Geçtiğimiz günlerde yaşanan çatışmalarda asker ve polis ölümlerini bahane edenlerin organize ettiği saldırılarda çok sayıda Kürt esnaf ve işçi saldırıya uğramış, bazı işyerleri ve HDP binaları yakılıp yıkılmıştı.

Saldırıya uğrayan Kürt esnaflardan biri de yıllardır Alanya’da yaşayan Halil Akdoğan'dı. Bir gün önce Halil Akdoğan'ın aracını parçalayıp ters çevrenler bir gün sonra da işyerini kundaklamışlardı.

Bir gün önce ve sonra hedefin aynı kişi olması bu işin planlı yapıldığını gösteriyordu. Halil Akdoğan'ın tek suçu ise HDP üyelisi bir Kürt olmasıydı.

Avukat Emel Akdoğan Ekin, babası Halil Akdoğan'ın işyerine yapılan saldırı ardından kişisel sosyal medya hesabından duygusal bir yazıyla “O çocukları öne atan kişiler, etmeyin, çocukları babalara, annelere saldırtmayın. Çocuklara kıymayın, çocukları kandırmayın” diye seslendi.

Avukat Emel Akdoğan Ekiz'in yazısı şu şekilde:

'KOT ETEK, GOFRET, BEBEK'

Bugün sizlere biraz babamdan bahsedeceğim. 

Mardin Savur’da küçücük bir köyde doğmuş babam. Evin ikinci evladı, benim gözbebeğim. 80lerde çıkan olaylarla köylerinden "zorunlu" sebeplerle uzaklaştırılmış ve yurdun çeşitli yerlerinde hayat Mücadelesi vermiş, çocuk yaşta mücadelenin kelime anlamını cümle içinde değil bizzat yaşayarak öğrenmiş. Ankara'da annemle, onun o biricik sevgilisi Ayşe hanımla evlenerek genç yaşta baba olmuş benim babam. İlk evladı olarak ben doğmuşum. Benim için emelim diyerek adımı emel koydu. Ben daha 3-4 yaşlarındayken askerliğini yapmış. Nasıl uzun sürüyorsa askerlik o zamanlar, Kıbrıs'tan askerlikten dönüşte evi aradığını ve konuştuğumuzu hatırlıyor olduğuma göre Döndüğünde 5-6 olmuştum bile :) çünkü o gün evi aramış ve benim sesimi duymak istemiş. Ben de ne istiyorsun kızım benim sorusuna, "kot etek, gofret, bebek" demişim. Tam sipariş kolunun altında, bir elinde çantası, diğerinde terhisi, gelmiş babam da. Bir kutu dolusu gofret, bir kot etek ve kucağında Bebeğini ninni söyleyip sallayarak uyutan bir bebekle. Yıllarca gözüm gibi baktım emanetine. Bu huyum ondan geçmiş Napiim, birçok diğer huyum gibi. Evde vitrinde muhafaza ettiğim bebeği günde bir kez alıp oynar, bir kez ninni söyletir ve bozulmasın diye geri vitrine, bebeğimin güvende olduğu yere koyardım. 

'GÖÇE ZORLANDIK'

Alanya'da başlayan ilkokul hayatımdan eğitim öğretim hayatımın sona erdiği üniversite son Sınıfa kadar sınıfımın en çalışkan Öğrencilerinden biri oldum. Çünkü babamdan öğrendim hep daha iyisini yapabileceğimi. Bu özgüveni de ondan aldım yani. O ise kendi tabiri ile köyde "Yumurtayla" mezun olmuştu. Öğretmene annesinin tavuklarının yumurtalarını verip kendini sevdirmiş, o Karışık dönemler şimdi gibi olmadığı için, öğretmenle Kurduğu iyi diyalog ve ince zekası ile almıştı diplomasını. Köy okulu dediğime bakmayın, Köylülerin üst üste koyduğu taşlarla ve kendi yaptıkları harç ile üst iste koyularak yapılmış tek göz bi kutucuk yani. Sonralarda Yazımın başında bahsettiğim malum olaylarla köyümüz göçe zorlanınca o tek göz oda da yerle bir olmuş tabi. Hep dedim ki kendime, ha gayret emel, sen Halil'in kızısın, yaparsın. Yaptığım da oldu, yapamadıklarım da. Ama pes ettiğim hiç olmadı. İsyan ettiğim Günlerde bile çabuk topladım kendimi. Çünkü babam, beni öyle görmek istemezdi. Yanında Ağladım, güldürdü, güldüm sonra. Bundan hala gülmeye tutkum da. 

