Bekir Avcı / Demokrat Haber

2010 yılında uzun yıllardır yaşamakta olduğu Almanya’dan hasta babasını görmek için geldiği Türkiye'de gözaltına alınarak dört ay tutuklu kalan ve Eminönü'de 1989 yılında soyulmak istenen döviz bürosu sahibinin öldürülmesiyle ilgili "Anayasal düzeni silah zoruyla değiştirmeye teşebbüs etmek" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istemiyle yargılandığı davada delil yetersizliğinden beraat eden ve Yargıtay'ın bu hükmü bozması üzerine yeniden yargılanan insan hakları savunucusu ve yazar Doğan Akhanlı hakkında, bu yılın Temmuz ayında kırmızı bülten düzenlenmesine ve gıyabi tutuklama kararı çıkartılmasına karar verilmişti.

Akhanlı'nın bugün İstanbul Çağlayan'daki Adalet Sarayı'nda 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen bugünkü duruşmada, avukatları Sennur Baybuğa ve Ercan Kanar, kırmızı bültenle arama kararının uluslar arası hukuk normları bakımından hem işlevsiz ve hem de hukuksuz olduğunu beyan ederek, usulüne uygun bir çağrı kağıdı ile duruşmaya davet dahi edilmeyen müvekkilleri hakkında kırmızı bülten ile arama kararının çıkarılmasının iç hukuka da aykırı olduğunu söylediler. Mahkeme bu yönde yapılan tüm itirazlara rağmen ‘suçun vasfı’nı bahane ederek,arama kararının kaldırılması talebini reddetti. Duruşmayı ise 20 aralık 2013 tarihine erteledi.

AKHANLI: DAVA, KAFKAESK BİR KARAKTER KAZANDI

Doğan Akhanlı ise duruşma sonrası gönderdiği metinde ;Yargıtay'ın, dünyanın gözü önünde, kendisini tıpkı Franz Kafka'nın roman kahramanı Josef K. gibi, boynunu cellatlara gönül rızasıyla uzatmasını talep ettiğini belirterek, davanın 'kafkaesk' bir karakter kazandığını söyledi.

"Yeniden tıkılmak istendiğim Kafkaesk mekana dönmeyeceğim," diyen Akhanlı, "İradem dışında yeniden mahkeme önüne çıkarılma zorunda bırakılsam bile susma kararıma sadık kalacak, esirgenmeye çalışılan hürriyetimi, bu tutumumla savunacağım," dedi.

İşte yazar Doğan Akhanlı'nın duruşmaya gönderdiği "Redd-i Dava" başlıklı o metnin tamamı:

"Redd-i Dava

Baştan beri, hukuk hiçe sayılarak açılan, sürdürülen ve beraatimle sonuçlanan dava, Yargı-tay’ın aleyte bozma kararıyla yeniden KAFKAESK bir karakter kazandı.

Hrant Dink Cinayeti’nin arkasında örgüt bulamayan aynı Yargıtay, dünyanın gözü önünde, beni yeniden varolmayan bir örgütün DOĞAN K. kod adlı lideri ilan ederken, benden, tıpkı roman kahramanı Josef K. gibi, boynumu cellatlara gönül rızasıyla uzatmamı talep ediyor.

Josef K.’nın ürkütücü uyum sağlama yeteneğini, davranış tarzı ve trajik akibetini bilen bir edebiyatçı olarak, serbest bırakıldığım 8.12.2010 tarihli ilk duruşmada, davanın bütün aşa-malarında susma kararı verdiğimi açıklayarak, oyunda bana düşen rolü reddettiğimi ilan etmiş, kamuoyunun ilgi ve desteği ile, hapis tutulduğum Kafkaesk mekandan kurtulmayı başarabilmiştim.

Susma kararım geçerliliğini korumaktadır.

Yeniden tıkılmak istendiğim Kafkaesk mekana dönmeyeceğim. Neticede bütün çıkmaz ve acılarına, “Dava”nın finalinde kalbine saplanan celladi hançere rağmen, her okunuşta canla-nan ve okundukça hayatta kalan Josef K. değilim. Franz Kafka tarafından yaratılmadım.  Varolan tek hayatımın, Kafkaes komediden daha büyük bir hacmi ve değeri var.

İradem dışında yeniden mahkeme önüne çıkarılma zorunda bırakılsam bile susma kararıma sadık kalacak, esirgenmeye çalışılan hürriyetimi, bu tutumumla savunacağım. 

DOĞAN K. davası benim için yüzlerce benzeri olan, akılalmaz bir keyfiyet ve kibirle açılan, sürdürülen ve sonuçlandırılan adaletsizliğin bir parçasıdır. Dava beni bir Yazar ve İnsan Hakları Savunucusu olarak bu yanıyla ilgilendirmeye devam edecektir.  Davayı reddetme kararım, aynı zamanda, hukuk dışı uygulamaların mağduru olmuş, ümitsizce seslerini duyurmaya çalışan insanlarla dayanışmanın da bir ilanıdır.

Doğan Akhanlı"