Akif Beki’nin Radikal gazetesinde yayınlanan bugünkü (8 Aralık 2011) “Şike zıtlaşmasının şifreleri” başlıklı yazısı:

 

AK Parti içinde görüş ihtilafı yaşanmasını doğal karşılıyor ve hatta hayra yoruyorum.

 

AK Parti’de şikenin nesi yaşanıyor; huzursuzluğu mu, çatlağı mı, ayrışması mı, çatışması mı, çarpışması mı veyahut fitnesi mi? Hesap içinde hesap mı görülüyor? İşin esası hakkında olduğu kadar tartışmanın usulüne dair de ihtilaf yaşandığına delalet ediyor bu sorular.

Fakat demokrasi ihtilafa mani değil ki bu çoksesli tartışma ortamında bir anormallik bulunsun. Yükselen harareti biraz siyasetin kırılgan doğasına, biraz da futbolun ateşli dinamiklerine veriyorum.

 

Boş hayale, aşırı heyecana kapılanlar ileri sonuçlara atlıyor hemen. AK Parti 2’ye bölündü, 3’e ayrıldı, 5’e parçalandı gibi yorumlar mesnetsiz. Tematik tansiyona akut muamelesi çekiliyor. Yanlış teşhis. Arızi bir tabloya kaldıracağından fazla siyasi anlam yükleniyor ki, abesle iştigaldir.

 

Cumhurbaşkanı, cumhurbaşkanlığının gereğini yapmış; adı sehven Şike Yasası’na çıkan düzenlemeyi veto etmiş. Meclis, Meclis olmaklığının gereğini yerine getirip aynen iade edeceğini bildirmiş. Yasama yetkisi münhasıran Meclis’e ait. Ortada yetki gaspı yok, hudut ihlali yok, sınırlara tecavüz yok. Kişiler ve kurumlar, yetki sınırları içinde kalarak ters düşmüş. Yasama organı ile anayasal denetim yetkisini haiz Cumhurbaşkanı karşı karşıya mı gelmiş oluyor? Niye gelmeyeceklermiş ki?

 

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, biat edecek olsa Erbakan’a biat edeceğini söylemiş. AK Parti’yi vücuda getiren ruh bu değil miydi? AK Parti’yi kuranlar körü körüne biat eden taifeden olsalardı, Milli Görüş geleneğinden kopuş yaşanmazdı. Ne yenilikçi hareket doğar, ne AK Parti dünyaya gelirdi. Aidiyet bağıyla bağlılık başka, parti disiplinine riayet başka ama kayıtsız şartsız itaat daha başka bir şey.

 

Arınç, kendini de AK Parti’nin varlık sebebini de inkâr etmemiş. Benim bildiğim, kimseyi rahatsız etmez bu sözler. Bir hedefe yönelik sarf edildiğini, özel bir kasıt güdüldüğünü düşünmek afaki yaklaşım. Çünkü içinden geldiği gibi konuşan fevri bir siyasetçidir Arınç ve samimiyetinden şüphe için sebep görünmüyor. Niye içinden geleni söylemeyecekmiş ki?

Ama Bülent Arınç, Gül’ün vetosundan sonra Şike Yasası’nı bir daha Meclis’e getirecek kimsenin çıkmayacağını da söylemiş. AK Parti’nin yanı sıra CHP ve MHP grupları imzalarının arkasında durup Arınç’ı yanıltmış. İnattan değil zaar. Parti grupları ve Meclis adına konuşma ehliyeti taşımadığına göre, kişisel öngörüsünü tutturamamış olmasından başka ne anlamı var? Arınç, şahsen hayal kırıklığına uğramıştır. Açığa düşmesinin başkaca kime dokunan, nasıl bir zararı olabilir ki?

 

Şamil Tayyar da şahsi pozisyonunu parti grubunun tavrından ayrıştırmayı seçmiş. Münferit siyasete tabilerdendir o da. Tanırım; başına buyruktur çıkışları, bireysel takılır, kendi ajandasını takip eder. Parti içi bir gruplaşmanın başını çekmez ama. Yapıyı bilirim; iç saflaşmayı temsil ettiği söylenemez, sadece kendisini bağlar safı. Meclis’e girdiyse niye olmasın ki?

 

Hakeza, Bakan Hayati Yazıcı ve birkaç milletvekili daha düzenlemeye ilişkin çekincelerini dile getirmiş. Cumhurbaşkanı’nın tasarrufuna hak verenler çıkmış aralarından. Şike Yasası’nda farklı düşündüklerini ifade etmeleri, yasayı geçiren çoğunluk iradesine muhalefet şerhi düşmeleri, zıt bir pozisyon almaları demokrasiye aykırı mıdır? Demokratik haklarını bu yönde harcayıp taraftar toplamaları, parti otoritesine bir meydan okuma mıdır? Niçin ferdi kanaatlerini beyan etmeyeceklermiş ki?

 

Neticeye geliyorum; AK Parti içinde görüş ihtilafı yaşanmasını doğal karşılıyor ve hatta hayra yoruyorum. Tartışma, bu haliyle demokrasinin sıhhatine alamet.

 

Demokrasilerde tam mutabakat, oybirliği, yüzde yüz uzlaşma aramak sağlıklı bir karar alma yöntemi sayılmaz. Aslolan çoğunluk iradesi karara dönüşürken ona katılmaya zorlanmayan bir azınlık itirazının da yaşamasına müsaade etmektir. Oyçokluğu karşısında muhalif kalanların görüş çeşitliliğine imkân sağlanabiliyorsa, tek ses dayatmacılığı yoktur orada. İşleyen bir demokrasiyse mevzubahis, çokseslilikte nasıl bir fenalık olabilir ki?

Kimileri ‘Fitne fırsatı çıkar mı’ diye kurcalıyor. Bazen tartışma, sadece bir tartışmadır. Demokrasinin güzelliği de burada. ‘Niye tartışıyorlar’ diye soranlara verilecek en makul cevap; niye tartışmayacaklarmış ki?