İstanbul’a Terör Şefi atanan Ay’ın mağdurlarından Zeybek yaşadıklarını anlattı: İşkence gördüm ve tecavüze uğradım.

 

Gözaltında işkence yapmaktan hüküm giyen ve AİHM’de Türkiye’nin mahkum edilmesine yol açan polis şefi Sedat Selim Ay’ın Terörle Mücadeleden Sorumlu İstanbul Emniyet Müdür Yardımcılığı’na getirilmesinin yankıları sürerken söz konusu işkence ve tecavüz olayının en önemli mağdurlarından Asiye Zeybek, 15 yıl sonra Taraf’a konuştu. Gözaltında maruz kaldığı işkence ve tecavüz olayıyla ilgili çarpıcı açıklamalarda bulunan Zeybek, Sedat Selim Ay’ın Taraf’a yaptığı açıklamaları da yalanladı.

 

Asiye Zeybek, “Gözaltında işkence gördüm ve tecavüze uğradım. Polislerin hepsini mahkemede teşhis ettim. Cezaevinden çıktığımda İsveç’te kendime yeni bir hayat kurdum. Selim Ay’ın üst rütbeye atanması beni şaşırtmadı. O dönemdeki birçok işkenceci polisin ataması yapıldı” dedi.

 

İsveç’e yerleştikten sonra ikinci evliliğini yapan bir çocuk sahibi Asiye Zeybek, gözaltındayken yaşadığı olayları şöyle anlattı: “Ben 1997’de gözaltına alındığımda Gaziosmanpaşa taraflarında oturuyordum. Operasyondan bir gece önce eski eşimin dayısının evinde kaldım. Ertesi gün akşama doğru eve gittiğimde polisler evdeydi zaten. Evime kapıyı kırarak girmişlerdi ve içeride karakol kurmuşlardı. Evde gözlerimi bağladılar. Üst aramasından sonra beni emniyet götürdüler. Yol boyunca gözlerimi açmadılar. Sedat Selim Ay’ın açıklamasında olduğu gibi örgüt evinde toplantı sırasında gözaltına alınmadım. Kendi evimdeydim. Zaten devletin kayıtlarında da nerede yakalandığım bellidir.

 

“İŞKENCE YAPANLARI GÖRDÜM”

Emniyete tek başıma götürüldüm. Sonra beni Bayram Kartal’ın karşısına çıkardılar. Onun yüzünü hatırlayabiliyorum. Sanırım o anda gözlerimi açmışlardı. Burada Bayram Kartal bana ‘Ne biliyorsan anlat, yoksa dayanamasın’ dedi. Ben cevap vermeyince doğrudan sorgu odasına çıkardılar. Yanlış hatırlamıyorsam üst katlarda bir yerlere götürdüler. Sonra işkence odasına geçirdiler. İçeri girdiğimizde önce Filistin askısına astılar. Bir süre sonra kollarımı hissetmemeye başladım ve askıdan indirdiler. Sonra da diğer olaylar oldu. Burada olanların ayrıntılarını anlatmak istemiyorum. Emniyette yaklaşık dört gün çok yoğun işkence gördüm. Ondan sonra dinlendirmeye aldılar. Ayakta bekletme, yüksek sesle müzik dinletme, uyutmama gibi işkenceler yapıyorlardı. Bu sırada gözlerim açıktı. Burada işkence yapan polisler gördüm. Zaten sorgu sırasında polislerin sesleri aklında kalıyor. İfade alma kısmında da aynı polisleri orada gördüm. Aralarında Bayram Kartal, Sedat Selim Ay ve diğer altı polis vardı.

 

Ben gözaltında onların söyledikleri şekilde ifade verdim. Zaten ifadeyi onlar doldurup sana imzalatıyorlar. Ben önüme ne koydularsa imzaladım. Gözaltı sürecinden sonra Kırklareli Cezaevi’ne gönderildim. Ben onların yönlendirmesiyle Kırklareli Cezaevi’ne gittim. Zaten yaşadığım işkenceden sonra ben kendimi kaybetmiştim. Hangi cezaevine gideceğim umurumda değildi. Dünya başınıza yıkılır denir ya, benim durumum öyle bir şeydi...