'ÖVMEK DEĞİL NİYETİM'

Herkese babası mükemmel gelir galiba tamam, ama sanki benim babam biraz daha mı mükemmeldi acaba :) sanki herkesin baba gibi seveceği biriydi. Herkes ona Halil abi der mesela, insanların gözlerinde hep görürüm ona duydukları sevgiyi, saygıyı, hatta bazen hayranlığı da. Övmek değil niyetim inanın, bilin diye hani:)) 

'DAHA BAŞARILI OLMALISIN'

Kendimi bazen öz gücümle zorlayarak, cidden zaman zaman da zorlanarak eğitim Hayatım sona erdiğinde artık meslekte adım atmaya başlamıştım. Artık tabi içimde o yoğun eğitim sürecinden çıkmış olmanın rahatlığını hissetmeye başlamıştım ki, bunun da bir son değil, tam tersi başlangıç olduğunu hatırlattı babam. Yok dedi, bana sevgiyle hitap ettiği şekille, emel abla diyerek, yok emel abla, daha başarılı olmalısın. Biraz daha yapabilirsin. Ben de mümkün oldukça mesleki olan-olmayan onlarca eğitim, seminer, konferans... ne bulduysam ne duyduysam gezdim araştırdım, inceledim. Baban gibi sık sık kitap okudum, dünya Müzikleri dinledim. Asla tek fikirle tek bakış açısıyla bakmadım hayata. Onun gibi, öbür taraftan da bakmayı mümkün oldukça denedim, Yaptım da.

'AĞLAYARAK HELALLEŞTİK'

Dedim ya, Alanya'da ilkokula başladım diye, o da o Günlerden beri, sürekli ama sürekli çalıştı. İnşaat işlerinden Başlayan iş hayatı yıllar Süren yoğun ve çalışmayla Kuruşu kuruşuna helal lokma yiyerek, yediğinden çok ihtiyacı olanlara da vererek, bölüp bölüşerek bu günlere geldi. 

İlk zamanlar tabi uzun süre kiralık evlerde oturduk. O kadar hassas bir adamdı ki mesela ilk evimizde 12 yıl oturduk. Ev sahibimizle işyerinize uzak olması sebebiyle neredeyse ağlayarak helalleştik. Hala da ararlar birbirlerini. 

'O OFİSTE SİGARA BİLE İÇMEZDİ'

Bakın şimdi size Birkaç noktadan bahsedeceğim. O kiracısı olduğumuz evlerin duvarlarına, tabiren değil, ciddi manada tek Çivi bile çakmadı babam. Çok Sevdiğim o posteri çerçeve yaptırıp asamadım odamın duvarına. Çünkü babam, özenli kullanmamız gerektiğini öğretti. Her sene boyasını bizzat kendisi yaptı mesela. Benim duvarda asılı aynam, posterim, tablom olmadı yani :)) aynı özeni hep korudu. İşletmesini yaptığı dükkanlar, otel, ofisler, biz çıktığımız zamanlarda ilk girdiğimiz zamana nazaran daha yeni, daha temiz, daha güzel oldu hep. Gerçekten de hepsinin sahibiyle güzel ilişkilerimiz hala devam etmektedir. 

Üniversite'de öğrenciyken kaldığım evde bile güzelleştirmek için boya, tamirat, cam çerçeve Değiştirme, hepsini yaptırdı zamanı yettiği kadar. Öğrenci evinin ev sahibine her gidişinde Alanya muzu, papaya falan götüren benden başka öğrenci var mıdır bilmiyorum :) 

En son babam sahibi olduğu şirket adına bir ofis açtı. Gerçekten çok şık, Pırıl Pırıl, belki evlerimizden de temiz, mis gibi kokan bir ofis. Babam ki yıllardır sigara içer, hatta son yıllarda tütün, bir kez bile ofisinde koltuğuna şöyle yayılıp, bacak bacak üstüne atıp sigara içmemiştir o ofiste. Bir anne titizliği her an, yaşadığı, oturduğu, Gittiği her yerde kendisini hissettirir. 

'KİM KANDIRDI BUNLARI'

İşte benim canım babama, Halil abinize, kalleşçe ve düşüncesizce bir saldırı oldu geçen hafta dostlar. O adamın içinde sigara dahi içmeyi özensizlik olarak gören o adamın işyeri cayır cayır yakıldı. Bugün orda Keşif yapılırken zorunlu kalarak giremediğim o ofisin Duvarları, yerleri kapkara is içinde kaldı. Buna bile "çocuklar yapmış burayı böyle, yazık, kim attı bunları öne, kim kandırdı" dedi. Kendi kaybına üzülmeyen o adam, o ateşi atan o iki çocuğa üzüldü. 

O gün bile canı sadece buna yanan o adama ben baba diyorum. Ben ona babam olmasaydı, bir dostumun babası olsaydı da eminim ikinci bir babam gibi görür, belki de Halil baba diye hitap ederdim :) 

'CEZANIZI ADELET ÖNÜNDE ÇEKECEKSİNİZ'

Dostlarım benim babam, merhametlidir, benim babam sağduyu, akıl, fikir, inanç, izan sahibidir. 

Ve belki de bu yazıyı o çocukları öne atan kişiler de okuyor şimdi, etmeyin, çocukları babalara, annelere saldırtmayın. Etmeyin ki, onların da ileride benim babama olan duygun gibi gurur duyacakları evlatları olsun. Evlatları da diyebilsin, benim babam merhametli, insan hayvan doğa sevgisiyle dolu diye. Çocuklara kıymayın, çocukları kandırmayın. 

İşte ben, Halil'in kızı, sizi bulacağım çünkü. Sizi bulmadan ölürsem de vasiyet ediyorum, bulunacaksınız. Cezanızı yüce adalet karşısında vereceksiniz. Er ya da geç bu olacak. Ama çocuklara yaptırmayın, etmeyin böyle...

(Babamın çok Sevdiğim tabiri ile) Emel abla.

(Kaynak: alanyaadres.com)