Gazeteci Amed Dicle, önce ‘buzdolabına kaldırılan’ en son Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “O iş bitmiştir” sözleriyle son halini bulan “çözüm süreci”nde, İmralı’da PKK lideri Abdullah Öcalan ile devlet yetkililerinin görüşmelerine ilişkin notları aktarmaya devam etti.

Fırat Haber Ajansı’na yazan Dicle, bu kez görüşmeler sırasında sıkça gündemdeki yerini koruyan ‘İzleme Heyeti’ konusunu kaleme aldı.

İşte Dicle’nin "İmralı’da ‘İzleme Heyeti’ nasıl ve hangi amaçla gündeme geldi, hangi isimler netleştirildi" başlıklı yazısının tamamı:

Ocak 2013’te başlayan ve 5 Nisan 2015’te sona eren İmralı görüşmelerinde en çok gündeme gelen konuların başında ‘İzleme Heyeti’ geliyordu. Öcalan’ın müzakere sürecinde ‘İzleme Heyetinin’ önemini neredeyse her görüşmede dile getirdiğini İmralı Notları’ndan anlıyoruz. Bu görüşmelerin içeriği Mezopotamya Yayınevi tarafından basılan Demokratik Kurtuluş ve Özgür Yaşamı İnşa kitabında detaylıca yer alıyor.

‘İzleme Heyeti’ önerisi; İmralı görüşmelerinin içerik olarak ilerlemesinden ve tarafların karşılıklı olarak atacakları adımların planının netleşmesinden sonra, Abdullah Öcalan tarafından masaya getirildi. Bu heyetin görevi, sürece hakemlik etmek olacaktı. Birkaç görüş alışverişinden sonra taraflar isimler konusunda uzlaştı.

Buna göre; 11 Ocak 2014’te İmralı adasında Öcalan ile görüşen HDP Heyeti, Ankara’da devlet yetkilileri ile yaptığı görüşmenin içeriğini aktarır. Heyet adına konuşan İdris Baluken, 12 Aralık günü (Aralık 2013) Hakan Fidan ile bir görüşme gerçekleştirdiklerini anlatır. Diyalog şu şekilde gelişir:

Baluken: Sürecin devam etmesi için yasal boyut ve hukuki zeminin oluşturulması gerektiğini ifade ettik. Ayrıca bir İzleme Heyeti’nin oluşturularak süreci takip etmesinin önemli olduğunu, bu konularda hızla adım atılması gerektiğini belirttik.

Öcalan ise, cevaben “Evet, bunlar olmalı” der.

Benzer diyaloglar sonraki görüşmelerde devam eder. Nitekim 26 Haziran 2014’te yine HDP Heyeti ile yapılan görüşmede Öcalan, sürece hakemlik edecek İzleme Heyeti’nin önemine dikkat çeker. Bu değerlendirmeden sonra, HDP’liler bu heyetin oluşturulmasında hükümetle ortaklaşmaları gerektiğini, daha önce kurulan Akil İnsanlar Heyeti gibi AKP’nin daha çok kendine yakın kişileri seçmemesi gerektiğini dile getirirler. Ve böylesi bir yöntemin sorun doğuracağına bizzat İdris Baluken dikkat çeker.

Bunun üzerine Öcalan; “Biz beş altı kişilik bir Başkanlık Heyeti belirleriz, İzleme Kurulu da kendi örgütlenmesini kendisi yapar. İsterlerse 1000 kişi de yapabilirler, onlar bilir. Biz ciddi iş yapacağız” diye konuşur.

Sohbetin devamında Pervin Buldan “Başkanım, başından beri İzleme Kurulu olmasını istiyorsunuz, ama bir türlü kabul ettiremedik” diye devam eder.

Öcalan’ın bu belirlemeye yanıtı şu olur: “Bunlar anlamıyorlar. Ben bazı yazarlar üzerinden muazzam sonuçlar çıkarıyorum. Ben kendim bir İzleme Kurulu gibi çalışıyorum. Bunları okuduğumda benim tutsaklığımı -ev hapsi dâhil- kendilerine bağlamak istediklerini anlıyorum. Evcilleşmiş, kendilerine bağlı bir APO istiyorlar. Ama ben müzakereye başladığım gün de söyledim: Ben burada zaten özgürüm dedim. Felsefi olarak, ideolojik olarak bir tutsaklık yoktur. Tutsaklık olsaydı benimle müzakereye oturmazlardı. Ama tabii ki mekânsal ve zamansal koşullar İmralı’da bir tutsaklıkla devam ediyor. Felsefi olarak böyle bir çalışma yapan bir insan tutsak değildir. İzleme Kurulunu Beşir Bey’le (Atalay) tartışın, görüşün. Yasa çıkarsa, kurullar oluşturulursa Cumhurbaşkanlığı seçimine kadar muhtemelen bir oturum yaparız. Dokuz ana başlığı artırabiliriz. Bu bir toplumsal proje paketi olacak. Siz de buradan çıkacak sonuçları Meclis’e götürmeye çalışacaksınız. AKP ile götüreceksiniz. Tüm çevreleri (Aleviler, kadınlar vb.) buna katacaksınız. Bunun sonucunda tarihi-demokratik-anayasal çözüm olacak.”

