Cezaevinde ring aracı olmadığı gerekçesiyle duruşmaya getirilmeyen tutuklu muhalif gazeteci Ahmet Şık, "soruşturmanın gizliliğini ihlal" ettiği iddiasıyla yargılandığı davada yapacağı savunmanın örneğini gönderdi. Şık'ın tutukluluğuyla ilgili tespiti, "Türkiye yargı sisteminin bir tımarhane mevzuatıyla hayat bulduğu" oldu.

İSTANBUL- Tutuklu bulunan muhalif gazeteci Ahmet Şık, geçtiğimiz hafta cezaevinde ring aracı olmadığı gerekçesiyle duruşmaya getirilmedi. Ahmet Şık, Ertuğrul Mavioğlu ile birlikte yazdığı "Ergenekon'u Anlama Kılavuzu; 40 Katır 40 Satır" adlı kitapta "soruşturmanın gizliliğini ihlal ettiği" gerekçesiyle yargılandığı davayla ilgili Kadıköy Adliyesi'nde görülen duruşmada yapacağı savunmayı gönderdi.

Bir yandan Ergenekon diye anılan derin devletin "ne menem bir şey olduğunu anlatan" kitabı yüzünden belgelerin deşifre olmasından kaynaklı yargılandığına hatırlatan Şık, diğer yandan da aynı yapının üyesi olmakla suçlandığına dikkat çekiyor. Şık'ın Türkiye yargısıyla ilgili tespiti ise "yargı sisteminin bir tımarhane mevzuatıyla hayat bulduğu" şeklinde oldu.

Ahmet Şık'ın Kadıköy Adliyesi'ne getirilmiş olsaydı duruşmada yapacağı savunması şöyle:

"Bu davada sanık olmama ilişkin söyleyebileceğim tek şey: Türkiye yargı sisteminin bir tımarhane mevzuatıyla hayat bulduğu tespiti olur. Şöyle ki; geçmişte kontrgerilla, gladio, özel harp dairesi, Susurluk gibi adlarla anılan, son birkaç yıldır Ergenekon denilen derin devlet geleneğinin ne olduğunu anlatmaya çalışan bir kitap kaleme aldığımız için bu davanın sanıklarından biriyim.

Kitabımızın adı da 40 Katır 40 Satır. Çünkü kamuoyunun, Türkiye derin devletinin sorgulandığına inandırılmaya çalışılan ancak bu iddiasının 50 yıl uzağında kalan bir soruşturma ve davalar zinciriyle karşı karşıyayız.

Genel olarak yandaş, spesifik olarak da cemaatçi diye nitelenen medya organları eliyle de Türkiye'de derin devletin soruşturma konusu yapıldığına dair bir algı benimsetilmeye çalışılıyor. Ancak süreci doğru ve iyi analiz ederek bunun doğru olmadığını söylemeye çalışmışız kitabımızda.

Üstelik bunu Ergenekon soruşturmasını ciddiye alarak soruşturma makamlarının da ciddiye alması gerektiği vurgusuyla dile getirmişiz. Bunun için yol göstermeye çalışmışız.

Eğer Türkiye, derin devletinden kurtulmak istiyorsa kitapta da yer verdiğimiz konuların iyice irdelenmesi gerekir demişiz.

Neymiş onlar bir bakalım: JİTEM, Susurluk, Şemdinli gibi yakın tarihimizde ayyuka çıkmış olay ve olguların yanı sıra Kürt illerinde 30 yıldan uzun zamandır sürdürülen savaşın aktörlerine dikkat etmek gerekir dediğimiz gibi yapılamamış darbe planlarının yanı sıra gerçekleşmiş ve tüm kurumlarıyla hayatımızı karartıp, geleceğimizi çalan 12 Eylül darbesinin kilometre taşlarını oluşturan olay, olgu ve kişileri de soruşturma konusu edin demişiz. 28 Şubat darbesinin faillerini unutmayın diye hatırlatmada bulunmuşuz.

Hata mı etmişiz? Bizi sanık yapan savcıya bakılırsa öyle. 'Sen bize nasıl akıl öğretirsin?' ya da 'Siyasi planlarımızı altüst etmeye çalışıyorsun' zihniyetiyle olsa gerek, hakkımızda dava açılıverdi.

Gerçek nedeni örtbas etmek için de soruşturmanın gizliliğini ihlal ettiğimiz gerekçesi öne sürüldü. Hem de bunu kitabımızın yayımlanmasından iki hafta sonra açılan bir soruşturmayı aleni hale getirerek yapmışız.

Kendi kendime "biz neymişiz" diye soruyorum sadece. Benim kendime bu soruyu sormama neden olan gerçek, gün gibi ortadayken ve daha ilk duruşmada beraat etmemiz lazım gelirken bugün üçüncü kez karşınızdayız.

KAFANIZ KARIŞTI DEĞİL Mİ? BENİM DE

Gariplikler bununla sınırlı değil elbet. Bugün karşınıza tutuklu bulunduğum cezaevinden bir ring aracıyla getirildim. Herkesin bildiği üzere Ergenekon örgütü üyesi olmakla suçlanıyorum. Henüz benim ve avukatlarımın bilmediği, bilmemize izin verilmeyen çok gizli deliller varmış.

Elbette ki, buna inanacak değiliz. Karşısında olduğum, bunu da 20 yıllık meslek yaşantım boyunca imza attığım haberlerin yanı sıra sosyalist olarak tanımladığım siyasi duruşumla da her zaman dile getirdiğim bir zihniyetle yan yana duramayacağım çok açık. Tutuklanmama neden olanın da yine bir kitap, malum cemaatin polis içindeki örgütlenmesini anlattığım bir çalışmanın neden olduğunu artık herkes öğrendi.

Bir yandan Ergenekon diye anılan derin devletin ne menem bir şey olduğunu anlatan kitabımız nedeniyle yargılanırken bir yandan da deşifre olmasına katkıda bulunmaya çalıştığım bu yapının üyesi olmakla suçlanıyorum. Kafanız karıştı değil mi? Benim de.

DELİ GÖMLEĞİNİ GİYMEYECEĞİM

Bu çelişkiyi açıklamak isterken söylediğim tek şey Türkiye'nin okuyup araştıran, entelektüel ve siyasi birikimine sahip ve en önemlisi de okuduğunu anlayabilen, analitik zekaya sahip savcılara ihtiyacı olduğudur.

Sanırım benim bu tespitimi hükümet kararıyla Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) üyeleri de fark etmiş olmalı ki, malum savcı görevinden alındı. Belki bundan sonra Ergenekon ve ilintili soruşturmalar hukuk rayına oturur da Türkiye derin devleti gerçekten soruşturulabilir.

Kendilerine demokrat diyen ve yazıktır ki, demokrat olmayı muktedirin karşısında durarak değil de eteğini öperek elde etmeye çalışan, tam da bu nedenle malum basında kendilerine yer bulabilmiş kişilerce üzerime giydirilmeye çalışılan deli gömleğini giymeyeceğim.

Bu anlattıklarımın yol göstericiliğinde herkesin şu soruya yanıt vermesi gerekiyor: ya şu an karşınızda olmama neden olan Ergenekon'u deşifre ettiğim iddiasının ya da beni Ergenekoncu yapan iddianın hukuki temeli yok. Bana sorarsanız, her ikisinin de hukukla ilgisi yok."

ETHA