 

“BENİ SADECE AİLEM ZİYARET ETTİ”

Kırklareli Cezaevi’ne geldiğimde beni adli mahkumların kaldığı koğuşa koydular. İtirafçıların yanında kalmıyordum. Ben daha sonra Gebze Cezaevi’ne geçmek istedim. Kırklareli tamamen polisin kontrolünde olan bir cezaeviydi. Burada nasıl örgüt bana baskı kurmuş olabilir. Gelen giden belliydi. Beni, ailem ve avukatım ziyaret ediyordu. Örgüt adına kim gelmiş ki beni tehdit edecek. Bana mektup mu göndermişler faks mı göndermişler. Bunlar olsaydı kayıtlara geçerdi.

 

Daha sonra itirafçı cezaevinde kalmak istemediğim için Gebze’ye naklimi istedim. Zaten o dönemde Bayrampaşa ve Ümraniye Cezaevi sevk almıyorlardı. Buralara sevk yapılsaydı, ben bu cezaevlerine de giderdim. Oralara da dilekçe verebilirdim. Selim Ay’ın iddia ettiği gibi kimse beni tehdit etmedi. Gebze Cezaevi’nde geldiğimde ise ranza cezası aldığım ve örgütün beni tehdit ettiği de doğru değildir. Biz aynı koğuşta 40 kişi kalıyorduk. Bazen bu sayı 50 oluyordu. Şimdi ben bu kadar kalabalık bir koğuşta nasıl ranza cezası almışım. Kesinlikle doğru değil. Tam aksine bana, cezaevinde bulunan dosya arkadaşlarım ve koğuş arkadaşlarımın inanılmaz desteği oldu. Yaşadığım olayların ardından beni iyileştirmek için çok uğraştılar. Normal bir hayata hazırlamak için her şeyi yaptılar. Ayrıca benim verdiğim ifadelerden örgüt çökertildiği de çok komik bir iddia. Cezaevinde bir süre kaldım. İlk olarak Sultanahmet’teki mahkeme çıkarıldığımızda TİM-3 dedikleri yaklaşık sekiz kişilik polis ekibi de oradaydı.

 

MAHKEMEDE TEŞHİS ETTİM

Biz içeri girdiğimizde orada bekliyorlardı. Şimdi hepsinin ismini hatırlamıyorum. Ama Bayram Kartal ve Sedat Selim Ay’ı çok net hatırlıyorum. Hepsini mahkemede teşhis ettim. Zaten ilk duruşmada hakimin soruları karşısında bayıldım. Selim Ay, açıklamasında mahkemeye gelmediğimizi söylemiş. Bizi mahkemeye getirmiyorlardı. Askerler bizi getirse gelmek isterdik. Daha sonra cezaevinde kaldığım sürede başımdan geçenleri yazmaya karar verdim. Bu sırada tedavi görüyordum ve iyileşmek ve yaşadıklarımla yüzleşmek için başımdan geçenleri yazdım. İlk zamanlarda kitap yazma fikrim yoktu. Sonra kitap şekline getirdim.

 

İŞKENCECİLERE ÖDÜL BİR TÜRKİYE GERÇEĞİ

Cezaevinde beş buçuk yıl kaldıktan sonra tahliye edildim. Bu sırada kitabımdan dolayı bana verilen bir ödülü almak için İsveç’e gittim. Yasal olarak pasaportumla bu ülkeye geldim. Bu sırada hakkımda 12 buçuk yıl hapis cezası çıktı. Böyle olunca Türkiye’ye geri gelmedim. Daha sonra ise çıkan yeni yasalarla yattığım süre göz önünde bulundurularak cezam bitti.

