Angela Merkel liderliğindeki yeni "büyük koalisyon" hükümetinin göreve başlamasıyla gözler Almanya'nın yeni dönemde nasıl bir Türkiye politikası izleyeceğine çevrildi.

AKP Hükümeti, Almanya'da seçimlerin geride bırakılması, koalisyon hükümetinin kurulmasıyla birlikte, artık Berlin-Ankara hattında ilişkilerin normalleşeceği beklentisini taşıyor.

Berlin siyasi kulislerinde ise ikili ilişkilerin son dönemde ağır hasar aldığı, kriz öncesine dönülmesinin mümkün olmadığı görüşü hakim.

DW Türkçe'den Değer Akal’ın haberine göre, Alman hükümet çevreleri, Türkiye ile diyaloğa önem atfedildiğini, ancak Türkiye'de demokrasi, yargı bağımsızlığı ve basın özgürlüğü gibi alanlarda iyileşme olmadıkça, ihtiyatlı bir tavır takınılacağını belirtiyor.

‘ÜTOPİK BİR BEKLENTİ’

Düşünce kuruluşu Avrupa İstikrar İnisiyatifi'nin (ESI) Başkanı Gerald Knaus, Türk hükümetinin ilişkilerde normalleşme beklentisini, "Ankara'nın temennisini yansıtan ütopik bir beklenti" olarak nitelendirdi.

Knaus, "Türk-Alman ilişkilerinde 5 yıl öncesine kadar var olan düzeye tekrar sahip olmak şüphesiz çok iyi olurdu. Türkiye'de Avrupalılaşma umudunun yüksek olduğu, AB'den esinlenilmiş reform sürecinin yaşandığı dönemde olduğu gibi… Ama çok fazla şey yaşandı ve Türkiye'de değişim yaşanmadığı sürece yeniden eski ilişkilere dönülebileceğini düşünmek ancak bir illüzyon olabilir" dedi.

‘YOK SAYILAMAYACAK ENGELLER’

"Geçmişte sahip olunan ilişkilere bir gün dönülebileceği umudunu korumakla birlikte gerçekçi olmamız gerekiyor" diyen Knaus, Almanya'da siyasi elitler ve halkta Türkiye'deki siyasi yönetime karşı "muazzam bir güvensizlik" olduğuna dikkat çekti.

Knaus, "Muhalifler, gazeteciler, milletvekilleri Türkiye'de hapsedilme riskiyle karşı karşıya oldukları müddetçe, siyasallaşmış bir yargı var olduğu sürece ilişkilerde normalleşme çok zor. Gerçek bir normalleşme sürecinin önünde yok sayılamayacak engeller var" değerlendirmesini yaptı.

‘ORTAK ÇIKAR GEREKTİĞİNDE İŞBİRLİĞİ SÜRECEKTİR’

AB ile Türkiye arasında 2016 yılında varılan mülteci mutabakatının fikir babalarından olan, Türkiye'nin AB üyelik süreci ve vize serbestisi konularında çalışmalarıyla tanınan Knaus, bundan sonraki dönemle ilgili şu görüşleri dile getirdi:

"Mülteci mutabakatı bugün için de her iki tarafın ortak amaca uygun nasıl işbirliği yapılabileceğinin bir örneği. Türkiye'den daha fazla sığınmacıyı almak, mali yardımları sürdürmek, vize serbestisi gibi AB'nin mutabakat bağlamında verdiği ve daha yerine getireceği sözleri var. Özellikle vize serbestisi büyük önem taşıyor. Türk gençlerin bürokratik engeller olmaksızın Avrupa'ya seyahat edecek olması hem Almanya hem AB için önem taşıdığı kanaatindeyim."

MESAJ VERİLDİ

Merkel liderliğindeki Hristiyan Birlik partileri (CDU/CSU) ile Sosyal Demokrat Parti (SPD) bu hafta imzaladıkları koalisyon sözleşmelerinde, Türkiye'nin AB üyelik sürecine tümüyle kapıyı kapatmadı. Ancak Türkiye, Avrupa Birliği başlığı altında değil, ikili ve bölgesel ilişkiler bölümünde yer buldu. Oysa aynı partilerin 2013 yılındaki koalisyon sözleşmesinde, Türkiye ile ilişkiler, AB genişleme süreci bağlamında yer almış, Türkiye'nin Avrupalı bir partner olarak görüldüğü mesajı verilmişti.

