Diyarbakır’da gerçekleşen Demokratik İslam Kongresi'nde Medine Sözleşmesi ile İslam'da zalim, mazlum ve adalet kavramları tartışıldı.

Prof. Dr. Bilal Sambur  en büyük sorununun "modern devlet canavarı" olduğunu ifade ederek, İslam'ın araçsallaştırılmasıyla ayetlerin kılıçların ucuna yazıldığını söyledi.

İlk oturumda "Medine Sözleşmesi" tartışıldı. Prof Dr. Nurettin Turgay moderatörlüğünde yapılan oturumda konuşmacı olarak Porf. Dr. Bilal Sambur, yazarlar Hüda Kaya ve Ali Bulaç gibi önemli isimler yer aldı.

"Yeni bir Ortadoğu için Medine Sözleşmesi" başlığı altında konuşma yapan   Ali Bulaç,  bugün Ortadoğu'da da bütün kültürleri, inançları, ulusları bir araya getirebilecek bir kubbeye ihtiyaç olduğunu söyledi.  Bulaç, Medine Sözleşmesi'nin bu ortaklığa zemin oluşturabileceğini kaydetti.

Yazar Hüda Kaya,  "İlke ve sözleşmeler, toplumsal düzen için önemlidir. Medine Sözleşmesi'nde de toplumsal bağlılık olgusu belirgindir. Sözleşmede halkların yatay ilişkileri ve ilkelerini belirlendi" dedi.

Dinin yeniden asli referansları esas alınarak, dünya halklarının bir arada yaşamalarının mümkün olduğunu kaydeden Kaya, İslam'ın yeniden anlamını bulması için yapılan bu kongrenin önemli olduğunu söyledi.

Azınlıkların anadilde eğitim hakları olduğu halde azınlık olmayan Kürtlerin bu haklarından da mahrum bırakıldığına işaret eden Kaya, "Bir zamanlar türbanlılara 'Arabistan'a gitsin' diyen anlayışla, haklarını isteyen Kürtlere 'Kuzey Irak'a gitsin' diyen anlayışların benzerliğini görüyoruz" dedi.

Kaya, eğer barış, annelerin bir daha ağlamaması isteniyorsa hakikatlerle yüzleşilmesinin şart olduğu vurgusu yaparak barış sürecinin de anayasal güvenceye alınmasının en önemli konuların başında geldiğini söyledi.

Kaya, konuşmasında 17 Aralık operasyonlarıyla birlikte dini dezenformasyonların başladığının görüldüğüne de yer verdi.

Yazar Yavuz Delal, insanın bütün değerleri, yeri geldiğinde kendi çıkarları doğrultusunda kullandığını ifade etti. Delal, Medine Sözleşmesi'ne ilişkin kısa bir değerlendirme yaparak, sözleşmeye giden yolun nasıl oluştuğunu ve bunun günümüze nasıl yansıtılacağı üzerine durdu.

Türkiye'de yaşanan sürecin savaşarak bir yere varılamayacağını ortaya koyduğunu söyleyen Delal, "Zalim kelimesini iyi anlamak için Kuran'ın hangi zeminde inşa edildiğine dikkat etmek gerekir. Kuran, "hak" kelimesi üzerine inşa edilmiştir. Bir şeyin doğasına aykırı davranmak zulüm ise, o Cenab-ı Allah bütün durumlarda aynı davranacaktır" ifadelerini kullandı.

Oturumun bir diğer konuşmacısı olan Prof. Dr. Bilal Sambur ise, "Barışçıl ve Çoğulcu Bir Ortadoğu İnşasında Medine Referansı ve Veda Hutbesi" başlıklı sunumuna "İnsan gibi yaşamayı değil, hayvan gibi çatışmayı öğrendik" sözleriyle başladı.

