AYŞE YILDIRIM / CUMHURİYET

Yandaş medyanın “Küçük Kandil” diye adlandırdığı Lice, Hazro ve Kocaköy ilçeleri kırsalında 11 gün süren “sokağa çıkma yasağı”nın ardından TSK “başarıyla” sonuçlandırdığı operasyonun bilançosunu yayımladı:

- Operasyona 7 bin 500 güvenlik görevlisi katıldı. 
- 67 milyon hintkeneviri imha edildi. 
- Toplam 15.414 kg esrar maddesi imha edildi. 
- 14 BTÖ mensubu etkisiz hale getirildi. 
- Yakalanarak gözaltına alınan 305 işbirlikçiden 43’ü tutuklandı. 
- Teröristler tarafından kullanılan 43 sığınak ve mağara, yaklaşık 5 ton ağırlığında muhtelif yaşam ve giyim malzemesi bulunarak kullanılmaz hale getirildi. 
- Patlayıcı yapımında kullanılan 20 ton amonyum nitrat ile 64 el yapımı patlayıcı bulundu. 
- BTÖ mensubu teröristler tarafından farklı bölgelerden gasp edilerek Lice kırsalına getirilen ve bombalı araç yapımında kullanılacağı tespit edilen 22 araç ele geçirildi.

Gelelim bu “operasyonu” havuz medyasının nasıl sunduğuna. Güneş gazetesi “Küçük Kandil” temizlendi manşetiyle haberi veriyordu: 

“24 tabur askerin Diyarbakır ve Bingöl kırsalında gerçekleştirdiği operasyon tamamlandı. PKK’ye ağır darbe vuruldu. 16 milyar liralık uyuşturucu ve sığınak imha edildi. Bombalı saldırı için hazırlanan 22 araç ile 20 ton patlayıcı ele geçirildi. 25-30 kişilik 3 terörist grup nokta operasyonlarla dağıtıldı.” 

Neresinden başlamalı. Patlayıcı dedikleri amonyum nitrat’ın gübre olduğundan mı? 14 “terörist”in saklandığı 43 sığınak ve mağaradan mı? Yoksa 14 teröristin kullandığı 5 ton yaşam ve giyim malzemesinden mi? Yoksa “büyük darbe vurulan” uyuşturucu miktarından mı? 

2013 yılında çözüm süreci sürerken 500 güvenlik görevlisiyle yapılan operasyonda bile daha çok esrar imha edilmişti; 23 ton... 

Nerden baksan tutarsızlık, bununla da sınırlı değil. Lice’nin Mehle mezrasında gözaltına alınan 34 köylüden 30’unun soyadı Kocakaya’ydı. Hepsi birbiriyle akraba köylülerdi. Sadece 4’ü farklı soyadı taşıyordu ama onlar da aynı köyde yaşıyordu. Aralarında 6 da çocuk vardı. Bunlardan 15’i tutuklandı. Biri 16 yaşındaki bir çocuk. Sadece ikisinin soyadı farklı. Onlar da Veysi Gökhan ile Halise Balkaç. Avukat İmran Gökdere, tutuklanan köylülerin örgüte üye olmak, canlı kalkan olmaya çalışmak ve yangın çıkarmaya çalışmakla suçlandığını söylüyor. Tabii bunların hiçbirinin doğru olmadığının altını çiziyor. 

Köy sakinlerinden Mehmet Şirin Kocakaya’nın ölümüne ilişkin şüpheler ise ortada duruyor. Köylüler, Kocakaya’nın işkenceyle öldürüldüğünü söylüyor. Avukat İmran Gökdere, JÖH üyelerinin ifadelerindeki, “Örgüt mensubu olarak bizim elimizdeydi. Karmaşadan yararlanıp elimizden sıyrıldı. O sırada havaya ateş açtık. Düştü ve kafasını taşa çarptı. Biz de olay yerinden tahliye ettik” dediğini söylüyor. Ne kadar tanıdık değil mi? Otopsi raporu ise bilinmiyor. Çünkü savcılık avukatların otopsiye girişine bile izin vermedi. 

Mehmet Kocakaya’nın kardeşi Erdal Kocakaya da tutuklular arasında. Özel Harekât’ın Erdal Kocakaya’ya işkence yaptığını iddia ediyor köylüler. Ağabeyini korumaya çalışan kız kardeşi Rojda Kocakaya’nın da “Gel ağabeyini gösterelim, denilerek dipçikle darp edildiği”ni söylüyor avukat Gökdere. Bayram sonrası tutuklamalara itiraz edilecek. Sonuç çıkar mı şüpheli ama işkence gören köylüler de şikâyetçi olacaklar. 

Her şeye rağmen köylerini, mezralarını terk etmeyen halk ise yok olan bağlarına, bahçelerine, ağaçlarına, hayvanlarına rağmen Mehle’yi küllerinden yeniden doğurmaya kararlı. 

İşte Erdoğan’ın, AKP sözcülerinin, Saray medyasının sakladığı: Genelkurmay’ın, Diyarbakır Valiliği’nin yaptığı resmi açıklamalarda yer vermediği Lice ve kırsalında yaşanan gerçeklerin öbür yüzü de bu!