Ayrıca Türkiye'de yaşanan son siyasi gelişmeler nedeniyle AB üyelik hedefinin giderek daha da zayıfladığını düşünen hükümet ortakları, bunu söylemlerine de yansıtıyorlar. Başbakan Merkel ve hükümetten üst düzey isimlerin son dönemde yaptıkları konuşmalarda, "Türkiye, AB'nin önemli bir komşusudur" tanımını sıklıkla kullanmaları da Türkiye'ye yönelik değişen bakışı yansıtıyor.

İLİŞKİLERDE YENİ FORMAT

Avrupa Dış İlişkiler Konseyi (ECFR) Berlin Bürosu Direktörü Josef Janning'e göre Türkiye-Almanya ilişkileri, çıkarlar örtüştüğü ölçüde işbirliği yapılan, "transaksiyonel ilişkiler" zeminine kaydı.

Almanya'nın kendi ulusal çıkarları gerektirdiği ölçüde Türkiye ile işbirliği yapacağını, ilişkilerin Türkiye'nin AB'ye aday ülke, Avrupalı bir ortak olarak görüldüğü formatta ilerlemeyeceğini söyleyen Janning, "Türkiye kendi yolunda giden, AB'ye komşu bir ülke olarak görülüyor. Ancak jeopolitik konumu itibariyle de yok sayılamayacak kadar da önemli bir ülke" diye konuştu.

Alman Hükümeti'nin Türkiye'ye AB kapısını kapatmadığına dikkat çeken Janning bunun nedenlerini ise şu sözlerle açıkladı:

"Erdoğan tek başına tüm Türkiye'yi temsil etmiyor. Ayrıca transaksiyonel ilişkilerde bazı konularda Türkiye'yi harekete geçirmek için müzakere sürecine ihtiyaç var. Bir de Türkiye müzakere sürecini devam ettirmek istiyorsa Erdoğan ve hükümetinin masaya oturması, Türkiye'de yapılanların Kopenhag kriterlerini uyup uymadığını açıklaması gerekiyor."

Bu arada Alman ve Türk siyasetçiler arasında ilişkilerin geleceğine ilişkin ciddi bir algı farklılığı olduğuna dikkat çeken Janning, şu değerlendirmeyi aktardı:

"Türk siyasi elitleri, karar alıcıları için herşeyin mübah olduğunu, dış politikanın büyük ölçüde pazarlıktan, statü, prestij ve günü kurtarmaktan ibaret olduğunu, yapılanın kolayca unutulabileceğini düşünüyorlar. Alman mevkidaşlarına, normlar ve kurallara uymak zorunda oldukları için, bir yandan acıyarak bakıyorlar bir yandan da bunun sadece bahane olarak öne sürüldüğü şüphesini taşıyorlar. Ve ne yazık ki Sigmar Gabriel bunu istismar etti. Çünkü o da kendisinin normlar ve kurallardan daha önemli olduğunu düşünen bir siyasetçi. Ama Türk siyasetçiler yeni bakan Heiko Maas ile durumun farklı olduğunu görecekler."

‘MAAS İLE GERGİN GEÇMİŞ GERİDE BIRAKILACAK MI?’

Bir önceki kabinede adalet bakanı olarak görev yapan yeni Dışişleri Bakanı Heiko Maas, demokrasi, yargı bağımsızlığı, basın özgürlüğü gibi konularda hassasiyeti ile biliniyor.

Maas, geçen yıl verdiği yeni yıl resepsiyonuna, Türkiye'de basın özgürlüğü hakkında konuşma yapması için Cumhuriyet gazetesinin eski genel yayın yönetmeni gazeteci Can Dündar'ı davet etmişti. Türk Hükümeti ise Dündar'ın Maas tarafından baş konuşmacı olarak konuk edilmesini Berlin nezdinde diplomatik girişimde bulunarak protesto etmiş, ancak Maas geri adım atmamıştı.

Maas'ın Türk mevkidaşı Mevlüt Çavuşoğlu ile geliştirecekleri diyalog, geçmişte yaşanan gerilimin geride bırakılıp bırakılmayacağı merak ediliyor.

Maas döneminin, Trump, Putin, Erdoğan gibi liderlerle çalışmaktan rahatsız olmayan, değerler ve normlar gibi konuları çok da dikkate almayan Gabriel döneminden çok farklı olacağını söyleyen Janning şunları kaydetti:

"Dış politika farklı bir oyun alanı. Ulusal çıkarlar önem taşır. Kötü, zor ortaklarla işbirliği yapmak zorundasınız, yoksa size zarar verebilirler. Ancak Maas, bürokratlarıyla birlikte Türkiye konusunda hem dış politika çıkarlarını dikkate alan, hem de değerler ve normlara riayet eden daha dengeli bir çizgi belirlemeye çalışacaktır."

Kaynak: Deutsche Welle Türkçe