Cumhuriyet gazetesi avukatlarından Bahri Bayram Belen, mahkemenin ara kararını açıklamasının ardından İstanbul Adalet Sarayı önünde açıklamalarda bulundu.

Türkiye’de halkın iradesiyle seçilen milletvekilleri ve bir çok siyasetçi ve gazetecinin dayanağı olmayan iddialar ile tutuklandığını savunan Belen, yargıçlar ve savcıların baskı altında olduğunu ifade ederek, “Çünkü tutuklamayan yargıçlar, salıveren yargıçlar, iddianame düzenlemeyen savcılar, tahliye isteyen savcılar da, ya meslekten ihraç ediliyorlar ya da haklarında yine hukuki olmayan iddialarla dava açılıyor ve tutuklama kararları çıkabiliyor. Bu tablo, ülkede hukuk güvenliğinin kalmadığının en somut örneklerinden biridir” dedi.

Cumhuriyet Gazetesi çalışanlarına yönelik açılan davanın ilk duruşmasının beşinci gününde ara karar açıklandı.

Mahkeme Kadri Gürsel, Akın Atalay, Ahmet Şık, Murat Sabuncu ve Ahmet Kemal Aydoğdu'nun tutukluluğunun devamına karar verirken, Bülent Utku, Mustafa Kemal Güngör, Hacı Musa Kart, Güray Tekinöz, Turhan Günay, Önder Çelik ve Hakan Kara'nın ise tahliyesine karar verdi.

Belen konuşmasında şunları söyledi:

‘HAKSIZ UYGULAMALAR ADALETSİLİĞİ DOĞURUYOR’

"Bizim ülkemiz olağanüstü dönemlerde siyasal davalara ve siyasal iddianamelere yabancı değil. Ancak siyasal saiklerle açılan davalar, gerek bizim ülkemizde gerekse diğer ülkelerde, tarihin, hukukun karanlık çöplüklerine atıldılar. Bu dönemde, olağanüstü bir dönemden geçiyoruz. Cumhuriyet iddianamesi de, bu dönemdeki haksız iddianamelerden, haksız hukuk uygulamalarından, adaletsizliği doğuran, hukuk güvenliğini ortadan kaldıran uygulamalarından biri.

‘MİLLETİN İRADESİ İLE SEÇİLMİŞ VEKİLLER DAYANAĞI OLMAYAN İDDİALARLA TUTUKLU’

Bunun dışında, milletin iradesiyle seçilmiş milletvekilleri, yerel yönetim temsilcileri, yine başka gazeteciler, başka düşün insanları ve yazarlar, hukuki dayanağı olmayan iddianamelerle suçlanıyorlar. Onların da birçoğu maalesef cezaevinde tutuklu.

‘SAVCILAR TEHDİT ALTINDA’

Çünkü tutuklamayan yargıçlar, salıveren yargıçlar, iddianame düzenlemeyen savcılar, tahliye isteyen savcılar da, ya meslekten ihraç ediliyorlar ya da haklarında yine hukuki olmayan iddialarla dava açılıyor ve tutuklama kararları çıkabiliyor. Bu tablo, ülkede hukuk güvenliğinin kalmadığının en somut örneklerinden biridir.

‘BU SÜREÇ SONA ERECEK’

Bugünkü davaya bakan mahkeme heyetinin gerek savunmanlara, gerekse yargılanan arkadaşlarımıza tutumu kibardı. Ama onlar da biliyor, biz de biliyoruz ki, bu davada bu iddianamenin bütün dayanaksızlıklarına karşın, hepsinin tahliye kararını verebilmek öyle kolay bir şey değildi. Ama bugün hem ülkemizdeki hukukçuların, hem ülkemizdeki gazetecilerin, ülkemizdeki aydınların ve demokrasi yanlılarının ve bu davaya desteklerini eksik etmeyen milletvekili arkadaşlarımızın iç destekleriyle ve yurt dışındaki demokrasi yanlılarının, basının ve hukuk kurumlarının destekleriyle ve dayanışmalarıyla bir nebze adım atmış oluyoruz. İnanıyorum ki, bu süreç bir süre sonra sona erecek. Bu sürecin bir süre sonra sona ereceği dünden belliydi; bugün bununla ilgili ilk adım atıldı.

Tahliye edilmeyen gazeteci arkadaşlarımıza, avukat arkadaşlarımıza üzülüyoruz. Aslında, belki de kat edilen mesafeye ve şu dayanışmaya sevinmeliyiz, teşekkür etmeliyiz. Bu dayanışma aslında tutuklu kalan arkadaşlarımızın sıkıntılarından çok daha önemli. Geleceğin hukuk güvenliği açısından, demokrasi açısından muştusudur.

Bu bakımdan böyle bir gelişmeyi böyle bir siyasal dönemde önemli bir gelişme olarak değerlendiriyoruz. Hatta Cumhuriyet Gazetesi gibi bir gazeteyi siyasi bir İslam hareketinin propagandasını yapmasıyla suçlayıp sonra onları, ailelerini, avukatlarını o suçlamayla sınırlandıran uygulama da bugün ortadan kalktı. Bunun da önemli bir aşama olduğunu düşünüyorum."