‘İzleme Heyeti” mevzusu benzer tartışmalarla Şubat 2015’e kadar sürer. 4 Şubat 2015'te İmralı’da kurulan yeni masa etrafında görüşmeler yeni bir formatla devam eder. Bu toplantının başlangıcında konuşan Kamu Güvenliği Müsteşarı Muhammed Dervişoğlu bir aktarımda bulunur ve “Önümüzdeki toplantı için İzleme Heyeti buraya gelecek” diye yeni bir bilgi verir.

Bu görüşmenin, yani 4 Şubat 2015 tarihli görüşmenin ilerleyen bölümlerinde Öcalan’ın devletin yapması gerekenleri yapmadığını söylemesinden sonra Dervişoğlu şöyle bir karşılık verir: “Hem İzleme Heyeti hem de hasta mahkûmlar konusunda gelişmelerin olacağını tekrar ifade etmek istiyorum. Sizlerin önerileriniz de olabilir. Süreçle ilgili kamuoyu oluşturmak gerekecek. Siyasi mücadeleye çağrı yapılması konusunda sizden de beklentiler var.”

Ancak Dervişoğlu’nun söyledikleri gerçekleşmez ve bir sonraki görüşmeye, yani 27 Şubat 2015 tarihli görüşmeye ‘İzleme Heyeti’ gitmez. Bu görüşmede, bir sonraki gün açıklanacak olan ve Erdoğan tarafından inkâr edilen ‘Dolmabahçe Mutabakatı’ tartışılır. Öcalan mutabakata ilişkin şöyle bir değerlendirmede bulunur:

“Ben her şeyi okuyarak imzaladım. Şimdi de okuyarak size görüşlerimi söylüyorum. ‘Davet edeceğim’ yerine ‘davet ediyorum’ demenizde hiçbir sakınca yoktur. Zaten bir iyi niyet beyanı olduğu da burada yazıyor. Asıl çağrıyı hükümetin tutumuna göre ben yapacağım. Bunun için Meclis bünyesinde bir komisyonun kurulması gerektiğini, İzleme Heyeti’nden insanların olması gerektiğini daha önce de ifade etmiştim. Eğer bunlar yapılırsa Newroz bildirisini aşacak olan bir çağrı yapacağım. Hükümet de bunu böyle değerlendirmelidir. Ortak açıklama olarak bu metni okumanızda hiçbir sakınca yoktur. Benim imzam sıradan bir imza değildir. Ben 55 yıllık ömrümü bu mücadeleye verdim. Benim imzamın anlamı bilinmelidir. Bu imzanın 55 yıllık emek değeri vardır. Bana Kandil’in çekincelerini aktarın.”

27 Şubat 2015 tarihli görüşme Öcalan’ın “Bundan sonra İzleme Heyeti gelecek” cümlesi ile sona erer. Bir sonraki gün Dolmabahçe Mutabakatı açıklanır.

Bir sonraki görüşmeye İzleme Heyeti yine gitmez. Bu görüşme, 14 Mart 2015 tarihinde gerçekleşir. Görüşmede yine aynı kişiler yer almaktadır. İmralı’da sekretarya görevini yapacak isimler konuşulduktan sonra KGM Dervişoğlu şu aktarımda bulunur:

KGM: “Kısa süre içerisinde İzleme Komitesi işini bitirmemiz lazım. Bir iki isimde heyetle farklı düşünüyoruz. Onları da sizle paylaşalım. Heyetle belirlenen isimler şunlardır: 1- Deniz Ülke Arıboğan, 2- Avni Özgürel, 3- Kadir İnanır, 4- Ahmet Taşgetiren, 5- Hilal Kaplan, bu isimle ilgili heyetin (HDP heyetinin) çekinceleri var. Tartışalım isterseniz. 6- Öztürk Türkdoğan, 7- Şahismail Bedirhanoğlu. Bununla ilgili de heyetin çekinceleri var.”

