Gazeteci Aydın Engin Cumhuriyet’teki son yazısında Gültan Kışanak’ın gözaltına alınmasını “Diyarbakır’da AKP darbesi” olarak değerlendirdi.
 
İşte Aydın Engin’in o yazısı:
 
Günün haberiydi. Diyarbakır’ın Belediye Başkanı Gültan Kışanak, Meclis’in darbe komisyonunda üç saat konuştu. Darbe girişimi, darbeciler, Cemaatten FETÖ’ye dönüşmüş örgüt üstüne görüşlerini, tanıklıklarını anlattı. Her zamanki Gültan Kışanak’tı. Nalına mıhına konuştu. Meclis’ten çıktı, uçağa bindi, Diyarbakır’a indi ve eşbaşkan arkadaşı Fırat Anlı’yla birlikte gözaltına alındı. Yetmedi. Savcı kararıyla beş günlük kısıtlama kararı da alındı. Yani beş gün süreyle avukatlarıyla görüşmeleri de mümkün olmayacak. O beş gün içinde gözaltında neler olacak sorusunun cevabını ise -henüz- bilmiyoruz. Hatırlatalım: Kışanak ve Anlı 2014 yerel seçimlerinde Diyarbakır seçmeninin yüzde 55.1’inin oyunu alarak seçildiler.
 
***
 
Seçmen kitlesinin yüzde 55’ini oluşturan 396 bin 215 yurttaşın oyunu alarak seçilenlerin ifadeye davet etmeye bile gerek görülmeksizin gözaltına alınmalarının en kestirme tanımlaması ne olabilir? Ben bu yazının başlığındaki cevabı verdim: Diyarbakır’da AKP darbesi. Darbelerin ille de silahla, tankla, topla, postalla yapılması gerekmiyor. Darbe dediğin “Seçilmişlerin silah ya da devlet zoruyla alaşağı edilip Cunta, kayyım, konsey gibi seçilmemişlerin genel ya da yerel iktidarları ele geçirmesidir” diye tanımlansa yanlış mı olur?
 
Diyarbakır’da önceki gün olan da bu değil mi? Allah’ın Tayyip Erdoğan ve tayfasına sunduğu lütuf sayesinde, darbe girişimine katılanlara yönelik soruşturma, koğuşturma, yakalama, gözaltına alma, tutuklama furyası AKP muhaliflerinin tümünü, ille de Kürt siyasetçileri kapsayacak ölçüde dalga dalga yayıldı. Gültan Kışanak ve Fırat Anlı’nın gözaltına alınmaları bu furyaya bir nokta konduğunun değil, saldırının çapının ne kadar ve nerelere kadar genişleyeceğinin somut ve anlamlı bir göstergesi.
 
“Milli irade” adının ardına gizlenmiş bir “siyasi irade” ülkemizde kol geziyor. Pervasızlık, hukuksuzluk ülkede kol gezen bu siyasi iradeye başarıyla eşlik ediyor. Söker mi? Gültan Kışanak, Fırat Anlı diz çöküp boyun eğerler mi? Korkup, ürküp, “Başımı daha fazla belaya sokmayayım” yollu bir ruh sefilliğine kapılırlar mı? Uzun ve örneklerle pekiştirilmiş bir cevap mümkün. Ama gerek yok. Genç bir Kürt kadının yaşamöyküsünden küçük bir bölüm, sayfalar dolusu cevabın yerini tutar. 12 Eylül faşizmini Diyarbakır Cezaevi cehenneminde yaşamış gencecik bir kadının konuşmasından aktarıyorum:
 
“... Size sadece şu kadarını anlatayım: Cezaevi Müdürü Binbaşı Esat Oktay Yıldıran vardı... Bir gün bizim kadınlar koğuşuna girdi... Herkes ayağa kalktı, ben kalkmadım... Sırf içeri girdiğinde ayağa kalkmadım diye, sırf bu gerekçeyle beni köpeği Co’nun kulübesine tıktırdı. Köpeğinin bile kalmak istemediği, pislik içinde, küçücük bir kulübeydi bu... Bir gün değil, iki gün değil, bir ay değil, iki ay değil, tam altı ay orada kaldım. Nefes almanın bile zor olduğu o kulübede bana her gün dayak attılar, her gün işkence yaptılar...” O genç kadın bugün Diyarbakır’ın seçilmiş Belediye Başkanı Gültan Kışanak’tır. Bugün gözaltılarla, avukatlarıyla bile iletişim kuramayacağı polis sorgularıyla, belki tutuklamalarla, belki hapis cezalarına mahkûm ederek boyun eğeceğini umdukları Gültan Kışanak...