Konuşmasının devamında da dönemin en büyük sorununun "modern devlet canavarı" olduğunu ifade eden Sambur, İslam'ın araçsallaştırılmasıyla ayetlerin kılıçların ucuna yazıldığını söyledi.

İslam'ın her şeyle sentez yapılmasına rağmen, İslam'ın insanla sentezinin yapılamadığını belirterek, insanların etkili iletişim yapamaması nedeniyle ilişkilerde sadece çatışmaların yaşandığını vurguladı. Medine Sözleşmesi'nin de bir "mühendislik projesi" olmadığını dile getiren Sambur, "İnsanlar arasındaki doğal iletişimi düzenleyen bir sözleşmedir. Barış için her şeyden önce çatışmayı sonlandıran bir iradeye ihtiyaç vardır" şeklinde konuştu.

İKİNCİ OTURUM: İSLAM'DA ZALİM, MAZLUM VE ADALET KAVRAMLARI

Kongrenin ikinci oturumunda bu kez "İslam'da Zalim, Mazlum ve Adalet Kavramları" konusu ele alındı. Seher Akçınar moderatörlüğünde gerçekleşen bu oturuma, Hazro Belediyesi Eş Başkanı Güler Özavcı Doğu, yazar Yavuz Delal ve Doç.Dr. Ali Yaman katıldı.

Hazro Belediyesi Eş Başkanı Güler Özavcı Doğu ise, "Ezen devlet ezilen toplum olgusu ve günümüze kadar hakikat ve adalet mücadelesi" üzerine değerlendirmelerde bulundu.  Doğu, Hz. Muhammed döneminden sonra Kuran ve hadislerin toplanmasıyla birlikte İslamiyet'te ciddi çatlakların görünmediği ama Abbasi ve Emevi devletleri döneminde, devlet olgusuyla birlikte kırılmanın yaşandığını söyledi. Emevi hanedanlık sisteminin 'kimimiz zengin kimimiz fakir' dediğini söyleyen Doğu, zamanla halkın muhafazakarlaşarak günümüze kadar geldiğini söyledi.

Doğu'nun ardından "İslam algısında öteki" başlığı altında Doç. Dr. Ali Yaman, konuştu. Yaman, kongreye katılan herkesin bir dönem ayrımcılığa uğradığını ifade etti. Sadece teolojik olarak değil, sosyolojik olarak da "Demokratik İslam" konusunun işlenmesi gerektiğini dile getiren Yaman, zalim ve mazlum kavramlarının herkes tarafından farklı kullanıldığını dile getirdi. Devamında da din adamlarının "öteki" konusuna hassas yaklaşması gerektiğini söyleyen Yaman, din adamlarının toplumu kutuplaştırıcı yaklaşımlardan kaçınması gerektiğini ifade etti.

Oturumda son olarak konuşan aktivist Sinan Dayan, İslam'da sosyal adalet ve kapitalizm üzerine değerlendirmeler yaptı. Din denildiği zaman inanıp, inanmama konusu ya da hayatın kendisinin akıllara geldiğini söyleyerek sözlerine başlayan Dayan, "Peygamberlerin tamamı mevcut toplumun durumuna isyan ederek tepki göstererek ortaya çıkmışlardır. Var olan duruma isyan etmişlerdir. Aynı zamanda din, mazlum halkların bir çığlığıdır" diye konuştu.  Dayan, kongrenin amaçlara hizmet edebilmesi için katılımcıların tüm enerjilerini ortaya koyması gerektiğini vurguladı.

'KÜRTLER ÜMMETİ BİRLEŞTİREBİLECEK BİR GÜÇ OLACAK'

340 delegenin katımlıyla başlayan Demokratik İslam Kongresi'nin birinci günü "Ortadoğu'da barış arayışı ve Kürt sorunun çözümü" başlığıyla gerçekleşen üçüncü oturumda yürütülen tartışmalarla sona erdi.

