Alevi Çalıştayları Nihai Raporu’nda, Alevi sorununun, hukuk devleti normlarıyla hiçbir şekilde çelişmeyen bir laiklik anlayışıyla ele alınması ve yeni ayrışma alanlarına yol açmayacak şekilde çözülmesi gerektiği belirtildi.

Raporda, gerek zorunlu gerek seçmeli din derslerinde Alevilik konularında belirleyicilik hakkının, Alevi toplumuna verilmesi, Diyanet İşleri Başkanlığının, diğer mezheplere nasıl hizmet götüreceği, devletin nasıl bir yapılanmaya gideceği konusunda hukuki çerçevede çalışmalar yapılması önerilerinde bulunuldu.

Aşure Günü’nün resmi tatil yapılması, Hacıbektaş ilçesinin misyonuna uygun şekilde ihya edilmesinin, burada aynı adla bir üniversite açılmasının yerinde bir düzenleme olacağı ifade edildi.

"Alevi Çalıştayları Nihai Rapor", "bağlam ve konsept", "referans ve sabiteler", "kimlik sorunları" ile "değerlendirme ve öneriler" olmak üzere 4 bölümden oluşuyor.

İlk bölümde, Alevi çalıştayların hangi konseptte yapıldığı ve devletin şimdiye kadar atmaya çalıştığı adımlar değerlendirilirken, ikinci bölümde "mağdur, mahrum, mazlum" kronolojik seyri takip edilerek Aleviliğin tarihsel geçmişi ele alındı. Üçüncü bölümde Alevilerin bugün yaşadığı kimlik sorunlarının, Alevilikten ve Alevilerden kaynaklanan boyutlarıyla devlet, sosyo kültürel yapı, gelenek ve modernleşmeden beslenen yanları sorgulandı. Son bölümde de kamuoyuna yansıyan haliyle sorunlar sıralanarak, çözüm yolları arandı.

Tüm saptama ve önerilerde, Alevi Çalıştayları temel hareket noktası kabul edilen raporda, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Alevi Çalıştaylarını yürüten Devlet Bakanı Faruk Çelik’in görüşlerine de yer verildi.

Başbakan Erdoğan, geçmiş dönemlerde yaşanan sosyal travmalar sonucunda belli kesimlerin ihmale uğradığına, horlandığına, ötelendiğine ve mağduriyet yaşadığına dikkati çekerek, Alevi Çalıştayları ile ilk kez Alevilerin devlet tarafından samimiyetle muhatap alındığını belirtti.

Nihai raporun Alevilerin sorunlarının tespiti için önemli bir başlangıç olduğuna işaret eden Başbakan Erdoğan, çözümlerin bundan sonra kademe kademe
geleceğini vurguladı.

Devlet Bakanı Çelik de çalıştayların, Alevilerin sorunlarının bilgi, cesaret ve kararlılıkla ele alınmasında "milat" olduğunu ifade ederek, 300’den
fazla kişinin katıldığı çalıştaylarda, özgür bir tartışma ortamı yaratıldığına işaret etti.

-TARİHSEL SÜREÇ-

Alevi Çalıştayları Moderatörü Yrd. Doç. Dr. Necdet Subaşı’nın hazırladığı Nihai Raporda, "Alevilerin kesintili ve içine ancak yoğun bir mağduriyetin yerleştirilebildiği tarih bilgisinin, yaygın Alevi söyleminin belli başlı
sınırlarını gösterdiği" görüşüne yer verildi. Raporda, gerek Alevilerin gerek Sünnilerin geçmişe nasıl bakılması gerektiği konusunda aklı selimle hareket etmesi gerektiği ifade edildi.

Cumhuriyet’in laik değerleri yücelten söylem ve uygulamalarının Alevi toplumunu umutlandırdığı belirtilen raporda, ancak tekke ve zaviyelerin kapatılmasının, dedelerin otoritesinin gayrı meşru ilan edilmesinin, eğitim müfredatında tatminkar düzeyde girememiş olmalarının, mistik-batıni karakterli inanç ve uygulamalara devletin itibar etmemesinin, Alevilerin sorunlarının çözümü konusunda ümitsizlik yarattığına işaret edildi.