Bu aktarım üzerine Öcalan şunları söyler: “Burada Diyarbakır’da sivil toplumu, sanayi, ticaret ve benzeri çevrelerini temsil edecek, toplumca kanaat önderi olarak kabul edilen birine ihtiyaç var. Bunu amaçlıyoruz. Heyetimizin referansı önemlidir.”

HDP Heyeti de şu görüş bildiriminde bulunur: “Hilal Kaplan da bize neredeyse küfür ve hakaret derecesine ulaşan yazıları yazdı, söylemlerde bulundu. Çok taraflı duruyor. Biz de böyle birinin tarafsız bir heyette görev alabileceğini düşünmüyoruz. Onun yerine Nihal Bengisu Karaca’da ortaklaştık.'' (Devletle)

Diyalog daha sonra şöyle devam eder:

Öcalan: “Nihal Bengisu Karaca’yı çok gözüm tutmuyor. Kişiliğini tam bilmiyorum. Sadık olmayabilir. Buradaki heyet müşahit grubu olacak. Hatta isim konusunda tereddüdümüz vardı, müşahit grubu da olabilir.”

KGM: “Gözlemci heyet de diyebiliriz. Bunlara da bir sözcü önereceğiz. Tek kişi grup adına açıklamaları yapar. Kaygıları bu şekilde giderebiliriz.”

Öcalan: “Buraya gelecek olanlarla konuşmalısınız. Buranın özüne sadık kalacaklar. Kendi yaklaşımlarını bir kenara bırakmaları lazım.”

Görüşmede Sibel Eraslan’ın ismi de geçer ve KGM “Nihal Bengisu Karaca ve Sibel Eraslan’ı yedeğe yazıyorum. Bizim de tekrar konuşmamız lazım” diye fikir belirtir.

Bunun üzerine Öcalan şöyle konuşur: “Nihal Bengisu Karaca olsa bile o muhtevasını dayatmaması lazım. Ona söyleyin, gazetedeki gibi yaparsa ya ben çıkarım ya da onu kovarım.”

Muhammed Dervişoğlu da, İzleme Heyeti için Ali Bayramoğlu, Beril Dedeoğlu’nun da yedekte tutulduğunu aktarır.

Bunun üzerine Öcalan üç defa Nazan Üstündağ’ı önerir. “İşin uzmanıdır, dünya deneyimlerini biliyor” diye Üstündağ’ın faydalı olabileceğini belirtir. Dervişoğlu bu ismi de not eder.

İzleme Heyeti için ismi geçen; Celalettin Can ve Mithat Sancar, 7 Haziran’da HDP’den milletvekili aday adayı oldukları için devlet tarafından veto edilirler.

Yine Alevi hareketinden İbrahim Sinemillioğlu, Ali Kenanoğlu, Arif Sağ gibi isimler masada gündeme gelir.

Görüşmenin devamında, Newroz mesajı da konuşulur. Hatta Dervişoğlu, Newroz açıklaması için, “Bence Dolmabahçe ruhunu da yansıtmalı” diye fikrini söyler.

Bunun üzerine Öcalan şu cevabı verir:

“Ben bunu daha da pratikleştirmek istiyorum. Meclis Komisyonu ve İzleme Heyeti kurulursa çatışmasızlıktan barış, demokrasi ve kardeşlik temelinde PKK’nin dönüşümüne hazırım. İsterlerse beni dinleyebilirler. Onların huzurunda bunları deklare de edebilirim. Tarihi uzlaşmaya da hazırım.”

Öcalan, ilerleyen dakikalarda Newroz mesajının çerçevesini HDP’lilere yazdırır.

Newroz mesajı bittikten sonra Öcalan, Dervişoğlu’na dönerek, “Meclis’te komisyon bir an önce kurulursa, İzleme Heyeti buraya gelirse yol alabiliriz. Bunları zaten tartışıyoruz” diye tekraren hatırlatmada bulunur.

14 Mart görüşmesi bu şekilde sona ermiştir.

Sonrası malum.

Üç hafta önce umutların bu kadar ete kemiğe büründüğü bir süreç, Erdoğan’ın “Masa yok, İzleme Heyeti yok” açıklamasıyla tam tersine döndü.

Ve 5 Nisan 2015 tarihinden itibaren Öcalan’dan haber alınamıyor.

(Kaynak: ANF Haber Ajansı)