Ahmet İnsel Radikal’deki köşesinde Ak Parti hükümetinin Suriye politikasını özetledi. İşte o yazı:

HEM SUÇLU HEM MÜTECAVİZ!

Hem suçlu hem mütecaviz! Bugün AKP hükümetinin ve hükümetin başı Tayyip Erdoğan’ın siyasetini bu iki kelime özetliyor. Suçluluk, yolsuzluk iddialarının örtbas edilmeye çalışılmasıyla sınırlı değil. Uludere’de 34 yurttaşın imha edilmesi emrini ‘yanlışlıkla’ veren kamu görevlilerinde bir tutam suç ve sorumluluk bulunmamasına göz yuman hükümet, Uludere’de katliamdan arta kalanların büyük bir yüzsüzlükle, insanın kanını donduran bir baskınla yeniden tahkir edilmelerini susarak izliyor. Son tahlilde hükümetin başının sorumluluğunda olan bu utanç verici operasyon, iktidarını korumayı her şeyden üstün tutan zihniyetin hem suçlu hem mütecaviz tavrının anlamlı bir nişanesi.

Suriye’de muhalefetin giderek gözü dönmüş bir dini fanatik güruhun elinde esir olmasına göz yuman, bunu hükümet destekli STK’larıyla (HSTK olarak adlandırabiliriz) silah, insan ve diğer yollardan besleyen hükümet, yürüttüğü gizli operasyonun ortaya çıkmasına şirretlikle tepki veriyor. Dünyanın neresinde olursa olsun, bir devletin istihbarat örgütü yasadışı olduğu için gizli yapılan bir iş üzerinde yakalanırsa, bunun bedelini hem o işi yapanlar hem de bunların iktidardaki sorumluları öder. Ama bugün şirretliği arşa ulaşan iktidar partisi, bir başka ülkeye gizli yollanan silah taşıyan kamyonların aranmasını ‘Haddini bilmezlik!’ olarak tanımlayıp, esip gürlüyorsa, iktidarın yandaş gazetesi bunu ‘vatana ihanet!’ diye sunuyorsa, artık o iktidarın had bilmezliğinin sınırı kalmamış demektir.

Hükümetin kendine karşı darbe girişimi olarak tanımladığı yolsuzluk soruşturmalarının arkasında Gülen Cemaati’ne yakın veya doğrudan onunla ilişkili bir oluşumun olduğu konusunda küçük bir şüphe kaydı düşmek bile riyakârlık olur. Ne var ki, bu fırsatçı ve sinsi operasyonu darbe girişimi olarak tanımlamak da darbe fiilini iktidarı yıpratmaya yönelik her türlü yasal ve meşru girişimi kapsar hale getirmek anlamı taşıyor. AKP sözcüleri ve yandaş medyası, Gezi protestolarından beri ayağa düşürdükleri darbe umacısını yeniden sallamaya çalışırken suç iddiasının üzerini suçla örtmeye çalışan ‘yavuz hırsız’ konumundalar. ‘Polis-yargı çetesi’nin daha önce pek beğendikleri birçok hukuk dışı icraatından belki çok daha hukuki dayanağı olan bu yolsuzluk soruşturmalarını darbe girişimi olarak tanımlayıp, itibarsızlaştırmaya çalışırlarken asıl serbest seçimlerle iktidar olmanın demokratik meşruiyetine darbe vuruyorlar. Evet, yaptıkları da farklı bir darbedir. Darbe kelimesi sadece hükümeti yasadışı yollardan devirmek anlamına gelmez. Var olan yapıya hasar verme, yıkıma yol açma eylemi için de darbe kelimesi kullanılır.

Bugün hem suçlu hem mütecaviz konumuyla hükümet, 2000’den bu yana yaşanan demokratik kazanımlarda büyük bir yıkım yapıyor. Bunlara ağır darbeler vuruyor. Kendini savunmak için bunu yapıyor olması, yapılanın demokrasiye indirilmiş ağır darbeler olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Hükümet demokratik meşruiyet haddini aşarak, milli irade adına haddini bilmezlik sergileyerek, kendine yapıldığını iddia ettiği darbeyle benzer sonuçlar üreten darbeleri üst üste devreye sokuyor. Bir de utanıp sıkılmadan, büyükelçilerine “Gidin bunu yurtdışında anlatın!” demek fütursuzluğunu gösteriyor. Suriye’ye MİT korumalı gizli silah sevkıyatının gerekçelerini mi anlatacak büyükelçiler? Ya da hükümetin binlerce kamu görevlisini, somut bir suç veya görev kusuru göstermeden, iktidar partisi ve çevresi hakkında yolsuzluk soruşturmaları yürüten bir ‘paralel devlet yapılanması’ üyesi oldukları zannıyla görevden almasının meşruiyetini mi anlatacaklar?

Hükümet, darbe olarak tanımladığı yıpratıcı yolsuzluk soruşturmalarına, gizli silah sevkıyatı ihbarlarına güçler ayrılığı ilkesinin ayakta kalan kalıntılarına, hukuk devletinin kurumlarına yıkıcı darbeler vurarak yanıt veriyor. Bunu yaparken bundan böyle kendi iktidarının da bir darbe iktidarı meşruiyetine sahip olmasına yol açıyor. Temenni edelim ki yerel seçimlerde seçmenler, demokratik meşruiyetiyle birlikte aklıselimini de yitirmeye başlayan bu iktidara, anlayacağı dilden bir ihtarda bulunurlar. Aksi takdirde yakın geleceğimizde demokrasi dışı bir heyula görülüyor.