Oturumda konuşan eski vekil Abdulbaki Erdoğmuş, barışın muhatabının sadece Kürtler olmadığına, bir bütün insanlığı barışın muhatabı olduğuna dikkat çekerken, Doç. Dr. Veysel Ayhan ise kongre ile birlikte Kürtlerin ümmeti birleştirebilecek bir güç olacağını ifade etti.

Demokratik İslam Kongresi'nin ilk günü üçüncü oturumla sona erdi. Abdullah Öcalan'ın mesajıyla başlayan kongrenin son oturumunda, "Ortadoğu'da barış arayışı ve Kürt sorununun çözümü" başlığı ele alındı. Kongrenin moderatörlüğünü Federal Kürdistan Bölgesi’nden gelen Yekgirti İslam temsilcisi ve kadın parlamenter Hewraz Ahmet yaptı. Ahmet, İslam adına Müslümanlara zulüm yapıldığını söyledi. Medine Sözleşmesi'ne ilişkin değerlendirmelerde bulunan Ahmet, "İslam adına zulüm yapıldığı zaman kendimize bakmalıyız. O zulümden acı duymalıyız. Ama tarih zulüm yapanları yargılayacaktır" dedi.

Oturumda Türkiye'nin Ortadoğu'ya yönelik politikası ve bunun Kürt sorunu üzerindeki etkisine ilişkin sunumu eski milletvekili Abdulbaki Erdoğmuş yaptı. Erdoğmuş, İslam'ın adalet ve barış dini olduğunu belirterek, geçmişten bu yana cemaat, devlet ve daha çok politikacılar tarafından siyasallaştırılmaya çalışıldığını söyledi.

Demokrasi ve İslam'ın birlikte tanımlanmasının sorunlu bir anlayış olduğu eleştirisi yapan Erdoğmuş, "İslam sadece Ortadoğu coğrafyasında değil daha geniş ve çok büyük bir kültürü temsil etmektedir. Tarih boyunca emperyalist müdahalelere karşı sürekliliğini koruyan en güçlü medeniyetlerden birisidir. Ortadoğu'yu sadece İslamiyet'le ele almak doğru değil. İslamsız bir Ortadoğu düşünülemeyeceğine göre İslamsız bir barış ve gelecek tasavvur dahi edilemez. Unutulmamalı ki İslam, Müslümanlar için bir din, ancak özellikle bu coğrafyanın bütün unsuları için bir medeniyettir. Kongre de buna çok büyük katkı sunacaktır" dedi.

'KÜRT SORUNU ETNİK BİR SORUNDAN İBARET DEĞİLDİR'

Erdoğmuş, Türkiye, Ortadoğu ve Kürt kavramları üzerinde durulmadan ve Kürt sorunu doğru tanımlanmadan genel sorunların da doğru tanımlanamayacağını belirtti. Ortadoğu'nun tarihin ilk dönemlerinden günümüze kadar anlamını ve önemini sürdüren tek bölge olduğunu dile getiren Erdoğmuş, Ortadoğu'nun tarih boyunca jeopolitik konumunu koruduğunu kaydetti. Kürtler ve Kürt sorunu üzerine değerlendirmelerde bulunan Erdoğmuş, "Kürtler kadim Ortadoğu coğrafyasındaki medeniyetlerin hepsinde yer almıştır. Bu gerçeği ele almadan Kürt sorununu doğru ele almak, Kürt haklarından doğru bahsetmek imkansız. Kürtlerin etnik hakları elbette önemlidir. Ancak Kürt sorunu tek başına sadece etnik bir sorundan ibaret değildir. Etnik temelli haklar talep etmek Kürtlerin sıradan bir halk olduğu izlenimini yaratmaktadır" diye konuştu.