Geleneksel olarak genellikle taşrada yaşamını sürdüren Alevilerin, modernleşme sürecinde toplumdaki diğer inanç gruplarıyla karşılaşma zemini bulduğu kaydedilen raporda, bunun kimi zaman ön yargıların da etkisiyle bastırılması güç gerilim alanları oluşturduğu, kimi zaman da tarihsel ön yargıların gevşeyip aşınmasına fırsat verdiği kaydedildi.

Alevilerin 70’li yıllardan sonra yaşadıkları kriminal düzeydeki olayların, Sünni toplumla geliştirebilecekleri olası yakınlaşmaların önünü kestiği vurgulanan raporda, "İlgili taraflar ve genel kamuoyu, söz konusu çatışmaların ancak provokasyonla gerçekleştirilebilmiş olabileceğinden emindir. Taraflar arasında iyimserliği güçlendiren biricik tema, Alevi ve Sünnilerin kendi hayatlarında ve karşılaşmalarında yaşadıkları tüm sorunlara rağmen hiçbir çatışma beklentisi içinde olmamalarıdır" görüşüne yer verildi.

-"ALEVİLER, İNANÇ ALANLARINI NETLİK İÇİNDE ORTAYA KOYMALI"-

Raporda, Aleviliğin tanımlanmasının, Alevilerin görevi olduğu belirtildi. Devletin herhangi bir inanç alanının içeriğine müdahale edemeyeceği ve onu düzenleyemeyeceği vurgulanan raporda, ancak bu alanların güvence altına alınması için koruyucu roller üstlenebileceği ifade edildi. Bu kapsamda Alevilerin de
kendi yükümlülüklerini yerine getirerek, inanç alanlarını tam bir netlik içinde ortaya koymaları gerekliliği üzerinde duruldu.

Devlet ve toplum nezdinde Alevilerin ayrımcılığa uğradıkları yönündeki söylemlerin dikkate alınmasının önemine işaret edilen raporda, ayrımcılığa yol açan uygulamalara son verilmesi, hukuki mevzuatın ayrımcılığı besleyen ve kurumsallaştıran ögelerden bir an önce ayıklanması önerildi.

Toplumsal birlik ve beraberliğin, tüm inanç gruplarının eşitlikçi şekilde yaşadığı hukuk devletinde sağlanabileceği vurgulanan raporda, "Alevi sorunu, hukuk devleti normlarıyla hiçbir şekilde çelişmeyen bir laiklik anlayışıyla ele alınmalı ve çözülmelidir" ifadelerine yer verildi.

Aleviliğin bir kimlik farklılaşması içinde ortaya çıkmasının sakıncalarına dikkatin çekildiği raporda, sorununun çözümünde, İnkılap Kanunları ve ulus devlet yaklaşımının üzerine oturduğu kültürel ve siyasal zeminin göz ardı edilmemesi gerektiği belirtildi.

Problemin giderilmesinde homojen kimlik politikalarına ihtiyaç olduğu vurgulanan raporda, yapılacak düzenlemelerin devlet gerekliliklerine olduğu kadar
toplumsal birlik ve beraberlik özlemine de destek sunmasının, yeni ayrımcılık alanlarına yol açmamasının önemine değinildi.

Sünni ve Alevilerin birbirine özenli davranması, karşılıklı empati ve yakınlaşmanın süreci olumlu etkileyeceği ifade edilen raporda, böylece günlük hayatta var olan ilişki bozukluklarının da aşılabileceği kaydedildi.

-DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞININ KONUMU-

Anayasal düzenlemeler tartışılırken Tekke ve Zaviyeler Kanunu ile Tevhid’i Tedrisat Kanununun ele alınması gerekliliğinin altı çizilen raporda, bu tartışmaların Aleviliğin referans ve aidiyet sorunlarının giderilmesinde de etkili olacağı ifade edildi.

