Ermenek'in Kazancı’daki köylerinde emekli madenciler kendilerini madene 'mahkum eden' sistemi anlettı.

67 yaşındaki Kerim Polat, “Bu coğrafya hayli engebelidir, yani işleyecek doğru düzgün toprağımız yok. Bir miktar vardı, onu da baraj götürdü. Bu toprağın bir kısmında da yine maden ocağı vardı. Biz oradan emekli olduk” dedi.

Murat Eğilmez'in Al Jazeera'de yer alan haberine göre Polat, baraj sularının tarım arazilerini yutmasıyla madene mahkûm kaldıklarını söyledi:

“Buranın genci madenci olmasın da ne yapsın. Biz bilmiyor muyuz bu işin ölümcül tehlikesini? Ölmeden toprağa girmektir madencininki. Ama toprak yok, fabrika yok. Üç beş meyve ağacının geliriyle, üç beş keçinin sütü kime yetsin?”

Aynı madenden emekli olan 56 yaşındaki Hasan İşler ise barajın büyük etken olduğuna katılıyor. Ancak madencilikteki düzenli maaş ve erken emekliliğin de insanları cezbettiğini ekliyor.

Bugün yaşanan facianın temelinde içini para hırsı bürümüş işverenin aç gözlülüğü yattığını ifade eden İşler, sendikanın, örgütlü çalışmanın önemine dikkat çekti.

“Ben sendikacıyken, insanlara yalvarıyordum, 'Gelin birlik olun, başka türlü hiçbir hakkımızı alamayız. Teker teker ölüp gideriz' dedim ama nafile. Çalıştığım dönemde bu havzada bin 500 civarında maden işçisi vardı. Hepsini yemekli toplantıya davet ettik. İnanır mısın, bir tek işçi bile korkusundan gelemedi. Sendikaya gidersem işimden olurum diye. İşin içine ekmek, aile sorumluluğu girdi mi her şey değişiyor. Kimse işinden olmak istemiyor, ama canından oluyor. Her yıl buralarda en az 9-10 madenci iş kazasında ölür. Ama tek tek farklı zamanlarda olduğundan böyle infial olmaz.”

Şu andaki madencilerin işlerinin çok daha zor olduğunu vurgulayan İşler şunları söyledi:

“Bizim zamanımızda çok daha emniyetliydi bu işler. Devlet kontrolü çok sıkıydı. Herkes birbirini kollardı, her türlü tedbir alınırdı. Buna rağmen çok korkardık. Şimdikilerin hâli işte ortada. Para hırsı namert etmiş bu adamları. Fidan gibi yiğitler işte suyun altında şimdi. Öyle bir yerdir ki o kör kuyu, başında bir lamba yer de yok gök de."