15 Temmuz’un ardından ilan OHAL kapsamında yayınlanan KHK ile işerinde ihraç edilen Nuriye Gülmen ve Semih Özakça için çağrıda bulunan aydınlar kendilerini 'terör destekçisi' olmakla suçlayan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'ya tepki gösterdi.

Bahar Kılıçgedik’in Artı Gerçek’teki haberine göre, “İmzamızın arkasındayız” ifadelerini kullanan aydınlari, Soylu’nun ‘Neye imza attığınızı biliyor musunuz’ sorusuna, “Neye imza attığımızı çok iyi biliyoruz. Muhatap bulunabilirse, Semih ve Nuriye’yi ölümün kıyısından çekmek istiyoruz” yanıtını verdi.

Açlık grevlerinin 76’ıncı gününde tutuklanan Gülmen ve Özakça’nın grevi 112’inci gününde devam ediyor.

111 AYDIN 4 GAZETEYE İLAN VERMİŞTİ

111 aydın Nuriye Gülmen ve öğretmen Semih Özakça’nın açlık grevinin 111’inci gününde, bir ilan yayınlayarak taleplerinin kabul edilmesi için çağrısında bulunmuştu.

“Nuriye ve Semih ölmesin. Çalışma hakları geri verilsin” talebinin yer aldığı ilanın yayınlamasının ardından İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Twitter hesabı üzerinden 111 imzacıya  “Neyin altına imza attığınızın farkında mısınız?” diye sordu.

Soylu, Gülmen ve Özakça’nın DHKP-C’li  olduğunu öne sürerek, şu paylaşımda bulundu: “Başınıza gelen en ufak olayda yardım istediğini polisin bilgisine, istihbaratına ve tespitlerine güvenmiyorsunuz, Savcılara ve hakimlere de güvenmiyorsunuz. Ancak terör örgütü üyelerine güveniniz sonsuz!  Hepimizin devletini terör örgütü karşısında hareketsiz ve etkisiz hale getirmek, suçlu göstermek için yola çıkanlar... Neyin altına imza attığınızın farkında mısınız? Peki terör örgütlerine cesaret vermek için bu ilanı yayınlayanlar?"

Soylu’nun bu açıklamalarına imzacı aydınlardan tepki geldi. imzacılar, “Neye imza attığımızın farkındayız” dedi ve Gülmen ile Özakça’nın taleplerinin karşılanmasını istedi.

BİRDAL: ÖLMELERİNİ İSTEMİYORUZ

111 imzacı arasında bulunan insan hakları savunucusu Akın Birdal, Bakan Soylu’nun “Neyin altına imza attığınızın farkında mısınız?” sorusuna, “Tabii ki neye imza attığımın farkındayım” cevabını verdi.

Soylu’nun açıklamasını ayaküstü verilen tepki olarak nitelendiren Birdal, iki eğitim emekçisinin düşünce ve ifade özgürlüğünden ötürü işlerinden edilerek çalışma hakkından yoksun bırakıldığını hatırlatarak, imza gerekçelerini şu şekilde açıkladı:

“Bu iki emekçi işlerine geri dönmek istediler ve ne yazık ki bu karşılık bulmadı. Yaşam hakları tehdit altında olan bu iki emekçinin işlerine geri dönmelerini istiyoruz. Ölmelerini istemiyoruz. Bu çok insani ve vicdani bir taleptir. O nedenle seyirci kalamazdık, onların ölümüne… İnsanlık onuru bunu gerektiriyor. Böyle bir durumda dayanışmayı gerektiriyor. Yaşam hakkını korumakla hükümlü olan devletin dikkatini çekmek istedik.”

‘MUHATAP BULAMIYORUZ’

Gülmen ve Özakça’nın sorununun çözümü için defalarca girişimde bulunduklarını ifade eden Birdal, “Bugüne kadar aralarında insan hakları savunucuları, sanatçı ve aydınların olduğu 14 kişilik bir heyet oluşturarak konu ile ilgili başvurularımız oldu. Öncelikle Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş ve bir iki bakanla görüşme talebimiz oldu. Ancak ne yazık ki başvurularımıza bugüne değin yanıt alamadık.  Yaşam hakkı için, haklar ve özgürlükler için bir muhatap arıyoruz. İşlerine geri dönme noktasında bir güvence verilirse iki emekçiyi ölümün kıyısından çekmek istiyoruz. Bence Semih ve Nuriye şahsında orada insan hakları kıyıdan çekilecek” diye konuştu.

‘ONLAR İÇİN DE İMZA ATARIZ’

İşlerine geri dönmek isteyen eğitimcilerin taleplerinin insani olduğunu ifade eden Birdal, Bakan Soylu’nun tepkisini doğru bulmadığını söyledi.

Sadece Gülmen ve Özakça için değil, haksızlığa uğrayan herkes için imza vereceklerini belirten Birdal, şöyle konuştu:

“Adalet, insan hakları herkes için gerekli. Bir gün onlar da böyle bir hak ve özgürlüklere gereksinim duyarlarsa biz onlar için de imza atarız. Onlar için de girişimde bulunuruz. O nedenle bir an önce Semih ve Nuriye’nin bu kıyıdan çekilmesini istiyoruz. Devlet, bunu bir yenilgi olarak görmemeli. Tam tersine iki insanın yaşamının kazanılması olarak bakmalı. Bunu kör bir inada dönüştürmemek gerekiyor. Biz 111 arkadaş Nuriye ve Semih’in durumu ile ilgili kamuoyunun dikkatini çekmek istedik. Vicdanlara seslenmek istedik. Kuşkusuz öncelikle bundan etkilenmesi gereken buna karşılık vermesi gereken devlettir.”

