Halkların Demokratik Partisi (HDP) Merkez Yürütme Kurulu Üyesi Ender İmrek ‘Akil İnsanlar’ tartışmalarını Demokrat Haber’e değerlendirdi:

Kürt sorunundaki gelişmeler, yıllardır konuşulan, çözüm sürecinin önemli araçlarından birisi olacağı düşünülen “Akil İnsanlar” konusunu hepten güncel hale getirdi. Günlerce üzerinde konuşulan, yorum yapılan bir konu haline geldi. Başbakandan Öcalan’a, BDP’den CHP’ye MHP’ye, kahve sohbetlerinden işçi toplantılarına kadar her yerde bu sorun konuşuluyor. Daha şimdiden, çözüm sürecinde önemli bir işlev göreceği benimsenen bir mesele haline geldiği görülüyor.

Bilindiği gibi, çatışmalı süreçlerden geçmiş birçok ülkenin ve bölgenin bir çözüm aracı olarak benimsediği ve devreye soktuğu benzer kurullar hemen her ülkede önemli işlevler gördü. Ancak, bu tür kurulların hakkıyla bir işlev görmeleri ve başarılı olmaları için temel kriter, tarafların üzerinde mutabakata vardığı, güven duydukları isimlerden oluşmasıdır. Bazı isimler hakkında taraflardan birinin duyacağı güvensizliğin ise bileşimin ortaya çıkardığı güven duygusuyla tolere ediliyor olması gerek. Taraflardan birinin güven duymadığı bir ya da birkaç ismin varlığının, kurulun diğer isimleriyle dengede tutulacağına dair bir kanaatin oluşması gerek. Ancak taraflardan biri bu kurullarda yer alacak isimlerin belirlenmesinde baskın rolü üstlenir ve dilediği isimleri buraya doldurursa, daha başında sorun yaşanır.

AKP Hükümetinin bu işlerdeki tutumunun güven verici olmadığı, ‘Ombudsman ataması’ olayındaki tavrı da biliniyor olduğundan, toplumun geniş kesimi daha şimdiden önerilen isimler konusunda kaygılarını dile getirmiş bulunuyor. Hükümetin tek yanlı, dilediği isimleri arayarak bir kurul oluşturması akli selimle ve “akil insanlıkla” bağdaşır bir durum değil. Böyle akla ziyan tutumlardan hızla vazgeçilmeli.

Yasama, yürütme, yargı alanındaki müdahaleciliği, yargıya talimat anlamına gelen açıklamalar, basına yönelik hakimiyet arzusunun ifrata vardırılmış olması, sendikalardan, meslek odalarına kadar hemen tüm alanlarda tam tahakküm peşinde olan bir Başbakan ve Hükümet gerçeğini görmüş olan toplumun, “Akil İnsanlar” konusunda da Hükümetin tavrını yakından izleyecekleri tahmin edilebilir.

Dahası, Kürt sorununda, Kürtlerin siyasal temsilcilerinin kaale alınmadığı, Kürt siyasal hareketinin öneri ve uyarılarını yok sayarak belirlenen bir “Akil İnsanlar” heyetinin daha başında akamete uğrayacağını bilmek için kahin olmaya gerek yok.

Bu tür durumlarda, mağdur, mazlum, ezilen, şiddete maruz kalmış, inkarın ve asimilasyonun hedefi olmuş kitlelerin duygusunu yok sayarak belirlenen, bu kesimin öneri ve uyarılarına kulak asmayarak hareket eden, “gönlünce” bir “Akil İnssanlar” Heyeti oluşturmaya çalışanlar, bunu başarsalar bile, yani bir heyet oluştursalar bile, sorunun çözümünde ilerleme sağlayamazlar. Dahası bu önemli süreci “bildiğince” yürütmekte ısrar edenler “Akil İnsanlar” heyetinde yer alan isimleri de ciddi bir handikap ve rencide durumla karşı karşıya bırakabilirler.

PKK ile yapılan bir müzakere süreci olduğu bilinen, PKK lideri Öcalan ile varılan mutabakat sonucunda işletilen, KCK ve Kongra-Gel ile birlikte BDP’ye gönderilen mektupların olumlu karşılanarak ilerletildiği bu süreçte, ‘sınır dışı’na güçlerini çıkaracak olan PKK’nin “Akil İnsanlar” konusunda mutabakata dahil edilmesi sağlanmadan sürecin ilerlemeyeceğini herkesin bilmesi gerek.

Sorunun muhatabı olan tarafların mutabakatı ile oluşturulmayan, karşılıklı güvene dayalı olarak geliştirilmeyen sürecin başında olmasa bile ilerleyen her aşamada büyük sorunlar yaratacağı, ‘Akil İnsanlar’ heyetinin kendi iradesi ve niyeti dışında bir çuval inciri berbat etmeleri bile mümkün olabilir.

Kürt sorunun “demokratik çözümü ve barış” sürecinde “Akil İnsanlar” olarak ifade edilen heyetin ne yapacağı, hangi sorunlarda “hakemlik” yapacağı, bu heyetin yasal dayanağının ne olduğu gibi sorulara verilecek yanıtlar oldukça önemli.

Zira tarifi yapılmamış, görev ve sorumluluk kapsamı belirlenmemiş bir “Akil İnsanlar” heyeti, sorun çözmeyi bırakın, sorun yaratmaya başlayacaktır. Böylesi bir heyetin Türkiye’yi 30 yıldan bu yana derinden sarsmış, neredeyse 200 yıllık bir sorunla ilgileneceği ve bu denli boyutlu bir sorun karşısında “Fransız kalmaması” da çok önemli.

Toplumun geniş kesimleri tarafından benimsenecek insanlar olması kadar, gelişmelere vakıf, sorunu bilen, birikim ve nosyonuyla demokratik çözüme ve barışa katkı sunabilecek, özellikle Hükümete yaranma, ya da Hükümet memuru gibi davranma zaafları olmayan isimlerin görev ve sorumluluk üstlenmeleri gereken bir heyetten söz ediliyorsa, Hükümetin şimdiye kadar işlettiği süreci mutlaka gözden geçirmesi gerek.

Kürt sorununun “demokratik çözüm ve barış” sürecine evrilmesi toplumun hemen tüm kesimlerinde ilgi ve destek görüyorken, bir avuç ırkçı ve şoven çevreyi bir yana bırakacak olursak, toplumun ezici çoğunluğunun, Kürt sorunundaki inkar ve asimilasyon ve buna eşlik eden şiddetten arındırılarak, çözüm yoluna kavuşturulması gerektiğini düşündüğü günümüzde, bu ortamın ve olanağın heba edilmemesi gerek. Her şeyin aleni, yasalarla güvence altına alınmış, sorumluluk alanı belirlenmiş, taraflarca kabul görmüş, Kürt Türk, tüm halklarımızın güven duyacağı bir heyetle ilerlemesinde yarar var.