'BARIŞIN MUHATABI SADECE KÜRTLER DEĞİLDİR, TÜM BİR İNSANLIKTIR'

Kürt sorununun çözümü noktasında sunulacak önerilerin hem Ortadoğu hem de dünya anlayışıyla uyumlu olması gerektiğini dile getiren Erdoğmuş, "Devletlerden adil çözüm beklemenin doğru olmadığını hepimiz biliyoruz. Barışın muhatabı sadece Kürtler değildir, bölge hakları, hatta tüm bir insanlıktır. Kürtler çağın ruhuyla kimlik ve öze dönüş mücadelesini başarıyla verirken, barış ve adalet arayışlarını da bu coğrafyanın ana damarlarında on binlerce yıldır akıp gelen köklü asil medeniyet aidiyeti ve bilinci ile ortaya koymaları gerekir" dedi.

 

Erdoğmuş, “Her türlü inkar ve baskıya rağmen Kürtlerin bir taraftan barış arayışlarını sürdürürken, bir taraftan da mücadelelerini siyasetin içinde ve demokratik kanalları sonuna kadar zorlayarak sürdürmelidir” diyerek, sözlerini tamamladı.

'KÜRTLER, ÜMMETİ BİRLEŞTİREBİLECEK BİR GÜÇ OLACAK'

Doç. Dr. Veysel Ayhan ise Ortadoğu'daki gelişmeler bağlamında Kürt sorunu ve Rojava'daki gelişmeleri ele aldı. Ayhan, modern kültürün getirdiği bütün kurumlardan bölgedeki insanların kendisini koruduğunu kaydetti. "Kürtler, Avrupa'dan gelen modern yaşamın dışında kaldı" diyen Ayhan, bugün çöken şeyin batının “modern felsefesi” olduğunu vurguladı. Bütün Mezopotamya ve Ortadoğu'nun yeniden inşa edilebileceğine de dikkat çeken Ayhan, batının Kürt toplumunu etkileyememesi nedeniyle yok saymaya çalıştığına işaret etti. Kürtlerin, bütün Ortadoğu halklarını bir araya getirecek güce sahip olduğunu söyleyen Ayhan, yaşanan en büyük sorunun yeni bir "biz" yaratma olduğunu kaydetti. Kongre ile birlikte Kürtlerin ümmeti birleştirebilecek bir güç olacağını ifade eden Ayhan, Kürtlerin yeni bir medeniyetin kurucu ana unsuru olacağını kaydetti.

'DİNDAR ÇEVRELER KATLİAMLARA KARŞI ÇIKMADI'

Oturumda son olarak konuşan Hakkari eski Belediye Başkanı, İlahiyatçı Fadıl Bedirhanoğlu, Öcalan'ın 21 Mart 2013 deklarasyonu ve gelinen sürece ilişkin değerlendirme yaptı. Bedirhanoğlu, Kürtlerin kamuoyuna devamlı "Müslüman değiller" diye gösterildiğine de vurgu yaptı. Kürtlerin maruz kaldığı katliam ve “faili meçhul” cinayetler karşısında dindar çevrelerin yüksek bir sesle karşı çıkmadığına değinen Bedirhanoğlu, "Rojava'da aynı şekilde İslam sloganları altında saldırılar yapılıyor. İslam adına yapılan bu kadar kirli şeyden sonra sanki İslam insanlık için gelmemiştir anlayışı ortaya çıktı. 93'ten bu yana çeşitli dönemlerde Kürt özgürlük hareketi tek taraflı ateşkesler ilan ederek barış talebini yeniledi. Ancak Müslüman olarak kendilerini tanıtanlar bu ateşkesleri fırsat bilerek saldırılarını arttırmışlardır" diye konuştu.

Kongre Pazar günü "İslam'da savaş hukuku ve barışın inşası" ve "Kadının İslam'da yeri" başlıklarıyla gerçekleşecek oturumların ardından, karar tasarısı ve sonuç bildirgesi üzerine yürütülecek tartışmalarla birlikte hazırlanacak sonuç bildirgesinin açıklanmasıyla sona erecek. (ANF)