Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schulz, "Eğri oturup doğru konuşalım Uludere bir felaket. Türkiye'nin içişlerine karışmak bana düşmez ancak mağdurların yakınları adına söylenecek şeyler gerilimin düşürülmesine katkıda bulunur" dedi.

 

CNN TÜRK'ten Şirin Payzın'a konuşan Schulz'un açıklamaları şöyle:

 

Uludere konusunda büyük bir fikir ayrılığı var Türkiye'de. Sizin değerlendirmeniz nedir? Bir sonraki raporunuzda yer alacak mı Uludere?

Henüz bir şeyler söylemek için çok erken. Ben de raportör değilim. Ama bu kadar önemli ve bizi de ilgilendiren bir olay Avrupa Birliği'nin Türkiye ile ilgili raporlarından birinde yer alacaktır şüphesiz. Sivillerin askeri operasyondan etkilendiği bir durum. Eğri oturup doğru konuşalım Uludere bir felaket. Türkiye'nin içişlerine karışmak bana düşmez ancak mağdurların yakınları adına söylenecek şeyler gerilimin düşürülmesine katkıda bulunur.

 

Siz içişlere müdahale etmek istemeyiz diyorsunuz ama BDP bu meseleyi uluslararası adalet divanına avrupa insan hakları mahkemesine taşıyor. Bu Avrupa Birliği'ni de ilgilendiren bir konu haline gelmiyor mu?

Herhangi bir yanlış anlaşılma olmasın. Soruya yanıt vermekten kaçınıyorum gibi anlaşılmasın. İçişlerine karışmak bana düşmez derken bir yargıda bulunmamın mümkün olmadığını kastediyorum. Yeterli bilgim yok. Mutlaka bana gerekli bilgiler sağlanacaktır. Bu bilgi ulaştığında görüşlerimi açıklarım. Bir konuyla ilgili önceden yargıda bulunmamak benim kurallarımdan biri. Terörle mücadele çok ciddi bir meseledir. Her ülke halkının güvenliğini savunma hakkına sahiptir. Sivillerin yaşam hakları da teröristlerce ihlal ediliyor. Bu nedenle tam olarak ne olduğunu bilmek durumundayız. Ancak şunu tekrarlamak isterim. Sorumluları belirleyecek somut gerçeklerden bağımsız olarak söylüyorum bunu. Masum sivillerin öldürüldüğü bir durum varsa her hükümet mağdurların ailelerinin çektiği acıyı gözönünde bulundurmalıdır.

 

Meclis bünyesinde de bir alt komisyon kuruldu. Ancak Türk Silahlı Kuvvetleri bu komisyona yeterli bilgi ve belge sağlamadı. Muhalefetten de tepki geldi. Siz sayın Çiçek ile bu konuyu görüştünüz mü? Meclis başka nasıl bir sorumluluk üstlenebilir?

Bu konu Türkiye içerisinde çok tartışılan bir konu şu aşamada. Konuyu Sayın Çiçek ile yaptığım görüşmede gündeme getirmedim. Hiçbir muhalefet lideri de bu konuyu benimle yaptığı görüşmede gündeme getirmedi. Çünkü benim ziyaretimin odağında Türkiye'nin Avrupa Birliği'ndeki rolü ve ilişkiler vardı. Ama şunu itiraf edeyim. Milletvekilleri görüşümü sormadı ama meclis dışından pek çok kişi sordu. Ben de burada yaptığım gibi görüşümü beyan ettim. Ama mecliste yaptığım temaslar ya da yaptığım konuşmalarda bir gündem maddesi değildi.

 

Yıllardır Avrupa Parlamentosu'ndan Türkiye ile ilgili gelen raporlar ve ilerleme raporlarını takip ediyoruz. İnsan hakları her zaman bu raporlarda öne çıkan konu olmuştur. Siz mevcut durumu nasıl görüyorsunuz? Hangi alanlar sorunlu sizce?

Bu soruya yanıt vermek zor. Ben uzun zaman önce Türkiye'nin gümrük birliği sürecinde görev alan üç raportörden birisiydim. Benim alanım insan haklarıydı. İnsan hakları açısından 17 yıl öncesini ve şimdiyi kıyaslarsam gelişme gösterilen alanlar da var hala sorunlu alanlar da. Yapılması gereken çok şeyin olduğu kanaatindeyim. İfade özgürlüğü, basın özgürlüğü ve din özgürlüğü gibi alanlarda, avukatların ve sivil toplumdaki insan hakları temsilcilerinin rolü ve özellikle İslamcı bir partinin Meclis'te çoğunluğu elinde tuttuğu bir ülkede din özgürlüğü ve ateistlere ilişkin ciddi bir tartışma var. İnsan hakları alanında ilerleme olmadı demek yanlış. İlerlemenin olmadığı alanları belirlemek gerek.

 

Cezaevine konulan gazetecilerin sayısı artıyor. Sivil toplum hükümete neden içerdeler diye sorduğunda terörist oldukları iddia ediliyor. Ancak ortada henüz bir kanıt yok yargılanma sonuçlanmış değil. Ama hükümetin gözünde teröristler. Bu konuyu cumhurbaşkanı ile ya da diğer liderlerle yaptığınız görüşmede gündeme getirdiniz mi?

Öncelikle bu tartışmanın temelinde teröristin nasıl tanımlandığı yatıyor. Bu konu buraya ne zaman gelsek konuşulur. O yüzden sorunun kaynağında net olmayan bir terör tanımı var. Eğer yoruma açık bir tanım varsa ortada o zaman polisin ya da savcının pek çok kişiyi içeri atma hakkı oluyor. Evet konuyu Abdullah Gül ile değil de Başbakan Erdoğan ile yaptığım görüşmede gündeme getirdim. Brüksel'e gelip pek çok kişinin ülkedeki durumdan yakındığını söyledim kendisine. Ve o da reddetti.