari bakımdan coğrafi bütünlük ortaya çıkarmasını, yani fiilen Türkiye içinde bir Kürt bölgesi ortaya çıkarmasını önlemekti. Yani Kürt diyalog sürecinin başarıya ulaşması yalnızca şiddetin durması bakımından değil, siyasi birlik bakımından da önemliydi.

Erdoğan bu nedenle yerel seçimlerde BDP’nin Doğu ve Güneydoğu’da kesintisiz bir harita oluşturacak şekilde bütün belediyeleri almaması için kolları sıvamış durumda. Barzani’yi Diyarbakır’a getirerek petrol/Irak meselesine ek olarak, gelenekçi/muhafazakâr Kürt seçmen üzerindeki etkisiyle seçimde AK Parti’ye avantaj sağlayabileceğini de umuyor. (Yabana atmayın, 1 Mart 2003’te Irak tezkeresinin Meclis’ten geçmemesinin ardından siyaset kurdu Süleyman Demirel tereddütsüz Barzani lobisini işaret etmişti.) Sadece Diyarbakır’da değil, örneğin Hakkâri’de, Bingöl, Muş gibi muhafazakâr Kürt seçmenin yaşadığı yerlerde de Barzani etkisi malum. Zaten Başbakan’ın başdanışmanı Yalçın Akdoğan da Ahmet Türk’ü eleştirirken Barzani’nin Erdoğan’ın ‘seçim kampanyasına katkı sağlayacağı’ endişesini taşıdığını söylüyor.

Sorumuzu şimdi tekrarlayabiliriz: Erdoğan Barzani’yi Diyarbakır’a getirirken Barzani de Diyarbakır’ı Erdoğan’a getirebilecek mi? Türkiye iç ve dış politikanın hiç bu kadar iç içe geçtiği bir yerel seçim görmemişti.