Raporda, Alevilerin de Diyanet İşleri Başkanlığının sunduğu hizmetlerden yararlanma hakkına sahip olduğu belirtilerek, "konunun siyasallaşmış olması soğukkanlı şekilde ele alınmasını zorlaştırmaktadır. Diyanet’in üst İslam söylemi konusundaki bilinen hassasiyetlerin takipçisi olmaktan yılmaması gerekir"
değerlendirilmesinde bulunuldu.

Diyanet’in diğer mezheplere nasıl hizmet götüreceği, devletin nasıl bir yapılanmaya gideceği konusunda hukuki çerçevede çalışmalar yapılması gerekliliği vurgulanan raporda, şunlar kaydedildi:

"Diyanet İşleri Başkanlığının hizmetlerinden genel toplumun hoşnut olduğu, bu nedenle ortaya konacak önerilerin vatandaşlar arasında herhangi bir ayrımcılığa fırsat vermeden anayasal çerçeve içinde gerçekleştirilmesi gerekliliği unutulmamalıdır. Sorunun Diyanet’ten çok devletin bir sorunu olduğu
gözardı edilmemelidir. Diyanet ne Mevlevi ne Nakşibendiler gibi tarikatlar ne de Alevilik Nusayrilik gibi farklı inanç grupları için tasarlanmıştır. Bugün birçoğu ilgili yasa ve mevzuatlar gereği yasal bir statüye sahip olmayan bu yapılanmaların önündeki engellerin anayasal sistemin gereklilikleri içinde kaldırılması toplumda bir rahatlama sağlayacaktır."

İnanç hizmetleri konusunda Diyanet İşleri Başkanlığıyla hiçbir bağlantı kurmak istemeyen Alevilerin taleplerinin de dikkate alınmasının önemi vurgulanan raporda, bu Alevilerin durumlarına uygun bir yapılanmaya, laik devlet ilkesi korunarak fırsat verilebileceği belirtildi. Burada laik devletin kısıtlayıcı,
engelleyici ve daraltıcı değil genişletici, gerçekçi ve özgürlükçü yorumlarının temel alınmasının önemine değinildi.

-"ZORUNLU DİN DERSLERİYLE İLGİLİ ANAYASAL DÜZENLEME YAPILMASI ŞART"-

Zorunlu din dersleriyle ilgili anayasal bir düzenleme yapılmasının şart olduğu ifade edilen raporda, bu dersin diğer derslerle aynı statüde tanımlanması önerildi.

Anayasa’nın 24. maddesinin seçmeli din derslerinin isteğe bağlı şekilde verilmesine olanak tanıdığı hatırlatılan raporda, Milli Eğitim Bakanlığının, başta Aleviler olmak üzere tüm inanç gruplarının bu derslerden yararlanmalarını sağlayacak teknik çalışma yapması gerekliliği üzerinde duruldu.

İsteğe bağlı derslerin kişilerin kimliklerini beyan etmek zorunda kalmayacakları şekilde tasarlanmasının önemi vurgulanan raporda, derslerde yapılan düzenlemelerin uluslararası sözleşme ve yükümlülüklere uygun olduğunun taraflara bildirilmesi gerektiği belirtildi.

Mevcut din derslerinin, tüm inanç alanlarına eşit mesafede olacak şekilde yeniden düzenlenmesi tavsiye edilen raporda, din eğitim ve öğretiminin, inanç gruplarının temel ilkeleriyle uygunluk içinde verilmesinin önemine dikkat çekildi. Raporda, gerek zorunlu gerek seçmeli din derslerinde Alevilikle ilgili konularda belirleyicilik hakkının, Alevi toplumuna verilmesi, Alevilerin de kendi içlerinde gerekli uzlaşmayı sağlayarak belli bir söylemde buluşmalarının gerekliliği kaydedildi.

-MADIMAK OTELİ-

Madımak olayının tüm boyutlarıyla aydınlatılmasının önemi vurgulanan raporda, vatandaşlar arasındaki kin, nefret ve düşmanlığı körükleyen unsurların tasfiye edilmesi gerektiği belirtildi.