 

YENİ BİR HAYAT KURDUM

İsveç’e geldikten sonra ikinci evliliğimi yaptım. Şimdi bir çocuğum var ve kendime yeni bir hayat kurdum. Ailemle birlikte Türkiye’ye de geliyorum. Ama bize işkence yapan Sedat Selim Ay’ın bu kadar üst bir rütbeye çıkarılması çok bana çok ilginç gelmedi. Bu Türkiye gerçeklerinden biri... Benzer şekilde o döneme işkence yapan birçok polis yüksek rütbelerle ödüllendirildi. Bayram Kartal da bunlardan biri...”

 

YETER’İ ÖLDÜREN TİMİN DE ŞEFİYDİ

Sedat Selim Ay’ın ismi sendikacı Süleyman Yeter’in gözaltındayken işkenceyle öldürüldüğü davada da geçiyor. Süleyman Yeter, aralarında Ay’ın da olduğu başka bir işkence davasında tanık olarak polisleri teşhis etmeden önce gözaltına alınıp öldürüldü. Yeter’i gözaltına alan TİM-3’ün başında yine Ay vardı.

 

O dönemde Limter-İş sendikasında çalışan Süleyman Yeter, 5 Mart 1999 tarihinde Dayanışma Gazetesi’ne yapılan operasyonda gözaltına alındı. Bu dönem, Ay’ın da arasında olduğu polislerin 1997’de gözaltına alınan 14 kişiye işkence yaptıkları iddiasıyla yargılandıkları davanın sona yaklaştığı bir dönemdi. Yeter, bu davada hem mağdur hem tanıktı, işkence yapan polisleri teşhis edecekti. Ancak Yeter, 7 Mart 1999’da gözaltındayken öldü.

 

Onunla birlikte gözaltına alınan Bayram Namaz ifadesinde şunları anlattı: “Yeter ölümünden önceki akşam hücresinden alındı. Sabaha karşı sürüklenerek getirildi. İşkence gördüğü halinden belliydi. Kendisine sordum işkence gördüğünü söyledi. Buza yatırıldığını, soğuk su tutulduğunu ve yoğun şekilde dayak atıldığını bana anlattı.”

 

Ertesi gün tekrar götürülen Yeter’in bir daha getirilmediğini belirten Namaz, “Pazar günü sabahleyin oranın görevlileri gelip hücreden açlık grevinde olan Süleyman Yeter’e verdikleri şekerli suyu aldılar. Hatta orada montu kalmıştı. Birisi montunu da al demesine rağmen, diğeri s.ktir et boşver şeklinde almadan gittiler” dedi. O gece Süleyman Yeter ölmüştü. Otopsi raporunda işkencenin izlerini açıkça ortaya koyuyordu. Yapılan soruşturmada Ay’ın da ifadesi alındı. Ay, “Yeter’in yakalanmasında ve sorgulamasında ben yoktum. Sadece TİM amiri olarak tüm aramalar nezaret ediyordum.(…) Olayla yakın uzak ilgim yoktur” diye kendini savundu.

 

ÖLÜMLÜ DAVADA DA TAKİPSİZLİK

Davada olayın Yeter’le aynı hücrede kalan Özbek Ziyneddin Askarov Abdurosuloviç’in üzerine yıkılmaya çalışıldığı da ortaya çıktı. Abdurosuloviç kendisine “bana bak bizim elimdesin” diyen polisin tehdidi üzerine mahkemede Yeter’i dövdüğünü söylediğini daha sonra bir mektupla açıkladı. Ancak Abdusosuloviç daha sonra yazdığı bir mektupta “Aslında şubede işkenceyle öldü. Beni de öldürmesinler diye polis işkencesini söylemedim” dedi. Bu mektup üzerine Abdurosuloviç Özbekistan’a iade edilirken, Yeter’in ölümüyle ilgili davada takipsizlik kararı verildi. (Taraf)