TÜRKALİ: ÖRGÜT LAFINI CİDDİYE ALMIYORUM

Sanatçı Deniz Türkali, Soylu’nun Gülmen ve Özakça’yı DHKP-C’li ilan etmesini eleştirdi.

“Örgüt laflarını ciddiye almıyorum" diyen Türkali, “Örgüt sözleri sadece safsatadır. Muhtemelen bunu söyleyenler de biliyorlardır. Başka çareleri olmadığı için bunu söylüyorlardır. Nuriye Gülmen’in ‘Eğer ben örgüt üyesi olsaydım, bunca yıldır bir kamu kuruluşunda nasıl görevli olurdum’ açıklaması her şeyi açıklıyor. Örgüt üyesi, parti üyesi ya da kim veya nereden olursa olsun fark etmiyor. Kendine insanım diyen herkesin yüreği, canını ortaya koyanlara sızlar. Politika, siyaset değil, bu metnin altına imza atmak sadece vicdan sorunudur” dedi.

FİNCANCI: BAKAN SOYLU HAKKINDA ‘TEHDİTTEN’ DAVA AÇILMALI

Akademisyen Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı ise “İmzamızın değerini ve neye imza attığımızı bilecek insanlarız” diyerek, Bakan Soylu’nun açıklamalarına tepki gösterdi.

Gülmen ve Özakça’nın yargı kararı olmadan Soylu tarafından örgüt üyesi ilan edilmesini eleştiren Fincancı, “Nuriye ve Semih’in henüz yargılaması bile yapılmadan İçişleri Bakanı bu kişileri, ‘örgüt üyesi’ olmakla suçlayarak kendini yargı yerine koymuş oluyor. Bakanın yaklaşımı kabul edilebilir değil. Soylu’nun yaptığı açıklamalardan dolayı aslında kendisine ‘tehdit’ten dava açmamız gerekir” diye konuştu.

ATAY: SANIRIM BİRİLERİ RAHATSIZ OLMUŞ

Bakan Soylu’nun açıklamasını, “Sanıyorum Nuriye ve Semih’in başlattığı ve kitleselleşen bu eylem bayağı canını sıkmış ve ne yapacaklarını bilemez duruma getirmiş” sözleri ile değerlendiren sinema ve tiyatro oyuncusu Barış Atay, “O zaman şunu sormak lazım. Israrla ‘terör örgütü üyesi’ dediğiz insanlar, nasıl olur da bu kadar süre çalışıyorlardı. İçişleri bakanı adli sicil kaydında bile hiçbir şey yazmayan iki insanı neye dayanarak ‘örgüt üyesi’ ilan ediyor. Bu yöntem devletin çok sık başvurduğu algı operasyonudur. Karşımızda tehdidin işe yaracağını zanneden yapı var” dedi.

‘İMZAMIZIN ARKASINDAYIZ’

Neyin altına imza attıklarını bildiklerini ifade eden Atay şöyle konuştu:

“İmzamızın arkasındayız. Nuriye ve Semih’in eyleminin özelinde, artık devletin hiçbir açıklama yapmadan insanların işlerinden koparılmasının ve insanların canına mal olacak hareketler yapmasının protestosunun gerçekleştiği bir dönemde, biz sadece çok insani bir talebin arkasında duruyoruz. Elbette ki yaşamın kutsallığını biliyoruz. Elbette ki insanların ölmesini istemiyoruz. Fakat bununla ilgili karar vermek bize düşen bir görev de değil. Biz onların sesini duyurmakla mükellefiz sadece. Bu insanları neden işten çıkardığınızla ilgili elinizde hiçbir somut delil yokken, bu insanların işine iade edilmesini istiyoruz.”

GÜRSOY: İKİ GENÇ İNSANIN ÖLMEK ÜZERE OLDUĞU TELAŞI İÇİNDEYİZ

İmzacılar arasında bulunan Prof. Dr. Gençay Gürsoy, Bakan Soylu’nun açıklamasının kendilerini şaşırtmadığını söyledi.

Gürsoy, “Bakanın bu tür beyanatlarına artık alıştık demek istemiyorum ama sıkça tanık olmaya başladık. Biz ne yaptığımızı biliyoruz. Örgüt var mıdır, yok mudur bu bizi ilgilendirmez. Meşru bir talepte bulunan, işlerini isteyen iki genç insanın ölmek üzere olduğunun telaşı içindeyiz. Bu konuda vicdanı olan herkesin bir şey yapması, bir adım atması gerektiği inancındayız. Bildiriye imza atmamızın nedeni de budur” ifadelerini kullandı.

GÜVEN: YAŞAM İÇİN İMZA ATTIM

Gazeteci Banu Güven ise şunları söyledi:

“Adalet arayışına desteğin ve yaşama dair desteğin altına imza attım. Göz göre göre iki insanın eriyip, kaybolup gitmesine hiç kimse seyirci kalamaz. Kimsenin vicdanı bunu kaldıramaz diye düşünüyorum. Nuriye ve Semih yaşasın istiyorum. Yaşam için imza attım. Adalet için imza attım. Neye imza attığımı çok iyi biliyorum.