Kamulaştırılan Madımak Oteli’nin bir bölümünün, hayatını kaybedenlerin anısını hatırlatacak şekilde düzenlenmesi önerilen raporda, bu düzenlemenin geçiştirmeyi değil yüzleşmeyi öncelemesinin önemine değinildi.

Raporda, otelin girişine, olayı tel’in eden, kurbanların isimlerinin de sıralandığı, "Ortak acı hatırası, sağduyu ve sevgi yoksunluğunun çok acı verici olaylarından birisi 2 Temmuz 1993’te burada yer alan Madımak Oteli’nde yaşanmıştır. Bu acı olayın kurbanlarının adlarını, diğer bütün sevgisizlik kurbanlarıyla birlikte, ortak ve derin bir acıyla ve rahmetle anıyoruz" ifadelerine yer verilen bir pano asılması tavsiye edildi.

-"KİMİ ALEVİ KÖYLERİNE KONAN ÖRSELEYİCİ İSİMLER İPTAL EDİLMELİ"-

Alevilerin, dışlanma ve ayrımcılığa maruz kalma yönünde bir inançları olduğuna dikkat çekilen raporda, "Giderek etno-dini bir kimliğe doğru evrilen tasavvur, Alevi olmayı her türden mahrumiyet ve hak ihlaline maruz kalmanın biricik nedeni olarak görmektedir" değerlendirmesine yer verildi.

Raporda, ayrımcılığa maruz kalma iddialarının derinlemesine incelenmesi ve bu konudaki kabullerin gerçeklik değerinin soğukkanlılıkla ortaya çıkarılması gerektiği vurgulandı.

Herhangi bir inanç grubunun, ayrımcılığa maruz kalmasının demokratik ve laik bir hukuk devletinin normlarına uymadığına işaret edilen raporda, mevzuatın kaynağı nereden gelirse gelsin, ayrımcılığı besleyen, körükleyen ve meşrulaştıran unsurlardan arındırılması önerildi.

Toplumu eşitlikçi bir şekilde kucaklaması gereken devletin, hükümet inisiyatifi marifetiyle ayrımcılığa neden olan bazı uygulamalara son vermesi ve toplumsal bütünleşmeyi pekiştirmeye yönelik adımlar atması gerektiğine işaret edilen raporda, "Örneğin Aleviler arasında kutsal olarak bilinen Aşure Günü’nün
(10 Muharrem) resmi tatil yapılması, Aleviler için yüksek düzeyde sembolik değere haiz Hacıbektaş ilçesinin misyonuna uygun şekilde ihya edilmesi, burada aynı adla bir üniversite açılması, kimi Alevi köylerine konan örseleyici isimlerin iptal edilmesi yerinde bir düzenleme olacaktır" ifadelerine yer verildi.

-İNANÇ VERGİSİ-

Cemevlerine hukuki statü kazandırılması ve ihtiyaçlarının eşitlik ilkesine uygun şekilde devletçe karşılanması gerektiği belirtilen raporda, Diyanet’in hizmetlerini yeterli görmeyen ya da bu hizmetlerden yararlanmak istemeyenlerin taleplerini görüşüp, Anayasa’ya uygun şekilde sonuçlandırmak üzere
bir hukuk komisyonu kurulması önerildi.

İnanç vergisi konusuna da değinilen raporda, konunun toplumsal, dinsel, kültürel maliyetleri gözününde bulundurularak değerlendirilmesinin doğru olacağı kaydedildi.

-ALEVİ ÇALIŞTAYLARI-

Alevilerin belli sorun ve taleplerinin demokrasi ve insan hakları temelinde ele alınıp değerlendirmesini amaçlayan ve 7 etaptan oluşan Alevi Çalıştaylarının ilki, 3-4 Haziran 2009’da sonuncusu ise 28-30 Ocak 2010’da gerçekleştirildi.

Alevi sivil toplumu kuruluşları, temsilcileri, bilim adamları, sendika, meslek odası, üniversite, medya, siyasi parti temsilcileri, ilahiyatçılar ve Diyanet İşleri Başkanlığı görevlilerinin fikir ve önerilerini dile getirdikleri çalıştaylara, 304 kişi katıldı.

VATAN